AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Hindistan'dan izlenimler...

İlnur Çevik Hindistan'ı komşu kapısı yapmış gazetecilerden; tam yedi ziyareti var buraya. Her gelişinde cumhurbaşkanları ve başbakanlarla görüşmüş... Türkiye'de görev yapmış bütün büyükelçilerini tanıyor Hindistan'ın... Ülkemizde onun kadar anlatacak Hindistan öyküsü bulunan insan herhalde çok azdır.

En değer verdiği öyküyü önce Başbakan Vajpayee'nin danışmanlarına anlattı, onların ilginç bulduğunu gördüğünden, içeride Vajpayee'ye de tekrarladı. Öyküyü dinleyen başbakan ne diyeceğini bilemediği için imdadına yeni bir soruyla ben yetiştim...

Öykü şu: İndra Gandi başbakanken çağırmış İlnur'u ve kendisine çok özel bir mülâkat vermiş... İçinde, "Ölürsem kanım Hindistan'ın savunduğu ilkelerin yerleşmesine yarayacak" gibi bir cümle de geçiyormuş. Ardından bir suikasta kurban gitmesin mi İndra Gandi? İlnur Çevik'e söyledikleri Time ve Newsweek gibi dergilerde bile kullanılmış... İlnur, "Ölmeden önce son mülâkatını bana vermişti Bn. Gandi" dedi Başbakan Vajpayee'ye... İçeride geçen olayı aktardığım bir Hintli, İlnur'a dönüp, "Bizim başbakanın uykusunu kaçırmışsın" deyiverdi.

Yarın ülkemize geldiğinde nasıl olsa öğreneceksiniz: Yüzü çok genç dursa bile 1924 doğumlu bir politikacı Hindistan başbakanı Vajpayee... Bülent Ecevit'le tek ortak tarafı birbirine yakın yaşları değil; Vajpayee de meslek hayatına gazeteci olarak başlamış. İmzasını taşıyan hediye kitap 'şâir' kişiliğine tanıklık ediyor... Ecevit'in siyasi hayatı 1957'de milletvekili olmasıyla başlamıştı; Vajpayee de ilk kez o yıl Meclis'e girmiş... Aradaki kırılmaları ve son seçim yenilgisini bir tarafa bırakırsak Ecevit sürekli siyasette kaldı; Vajpayee'nin siyasi hayatında hiç kırılma yok, tam 11 dönemdir Meclis'e seçiliyor... Hindistan başbakanı da Ecevit gibi 'milliyetçi' fikirleriyle tanınıyor...

Buraya benden iyi tanıdığı için kuşkumu İlnur Çevik'e doğrulattım: Gelip gittiği bunca yıl içinde Yeni Delhi'de fazla bir değişiklik kaydedilmediği kanaatinde. Kolonyal dönemde açılan muazzam geniş caddeler, merkezdeki belli bir zevki yansıtan kırmızı kiremitten yapılar... En geniş caddeye Mustafa Kemal Atatürk adını vermişler...

Bir bürokrata, "Canpath'a ve Palika Bazaar'a gittik" dediğimde güldü; o düzeyde buralı birinin herhalde hiç ayak basmadığı iki adres bu. İlkinde daha çok turiste hitap eden kumaşlar, masa örtüleri, tahta işleri satılıyor. Kıyasıya bir pazarlıkla... İkinci adres ise, bir zamanlar daha canlı olan elektronik eşya pazarı... Ancak, bir önceki gelişimle (1995) şimdi arasında bu bölgede biraz gerileme gördüm.

Oysa, resmi rakamlara göre, Hindistan'da ekonomik durum 'iyiye' doğru gelişiyor. 1 milyarın üzerinde insanın yaşadığı bir ülkede milli gelirin yüksek olması beklenemez; bir ekonomist, "500 doların üzerine çıktık" dedi ve ekledi: "Kırılma noktası bin dolar; o noktaya ulaştığımızda milli gelirimiz daha hızlı artacaktır..."

Ekonomisini düzeltmek ve rakabetçi hale getirmek için elinden geleni yapıyor Hindistan. Yetenekli insan gücü sayesinde, sadece bilişim sektöründen 7 milyar dolarlık bir geliri var. Hintli bilgisayarcılar AB'de, Almanya'da el üstünde tutuluyor. Buna ek olarak, Amerika'da pek çok şirket, kendilerini kapattıkları gece saatinde, Hindistan'a bağlanıyorlar...

Bir Amerikan iş dergisinde okuduğumda şaşırmıştım. Atlanta'ya indiğinde valizi çıkmayan Avusturyalı bir konferans tercümanı, hafta sonuna denk geldiği için, havaalanını her aradığında, Delhi'den birisi cevap vermiş... Meğer, havaalanı, haftasonu telefon trafiğini ucuza hizmet veren bir Hint firmasına yüklemiş... Atlanta Havaalanı'nı arayan Avusturyalı kız, her defasında, Delhi'deki Hintli'ye dökmüş derdini; sorununu da o Hintli çözmüş...

Bunu aktardığım ekonomist, "Dışa ihale etme işini ilkin Amerikalı doktorlar başlattı" dedi. ABD ile Hindistan arasında 12 saat fark var; Amerika'da mesai bittiğinde Hindistan'da yeni uyanılıyor. Gün boyu gördüğü hastalarla ilgili teşhislerini teybe okuyan Amerikalı doktor, akşam, sesli mesajlarını e-postayla Delhi'deki firmaya gönderiyormuş... O uyurken, Delhi'de mesaiye başlayan sekreterler, sözlü mesajları metne döküyormuş... Bir Hintli doktorun onay vermesinden sonra da güneş doğmadan ABD'ye varıyormuş hasta raporları...

Önemli bir işini ucuza gördüren doktor memnun, kendi şartlarına göre iyi para kazanan Delhi'deki firma ve çalışanları daha da memnun... Aynı türden dışa ihale işleri artık her dalda yaygınlaşıyormuş... İyi eğitim görmüşlerin İngilizce bildiği Hindistan, ABD'nin uykuda da açık kalan gözü olarak para kazanabiliyor...

Yeni Delhi büyükelçimiz Hasan Göğüş'ten, bizleri bir yemek masası etrafında buluşturduğu Hindistan aydınlarından gazeteci M. J. Akbar'ın 'Shade of Swords' adlı kitabının yakında İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkacağını öğrendim. Önemli bir kitap. Biraz önce özel sohbetimizde, "Hindistan Müslümanları'nın Türklerin İstiklâl Savaşı'na maddi katkılarından pek söz edilmediği" yakınmasını bir başkasından dinlemiştim. Akbar'a, "İşte buna 'tevafuk' denir" dedim; "90 yıl önce Hindistan'dan gönderilen paralarla kurulan banka basacak kitabını..." Güldük...

Hindistan'da tanştığım aydınları bayağı derinlikli buldum.


15 Eylül 2003
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED