AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Senaryo

Kim yazdı, kim sahneliyor bilemem. Ama okunabilir bir senaryo var, aktörler de birer birer sahneye çıkıyor. Belki de birtakım insanlar yılların oluşturduğu tabii reflekslerini sergilediğinde bu senaryo görünümü teşekkül ediyor.

İsterseniz bazı enstantaneleri buraya toplayalım:

...

Radikal gazetesi tarafından yayınlanan MGK Genel Sekreterliği gizli yönetmeliğine göre, kurul bünyesinde oluşturulan "Toplumla İlişkiler Başkanlığı"nın gerektiğinde içeriye karşı Psikolojik Harekat yürütebileceği kaydediliyordu.

Böyle uygulamalara 28 Şubat sürecinde başvurulduğu bilinen bir şeydi.

Batı Çalışma Grubu'nun böyle bir misyonunun bulunduğu anlaşılmıştı.

MGK statüsünde bazı şeyler kağıt üzerinde değişti ama, fiili yapının bugün ne halde olduğuna dair kimseden bir açıklama yapılmamış bulunuyor. Hoş, her şeyin MGK statüsü içinde olması da gerekmiyor, nasıl olsa "rutin dışı" işlere de alışkınız...

...

YÖK tartışması ilginç gelişmelerle devam ediyor.

Olan biteni tek sahnede oluyormuş gibi düşündüğünüzde çarpıcı bir bütünlük oluşuyor. Şöyle bir kompozisyon düşünün:

İnsanlar dizilmişler, ellerinde pankartlar taşıyorlar. Kimler: Mesela 9. Cumhurbaşkanı Demirel. Mesela Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman. Mesela Gürüz, Alemdardoğlu, Serter... mesela bilmem hangi üniversitenin rektörü, rektörleri...

YÖK Başkanı Gürüz'ün elinde şu pankart var: "Ellerinde istedikleri değişikliği yapacak güç var. Yapsınlar da görelim. Bedelini hep birlikte öderiz"

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, fısıldarcasına rektörlere "Üniversitelerin açılış törenlerinden yararlanın" çağrısını yapıyor.

Dudaklarında alaycı bir gülümseme taşıyan ve Gürüz'ün misyonunda önemli etkisi bulunan Demirel'in elindeki pankart ilginç:

"Üniversiteleri hizalandırmaya çalışmak kafanızı taş duvara vurmaktır. Benden söylemesi..."

Demirel'in "Benden söylemesi" sözü ile Gürüz'ün "Yapsınlar da görelim" tehdidi aynı pankart yazıcısının atölyesinde üretilmiş gibi duruyor.

Bu arada bir rektörün elindeki pankart çok ilginç. Bu, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Emin Alıcı olmalı. Bakınız ne yazmış pankarta: "Yeni Kubilaylar gerekiyorsa, biz yeni Kubilay olmaya hazırız." Müthiş ifadeler...

Sonra "üniversitelerin siyasallaşması"na karşı pankartlar taşıyan üniversite rektörleri var.

Bazı pankartlarda "İHL'leri istemiyoruz", bazılarında "Başörtüsü yasağı kaldırılamaz" ifadeleri yer almış.

Cumhurbaşkanı Sezer'in pankartı daha ilginç: "Üniversiteler devletin organlarıdır. Siyasallaşmaları kabul edilemez."

Bu arada CHP'lilerin taşıdığı "Siyasallaşmaya hayır, hükümet ateşle oynuyor, YÖK taslağına hayır" şeklindeki paralel pankartlar dikkat çekiyor:

İlginç bir görüntüyü medya sergiliyor. Psikolojik Harekat'a dikkat çeken medya gruplarının bile bir yandan yukardaki sahneye girmeye çalıştığı gözleniyor. Cumhuriyet gibi kimi gazeteler ise, çok daha net misyonlarla arzı endam ediyor yukardaki sahnede...

Muhtemel ki bu sahneye girecek başkaları da olacak.

Ve muhtemel ki, ellerdeki pankartlar başka temalarla beslenecek.

Peki ne bu?

Türkiye, "andıçlama"yı, "psikolojik harekat"ı öğrendi diyoruz ama...

Çok önemsemeyin... Psikolojik Harekat'ın önemli ilkelerinden biri de, kendi kendisini kamufle etmesi olmalı... Öyle olmalı ki, bu andıçlamayı, psikolojik harekata başkaldıran gazete bile tüketmekten kurtulamıyor. (Radikal'in YÖK konusundaki çizgisinin andıçlama kapsamına girip girmediği ilgi ile incelenmeye değer.)

Oysa, hükümete "Üniversiteleri siyasallaştırma" suçlaması yapıp, üniversiteler üzerinden bir psikolojik harekat yürütmek siyasetin daniskası değilse nedir?

"Üniversiteler devletin organlarıdır" şeklindeki "saptama" ne anlama geliyor, bir bilen var mı Allah aşkına! Üniversiteler devletin organı ise hükümet kimin organıdır? Cumhurbaşkanlığı nerede durur? Ordu, Meclis kime aittir? Devlet kimdir? Vatandaş nedir? Cumhurbaşkanı'nı siyaset mi seçer devlet mi?

"Yeni Kubilaylar gerekiyorsa..." imiş!!! Tahrikin bu kadarını yapabilmek için ancak bir üniversiteye rektör olmak gerekiyor anlaşılan... Sırf bu ifade bile Türkiye'de bir "rektör sorunu" olduğunu anlamaya kafi değil mi? Üniversite yöneten bu kafa, çocuklarımızın nasıl bir gerilim ortamına teslim edildiğini göstermiş olmuyor mu?

Demirel "üniversiteleri hizalandırma"nın "başı taşa vurmak"la sonuçlanacağını bittecrübe sınamış olmalı ki bu kadar net konuşuyor. "Hizalandırma" tanımını koymak "kafayı taşa vurma" tehdidini yapmak, ancak 6 kere gidip yedi kere gelen ve son geldiğinde de derin dünyalarla kolkola giren birisine yakışıyor.

Bunun adını koymalı: Bu sahne, bir cephe harekatının görüntüsüdür. Muhtemel ki sahneye yeni aktörler girecektir. Yeni aktörler ve yeni kışkırtma temaları...

Bu oluşumun içinde bir 28 Şubat sendromu saklıdır. Demirel o süreçte başroldeydi, şimdi de yan rollerde sahne alma çabasında görünüyor. 28 Şubat sürecinde Türkiye'ye yazık etti, şimdi de yazık ediyor.

Psikolojik Harekat'ın her boyutuna karşı hassas olunması gereken zamanları yaşıyoruz.

BAŞÖRTÜSÜ:

Almanya Federal Anayasa Mahkemesi, Müslüman öğretmenlerin derslere başörtülü olarak girebileceklerine karar verdi.


25 Eylül 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED