AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Çökertmeden Çıktım da Halilim

Türküden yola çıkmışlar Kurşun Yarası'nı yaparken. Hikayenin bir yere gelip tıkanma, tıkandıkça döne döne kendini dolama tehlikesinin yüksekliğine, kostüm, mekan faktörlerinden tutun, oyuncuların ruh hallerinin, eskinin o küf kokulu havasını yansıtması gereğine kadar pekçok olmazsa olmazı bulunan, yani hakikaten bu sektördeki "zor" türlerden biri sayılan "tarihi dizi çekme" işinin altından yüz akıyla kalkılmış, sağlam bir yapım Kurşun Yarası.

Küçük bir kasaba meydanı gibi avuç içi kadar bir mekanı tutup o mekandan, iyiyle kötünün çarpıştığı geniş bir arena çıkarmak, ucu Osmanlı'ya değen muazzam öykünün ayaklarını dayayacağı bir zemin oluşturmak da kendi başına bir başarı sayılabileceği için, Kurşun Yarası'na getirilebilecek eleştiriler, pek öyle göze batacak 'faul'lerden oluşmuyor.

Acımasızca bakılacak değil de, büyük kalp sınavları gibi, kabuk bağlamış iç yaralar gibi, böğrünüze çöküveren Çökertme türküsü gibi, sessizce dinlenebilecek, içinde mola verilebilecek "konulu" bir dizi Kurşun Yarası.

Eleştirici gözlerinizi unutunca

O yüzden işte, başrol oyuncusu onca 'gerçek' oyuncu arasında fazla mı küt duruyormuş, türkünün ve tabiî ki dizinin acımasız karakteri Çerkez Kaymakam, başkasının sevdiği kızı almaya gönül indirebilen bir kötü adam için fazla mı "tipi düzgün" kaçmış, Eleni rolündeki yeni yetme genç kızın rol yapmaydı, oyunculuk yeteneğiydi pek de parlak sayılmaz mıymış gibi eleştiriler, bu naif türkünün hikayesini anlatan kırılgan yapı için fazla ağır kaçabilir.

Kurşun Yarası da buna pek müsait değil zaten. Diziyi izlerken, bir yandan mırıldanma metoduyla Çökertme'nin dizelerini hatırlamaya çalışarak, bir yandan da türküdeki öyküyle dizinin hikayesini üstüste koymaya gayret ederken buluveriyorsunuz kendinizi çünkü...

Eleştirici gözlerinizi başka bir yerde unutmuş oluyorsunuz yani böylelikle dizinin başına otururken. Neden böyle oluyor? Şundan:

Zamandan geriye kalanlar

Türkülerin hepsi, özellikle Çökertme gibi "kederli cinsinden" olanlar, çoktan unuttuğunuzu sandığınız kabuk bağlamış iç yaralarınızı tatlı bir kaşıntıyla havalandırır, kanatır çünkü. Bilirsiniz, daha önce hiç yaralanmamış sandığınız yerleriniz hakkında size söyler de söyler.

Ya da daha ilginci, hikayenin geçtiği zamana götürür sizi o melodi, türkü yakan ya da yakılan kahramanlardan biri haline geliverirsiniz çarçabuk, çok tuhaf olarak arada kalan onlarca yılı küçük hareketle aşarak 'o an'a temas edersiniz süratle, onların yaralandığı yerden bir bıçak yersiniz onlarla aynı anda.

Bu yüzden işte, insanın en kırılgan olduğu zamanlarda düşer ya gardı, türkünün derinine temas etmişken, 'bak şu tarafı da olmamış işte bunun'lar son derece gereksiz geliverir size. Kökü yıllara dolanmış o derin keder sarıp sarmalamıştır sizi de işte. Ömürlerin yetmediği bir zamanla 'o piti piti' oynamış kadim bir aşkın tarihidir çünkü sözkonusu olan.

Herşey biter, insan bile.

Geriye sadece türküler kalır çünkü.

Kurşun Yarası'nın her hafta uzun uzun anlatmaya çalıştığı şey de bu herhalde...


25 Eylül 2003
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED