AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Vahşetin sesi

Kimilerinin kulağı, sürekli, vahşetin sesine kabartılmış olarak durur. Onlar, serüveni seven kimselerdir. Serüven ayaklarına gelmezse onu arayıp bulurlar. Cesur kişilerdir bunlar ve ben onların cesaretine imrenirim. Okyanus'u bir ucundan ötekine, tek motorlu, pervaneli bir uçakla geçmeyi yalnızca düşünmek veya hayal etmek bile, bence önemli bir cesaret meselesidir. Ama adam bunu hayal etmekle kalmıyor, daha önce hiç geçilmemiş olan bir rotayı kendi belirlemesine göre çiziyor ve uyguluyor. Başına gelebilecek olan felâketleri ve belâları görmezlikten geliyor veya göze alıyor. Güney veya Kuzey kutuplarının buzullarına, o buzulların içlerine doğru seyahate karar verebiliyor ve kararını gözünü kırpmadan uyguluyor. Kollarına taktığı birer kanada güvenerek kendisini uçacağım diye bir kuleden aşağıya salıveriyor. Düşüp ölme tehlikesini umursamıyor.

Vahşetin sesine kulak vererek yolculuğa çıkmış olanların hepsi başarılı olmuş bulunmuyor elbette. Nice teşebbüsler başarısızlığa uğramış ve sahibinin hayatına mal olmuştur. Aslında o teşebbüsü değerli ve farklı kılan da zaten ucunda böyle bir muhataranın bulunmuş olmasıdır. Teşebbüsün sonunda ölüm tehlikesi bulunmasaydı, o iş, zaten sıradan bir iş olarak kalırdı ve sıradan olan herkesin harcı olurdu. Ben dış dünyaya doğru veya dünyanın dışına doğru olan vahşetin bu davetine icabet edenlere imrenerek ve hayranlık duyarak bakıyorum. Onların yaptıklarını benim şahsen göze alamayacağımı da biliyorum: hayranlığın kaynağı da bu olmalı: bizim göze alamadığımız, hayalini bile kuramadığımız işleri, birilerinin kuvveden fiile çıkartabilmesi.. bu hayranlık, keşke ben de yapabilseydim imrenmesini içeriyor.

Hayranlığım, dış dünyanın fatihleri ve kaşifleriyle sınırlı değil: iç dünyamızın (kafamızın ve kalbimizin) fatihleri ve kâşifleri de bir o kadar benim gıptamın ve hayranlığımın konusudur. Onlar da, tıpkı birinciler gibi, kalbimizin ve kafamızın bilinmeyen iklimlerine açılmaya cesaret edebilmiş insanlardır. Onların fetihleri ve keşifleri gerçekleşmemiş olsaydı, insanın, insan olarak daha farklı bir konumda bulanacağını tahmin etmek kolaydır.

Peki ne yapıyor, bu, dışımızdaki ve içimizdeki vahşi (bu demektir ki el değmemiş) iklimin çağrısına kulak kabartarak ona icabet eden insanlar? Onlar, sıradan insanın önyargısına meydan okuyor ve önyargının önerdiği bâtılı aşıyor, o bâtılı geride bırakıyor. Bir kuleden kendini atarak uçmayı deneyen insanın yaptığı iş kolay olsaydı, bunca ilginin ve merakın konusu olur muydu? Herkesin önyargısı, o adamın o kuleden düşüp öleceği istikametindeydi ve oraya onu seyre gelenler, onun nasıl öleceğini seyretmek için oraya gelmiş bulunuyordu. Ama adam düşmeyip de karşı sahile doğru uçmaya başlayınca, onu başlangıçta küçümseyerek ve sonunda: "İşte düşüp geberdi, bunun böyle olacağını zaten söylemiştim" demeye hazırlananların hevesleri kursaklarına tıkıldı ve onların önyargısı bir anda kıskançlıkla karışık bir hayranlığa dönüştü. Kalbimizin ve kafamızın fatihleri ve kâşifleri de, sıradan insanın kalbimizin ve kafamızın üstündeki önyargılarını boşa çıkartan teşebbüslerin öncüleri olmuştur. Onların göze aldığı muhatara, Kutuplara gideninkinden daha az değildir; belki daha çoktur. Çünkü dış dünyayı keşfe çıkanlar, işler ters giderse fazla sürünmeden ölüme uçabilirler. Ama kafamızın ve kalbimizin fatihleri, öldürülmedikleri takdirde, hayatları boyunca sürünmeye ve kınanmaya maruz bırakılırlar. Yalnızca kendi şahısları değil, belki aileleri de o meydan okumanın ceremesini çekmeye mahkûm edilebilir.

Peygamberler ve onların ashabı.. daha sonra onları izleyenler, bu kafa ve kalp fatihlerinin önünde yürüyen insanlardır. Çünkü en çok onlar önyargıların kayalıklarına çarpmak zorunda kalır. Ama bir kez o önyargı kayalıkları aşılırsa, onları izleyenler, aynı güzergâhı daha rahat geçebilir ve menzile daha rahat ulaşabilir.

Önyargılarıyla, içimizin ve dışımızın fatihlerinin önünün kesmeye çıkanlar değil, fakat o önyargıları aşmayı göze alabilenler kahraman sayılıyor: ötekilerse, kahramanın ayağına takılan çer çöp mesabesinde kalıyor; hele de uzun vadede daha da belirginleşiyor bunun böyle olduğu.


25 Eylül 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED