AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Halkı askerlikten soğutma!

Okuyanlar hatırlıyordur; dün bu sütunlarda "Savaşlar ve 'hurafeler' " başlığı altında "savaş" (özellikle de "savaşlarımız") üzerine düşünürken nasıl çok daha dikkatli olunması gerektiğini açıklamaya çalışmıştım. Hatta, "savaş"a "bilimsel"(!) ya da "hurafeci" (!) yaklaşımların birbirlerini kıyasıya eleştirmelerine rağmen her ikisinin de benzer bir "savaşçı" ruh halinin "esiri" olduğunu da belirtmiştim. Elimizde son günlerin tartışmalarında karşılaştığımız bir örnek de vardı: "Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum!" şeklindeki emirin, garip bir biçimde, hemen her cenahtan insanı heyecanlandırdığına şahit olmuştuk. Hem de bu zamanda...

Birisi ya da birileri bize bir "dava" için "ölmeyi emredecek" ve bizler bu emiri kanımız kaynayarak öylece kabul edecektik... Söyleyin, "duygusallığın" bu kadarı da biraz fazla kaçmıyor mu?

Dünkü yazıma özellikle bazı okurlarım ciddi tepki gösterdi. Bu tepkilerin tamamı, özetle, bir zamanlar (Birinci Körez Savaşı sırasında) Fransız filozof Regis Debray'nin Avrupalıları Baba Bush'un yanında yer almaya çağırırken sarfettiği şu sözlerin (mealen aktarıyorum) bir benzeriydi: İnsan olmak, haysiyetli yaşamak, sırasında ölümü göze almayı gerektirir.

Yani okurlarım bana şu hususu hatırlatıyorlardı: Mutlak olarak "savaşa karşı olmak" haddinden fazla "ütopist" ve dolayısıyla ciddiye alınamayacak bir tavırdır. Dünyada adaletsizlik, insan hakları ihlalleri, soykırımlar, kıyımlar (...) sürdüğü müddetçe böyle bir "savaş karşıtlığı" ancak zalimlerin işine yarar...

Nitekim bu tepkilerini birtakım örneklerle de destekliyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in alaşağı edilmesi, bağımsızlık savaşları, yakın tarihte Bosna ve Kosova'da yaşanan soykırımın önlenmesi, İsrail'in uyguladığı devlet terörüne karşı direniş, Irak'ı işgal edenlere karşı verilen mücadele, vesaire....

Eğer kendimizi "pasifizmin" hayalci kollarına hepten teslim edersek, bütün bu "haklı savaşlar" nasıl başlatılacak, yürütülecek ve sona erdirilecekti?

Görüyorsunuz, hiç de fena olmayan, okuyana "haklısın" dedirten türden tepkiler bunlar. Ancak bütün bu inandırıcı gelen delillere rağmen fikrimde yine de ısrar edeceğim. Bir kere herşeyden önce, "savaş"tan bir "kötülük" olarak söz etmenin "Eline sağlık, gel bir de diğer yanağıma vur!" gibi bir ermişliği önermek ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu dünyada kimi ermiş kişiler bu şekilde hepten "radikal" bir tutumu benimseyebilirler ve moral bütünlükleri göz önüne alındığında onların bu tavrı da tabii ki saygıdeğer bir tavırdır. Ama "savaş"tan bir "kötülük" olarak söz etmenin ve "savaşçı" çağrılara karşı aşılı olmayı önemli bulmanın bu tür "radikal" tavırlarla pek de ilgisi yoktur.

Çünkü sanırım takdir edersiniz ki, bir insanın ya da bir toplumun adaletsizlik karşısında isyan etmesi ile kendisini "savaş" üzerine geliştirilen "bilimsel" ya da "hurafe" çıkışlı "teori" ya da anlatılara teslim etmesi arasında dağlar kadar fark vardır. Bunlardan birincisi tabii ki "insan haysiyeti", ikincisi ise bir bakıma "devlet haysiyeti" çerçevelerine girer.

Ahmet Taşgetiren, yeni TCK Tasarısı'nın bazı maddelerini değerlendirdiği dünkü yazısında, (dünkü yazıda söz ettiğim yazısından farklı olarak!) tartıştığımız konu ile çok yakından ilgili şu önemli tespiti yapıyor:

"Tasarının 320'nci maddesi 'halkı askerlikten soğutma', 321'nci maddesi ise 'askerleri itaatsizliğe teşvik' başlığını taşıyor. 'Halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. Fiil basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır' şeklindeki 320'nci madde, özgürlükler açısından hiçbir gelişme sağlamadığı gibi, öngörülen ceza açısından yürürlükteki kanundan daha ağır hale getirilmiştir."

Görüyorsunuz; bu gidişle artık "savaş karşıtı" yazı yayımlamak da imkansızlaşacak... Artık "askerlik hizmeti"nin varlık nedenini sorgulamak da ağır bir suç... Hem de bu zamanda; hem de ülkede epeydir hükümet de içinde olmak üzere hemen herkesin "birey", "bireysellik", "bireyselleşme" diyerek yatıp kalktığı bir dönemde....


29 Ağustos 2004
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED