AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Doğru jestler

Kızıltepe olayı dolayısıyla Başbakan'ı oraya gitmeye, aile ile görüşmeye ve gerekirse devlet adına özür dilemeye ve mümkün olan ölçüde ailenin karşılaştığı mahrumiyeti tazmin etmeye davet etmem, birilerini şaşırtmış olabilir. Ama doğrusu bu idi. Şu ana kadar bu gerçekleşmedi, sadece hükümet cenahından geç kalmış bir soruşturma kararı çıktı bir de Başbakan'ın "12 yaşındaki çocuk terörist olamaz" şeklindeki doğru tavrı. Bence daha doğrusu, daha güzeli ve bütün bu işlerdeki yanlış gidişi daha çok tamir edici olanı, bizzat Kızıltepe'ye gidip, olaya çok sıcak bir ilgi göstermesiydi.

Bence iki eli kanda olsa vakit ayırmaya değerdi.

Bence AB ile ilişkiler önemliyse, bu tavır AB ile ilişkiler açısından da çok sağlıklı bir çıkış olurdu. Sağlıklı, yani hem "İnsan hakları bizim en duyarlı meselemiz", hem de "İnsan hakları konusunda herkesten çok ve hiç kimsenin ek uyarısına ihtiyaç duymayacak ölçüde duyarlıyız" mesajı verilmiş olurdu.

Bence hala bu duyarlılık sergilenmeli. Biliyorum, Tayyip Erdoğan'ın Doğu - Güneydoğu'da özel bir konumu vardır ve eğer, böyle bir olay karşısında kendisinden beklenen jesti ortaya koyarsa, bu özel konum çok daha güçlenmiş olacak, belki de Kürt meselesinde çok hayati bir nitelik değişmesi gerçekleşecektir.

Bir de şöyle düşünün. Bugünlerde Türkiye'yi ziyaret etmekte olan ve yola çıkarken yaptığı basın toplantısında dil sürçmesiyle (!) "Kürdistan'a gidiyorum" deyiveren Avrupa Parlamentosu Başkanı Joseph Borell'in zaten Diyarbakır'a varmışken Kızıltepe'ye de uğramış ve baba - oğul Kaymaz'lardan geriye kalan anne ve üç çocuğunun başlarını okşamış... Ondan sonra gelsin "AB Kürt meselesini kaşıyor" serzenişlerimiz...

Evet, tekrar ediyorum, Başbakan Kızıltepe'ye gitmeli ve en azından "Bu soruşturmanın hiçbir müdahaleye meydan verilmeden yapılmasını istiyorum" mesajını vermeli... "Sıfır tolerans" mesajının altının bir kere daha çizileceği zaman bu zaman...

Burada sayın Başbakan'dan ikinci bir jesti bekliyorum.

O da, 40 günü aşkın bir zamandır başörtüsüne özgürlük için yollarda yürüyen grubu kabul etmesidir.

Hangi olay bu? Öyle acılar yaşanıyor ki Türkiye'de, insanların ruhu bile duymuyor. Ama bir güzel yüz, bir macera ile birleşince gazetelere çarşaf çarşaf röportaj çıkıyor...

Urfa'dan yola çıktılar... Galiba 19 ekimdi... Kışın başladığı günler... içlerinde 70 yaşında dedeler de vardı, 10 aşında torunlar da, genç kızlar, anneler de... Onlarca, yüzlerce kilometre yürüdüler. Herbirinin sırtında 10 kiloyu aşkın bir çanta vardı. Ayaklarının altı patladı, ama yürüdüler. Donma tehlikesi geçirdiler... Amaçları bir türlü çözülmeyen başörtüsü problemine çözüm aramaktı.

"Siz mi, diyebilirlerdi, kimsenin sonuç alamadığı bu işte bu yürüyüşle mi sonuç alacaksınız? Sizi kim görecek, sesinizi kim duyacak?"

Hedef Ankara idi ve belki bu yürüyüş Ankara'da birilerinin yüreğini kanatırdı.

Hem onlar, Hac yoluna düşen karınca hikayeleri ile büyümüşler ve küçük adımların büyük hedeflere gitmek gibi derin bir misyonla yükleneceğine iman etmişlerdi.

Birisi Kabe'de tavaf ederken yerde bir karınca görmüş ve hayretle seslenmişti:

-Demek geldin ha... bu defa başardın ha!

Karıncanın gözlerinde bir gülümseme yakalamıştı... gülümsediğini görmüştü.

Adı Yasemin'di, Ayşe'ydi, Fatma'ydı, Elif'ti...

Yüreklerinde bir karınca dinamizmi taşıyorlar ve ayaklarındaki patlaklara aldırış etmiyorlardı...

Bugün, yarın Ankara'dalar.

Ankara'nın yüreğinin kapısını çalacaklar.

Bakalım kim çıkacak, hangi yürek kapısını açacak onlara?

Ben diyorum ki, Ankara bir yürek olmalı ve kapısını açmalı onlara...

Ayaklarındaki patlakları, yüzlerindeki kavrulmuşluğu, gönüllerindeki kırıklığı görmeli onların...

Birileri onları kucaklayıp "Ayıp ettik, demeli, sizleri böyle binlerce kilometre yürütmeden farketmeliydik, demeli... sizin Avrupa'nız yok, Amerika'nız yok, demeli..." Bu memlekette kimsesizlerin kimsesi olacak birileri çıkmalı...

Bilmiyorum sayın TBMM Başkanı, Başbakan, sayın Dışişleri Bakanı, sayın İçişleri vs.. vs bakanları sizler kabul edecek misiniz bu İbrahim yurdu evlatlarını?

Hiç olmazsa hala hükümetin başörtüsü hassasiyetinin simgesi gibi duran başörtülü bayan eşleri karşılamalı, bana göre Ankara kapısında...

Bunlardan biri yollarda donsaydı ilgi göstermez miydiniz, birine otomobil çarpsa, biri kalp krizi geçirse, zatürreeden ölse...

Bir insanın ilgi görmesi için ölmesi mi gerekir bu memlekette?

"Ben başörtümle okuyamıyorum, bu bir eğitim hakkı gaspıdır" diye çığlık atınca neden kulaklar duymaz oluyor?

Hürriyet gazetesinin "Hürriyet" eksenli reklamları var.. her şey sayılmış, hangisini alsanız, altına başörtülü bir genç kızın fotoğrafını koyabilirsiniz, ama Hürriyet bunu görmüyor.

"Gözler kör olmaz, kör olan kalplerdir!"

Sahi "Hürriyet" neydi, bir kere daha sayar mısınız?

Ey Ankara, senden gören bir göz bekliyorum. Artık miadı dolmalı bu can yakıcı zincirlerin...


4 Aralık 2004
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED