AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Sincan nedir?

1989'daki kısa Güneş gazetesi tecrübem bana küçük Sincan'ın büyük bir "irticai haber fabrikası" olduğunu göstermişti. Sonra 28 Şubat ve tanklar meselesi geldi. Sincan ondan sonra da "irticai haberler"in tuhaf-esrarengiz ilçesi olmaya devam etti... Gelin bunlardan birkaçını hatırlayalım... Okuyup bitirince, belki siz de "ne ya bu" dersiniz benim gibi...

Ankara'nın Sincan ilçesi, 28 Şubat'ın "balans ayarı" günlerinde öne çıktı ve adı bir daha silinmemecesine zihinlere kazındı... Oysa benim için (bu tamamen kişisel tecrübe, gözlem ve sezgiye dayanan bir yazı, o nedenle izninizle birinci tekil şahıs kullanacağım) Sincan, bundan çok daha önce ilginç (esrarengiz?) bir isimdi ve sokaklarında tankların yürütüldüğü o gün, benim aklım ister istemez Güneş gazetesinde çalıştığım dört aylık döneme gitti (1989).

Sabah toplantılarında, Ankara'dan ve İstanbul İstihbarat'tan sürekli olarak "Sincan haberi" önerileri gelirdi ve bunların büyük bir bölümü bu küçük ilçedeki "irticai" faaliyetlere ilişkin olurdu. Bunların çoğu da birilerinin demeçlerinden ibaretti, olgusal nitelikteki haber önerileri pek az olurdu...

'SİNCAN HABERİ YASAK!'

Benim Güneş maceramın son iki haftası Ahmet Altan'ın meşhur 10 günlük yayın yönetmenliği devresine denk geldi. Sabah toplantılarına indirilen "Sincan haberleri" hız kesmemişti, ve yedinci ya da sekizinci günde olmalı, Ahmet Altan patladı: "Bir daha bu masada Sincan haberi önerilmeyecek, bu kadar küçük ilçeden bu kadar çok haber mi çıkarmış..."

"Tankların günü"nde (1996) ben ister istemez bu bağlantıyla okudum gazetelerdeki haberleri... Tabii ne anlam vereceğimi bilemeden... 1989'daki o dört aylık gazetecilik tecrübesiyle 1996'daki gelişme arasında gerçek bir bağ olduğunu düşünmek biraz "komplo" zihniyetiyle hareket etmek olur gibi gelmişti bana; ve "unut gitsin" dedim...

Fakat şeytan dürtmüştü bir kere...28 Şubat'tan sonra da, okuduğum her Sincan haberi bende tuhaf duygular yaratıyordu... Bir kere her şeyden önce sayısı çoktu bu haberlerin ve hemen hemen tümü malum bağlantı üzerinden gidiyordu... Geçtiğimiz günlerde gazetelerde gördüğüm "Sincan'daki kitap ihalesi de iptal" haberi tam bu kategoriden değildi ama, 28 Şubat'tan sonra yayımlanan "Sincan haberleri" üzerine bir kez daha düşünme yönünde dürttü beni... Bunlardan birkaçı kalmıştı zihnimde, internetteki hızlı turumda hepsini doğru bir şekilde hatırladığım çıktı ortaya, bunları sizinle paylaşayım:

SİNCAN, SİNCAN, SİNCAN...

1. Umut Operasyonu sırasında (Mayıs 2000) yakalanan bir grup sanık, bazı suikast silahları ve C4'ten oluşan malzemeyi Sincan yakınlarında toprağa gömülü olarak tuttukları yönünde ifade vermişti. Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı ekipleri, söylenen yerde yaptıkları aramada 39 el bombası, 46.5 kilogram C-4 plastik patlayıcı, 46 TNT kalıbı ve makineli tabanca buldu.

2. 19 Ekim 2001 tarihli Zaman gazetesinden: "Şarbon korkusu dünya ile birlikte Türkiye'yi de sardı. Ankara'da, Yemen'den gelen bir mektupta beyaz toz bulununca polis ve Sivil Savunma ekipleri alarma geçti. ABD'de halkı paniğe sevk eden ve son günlerde Türkiye'ye de sıçrayan şarbon paniği yayılıyor. Ankara'nın Sincan ilçesinde Yemen'den gönderildiği belirtilen bir mektupta beyaz toz bulunması polisi alarma geçirirken..."

3. Mayıs 2002'de ülkemiz yeni bir "kaset olayı"yla sarsıldı. "Yenilikçi" (o zaman henüz başbakan değildi) Tayyip Erdoğan'ın 1992'de yaptığı bir konuşmanın deşifresi medyaya servis edildi. Haberler, konuşmayı polisin kaydettiğini söylüyordu ama o kadar "suç" içeren konuşmanın neden o zaman deşifre edilip dava konusu edilmediğine yönelik bir bilgi içermiyordu. Sonuçta, siz de hatırlıyorsunuzdur, ortalık karıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı (Hüseyin Kıvrıkoğlu) "Biz boşuna 28 Şubat'ın bin yıl süreceğini söylemedik" diye konuştu. Olay işte tam o günlerde gerçekleşti: Sincan'da ordunun bir mühimmat deposunda yaşanan patlama sonucunda 3 kişi öldü, 5 asker yaralandı.

Bunlar, benim zihnimde kalan ve doğru olduklarını gösterdiğim haberler... Bunların dışında o kadar çok "Sincan haberi" okudum ki...

Gene de Sincan'la ilgili olarak 28 Şubat günlerindeki gibi düşünüyorum: Bu haberlerin Sincan'ın özellikli bir yer olduğunu gösterdiğini öne sürmek fazlaca komplocu bir zihniyetin ürünü olur.

Gerçekten böyle mi düşünüyorum acaba? (A.G.)


Cumhuriyet ahlakına yakışır mı bu sözler?

Cumhuriyet gazetesinden Özgen Acar, "Siyasal Dünyamızın Eşcinselliği" (30 Kasım) başlıklı "potpuri" tarzında (yani bir bakıma 'her telden çalan" bir tarzda) kaleme aldığı yazısında Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ın geçenlerde sarfettiği "Hepimiz Bizans çocuğuyuz" sözünü hatırlatıp şöyle devam etmiş:

"Eğer Elysee Sarayı'na çatılacak idiyse, AB konusunda Türkiye'nin karşısındaki bir numaralı kişi olan Valery Giscard d'Estaing'in cinsel dünyasını aralamalıydılar! 11 yıl Paris'te sürgün yaşayan Yunan Cumhurbaşkanı Konstantin Karamanlis'in kız kardeşiyle Valery'nin aynı yatağı paylaşmasında bu tepkinin etkisi var mıydı acaba? Ya da toprağı bol olsun, kendisi başka kadınlardan kız babası olmaya çabalarken Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın 'Madam' diye bilinen eşi Danielle'in bir Kürt liderle 'el el üstünde kimin eli var' oynamasının PKK olayına etkisi irdelenmiyordu."

Bir Cumhuriyet yazarının şu sözlerine bakın; Paris'te olup bitenleri bizzat şahit olmuşçasına bütün ayrıntılarıyla nasıl da güzel anlatıyor!

Tarihin "Baltacı ve Katherina" tarzı yorumunun tıpkısıyla karşı karşıya değil miyiz?

Ayrıca lütfen siz söyleyin: Hiç mi hiç "kamusal" karakterde olmayan bu bilgiler asıl derdi kamusal alan olan cumhuriyet ahlakıyla hiç bağdaşıyor mu?

Demek öyle, demek Paris'te "el el üstünde kimin eli var" oyunu oynanıyor!

Ne diyelim; klavyenin başına geçince insan biraz düşünmez mi? (K.B.)


'İSLAMİ MEDYA' NE DEMEK OLUYOR?'

Tabii ki küçümsemiyoruz; Milli Güvenlik Kurulu'nun ilk "sivil genel sekreteri"ne kavuşması ve genel sekreterin düzenlediği ilk basın toplantısına bugüne kadar kapı önünde bekletilen bir kısım medya temsilcilerinin davet edilmiş olması tabii ki küçümsenecek bir gelişme değildir (Ne yaparsınız burası Türkiye, bu tür gelişmelerden bile "teselli" buluyoruz!).

Hürriyet gazetesi (1 Aralık) sözünü ettiğimiz gelişmeyi bakın nasıl haber yapmış:

"MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın basın toplantısına ilk kez katılanlar sadece Genelkurmay Başkanlığı'na akredite olmayan Zaman, Yeni Şafak, Vakit, Milli Gazete, Kanal 7 gibi İslami medya değildi. Ankara'daki yabancı misyonların ve yabancı basın kurumlarının temsilcileri de..."

Haber dilini görüyor musunuz? MGK Genel Sekreterliği (nihayet) basın toplantısını bugüne kadar akredite olmayan medya kuruluşlarına açmasına ve dolayısıyla "laik medya-İslami medya" gibi tamamen "alaturka" bir ayrımı-ayrımcılığı rafa kaldırmasına rağmen, Hürriyet söz konusu sıfatlarda hâlâ ısrarlı...

İşte zaten ülkenin üzerine çöken "ayrımcılık" bulutunun başlıca nedenlerinden birisi tam da budur.

Öyle bir "laik medya" ki, refiklerinin bir bölümüne "İslami medya" sıfatını yakıştırmaktan bir türlü vazgeçmiyor... Sanırsınız ki adları geçen gazete ve televizyon kanalları "El-Ezher'in resmi-gayri resmi sözcüleri"!

İsterseniz şunu da belirtelim: Adları geçen diğer gazete ve televizyon kanalları adına açıklama yapmak bize düşmez ama biz elinizdeki gazete, Yeni Şafak adına bu "ayrımcı" sınıflama hakkında şunları söyleyebiliriz: Bizim çalıştığımız, yazılarımızı yayımladığımız Yeni Şafak, eksiklikleri bir yana, bir "İslami medya" kuruluşu değildir... O da diğer onlarcası gibi sadece bir "gazete"dir. Yani (ne olur ne olmaz) kimse sanmasın ki, Yeni Şafak'ta yayımlanan yazılar ancak "gazetenin şeyhülislamı"ndan fetva çıktıktan sonra yayımlanabilmektedir! (K.B.)


Sabah spor servisinden harikulade haber başlıkları...

Biz, spor sayfalarında rastladığımız, isimleri kesme-biçme-ekleme marifetiyle yaratılan o başlıkların gazetelere eşit olarak dağıldığını düşünüyorduk... Biraz daha alıcı gözle bakınca anladık ki, bu işin şampiyonu Sabah'tır... İşte size sadece üç günlük spor sayfalarından seçtiğimiz beş yaratıcı başlık:

"UEFA KUPASINI İSTEYEN PARMAK KALDIRSIN..." Yani: "Beşiktaş ayağına gelen fırsatı tepti... UEFA'da yola devam etme umudunu, Parma deplasmanında oynayacağı maça bıraktı."

"EMEĞİ ZİYAN OLDU..." Yani: "Trabzonspor, Konya'da bir puanla yetinince teknik direktör Ziya Doğan, 'Artık Trabzonspor'a yararlı olacağımı düşünmüyorum' diyerek istifa etti."

"CORDOBAY-BAY..." Yani: "Siyah-beyazlılar Kolombiyalı file bekçisini devre arası gönderiyor. Del Bosque'nin Cordoba'yı Samsun'a götürmemesi bunun son işareti oldu..."

"EURO BE ALEX..." Yani: "Alex, F. Bahçe formasıyla Türkiye'yi büyüledikten sonra gözünü Avrupa'ya dikti."

"ZİYARET Mİ?.." Yani: "İstifasını geri almayan Ziya Doğan İstanbul'a gelirken Beşiktaş'ta Demirören ve Oktay'ın Samsun'a gitmemeleri kafa karıştırdı." (A.G.)


3 Aralık 2004
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED