AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Tenha ve yalnız

Sadrettin Hoca hakka yürüdü-Gazeteler Birer birer gittiler, ne kadar da yalnız kaldık. Etrafımızın boşaldığını hissetmedik bile. Yoksa boşalan çevremiz değil de bizi tutan şeyi, dirilik soluğumuzu mu yitirdik? İyi adamların iyi atlara binip gidişini bile görmüyor, duymuyor, artık hissetmiyor oluşumuz mu bizim gerçek yalnızlığımız.

İyi adamlarla ve iyi atlarla birlikte anlam kazanan yaşamaklarımızın elimizden alınışı mı yoksa artık varlığımızı yalnızlaştıran, böylesi göçleri duyumsamıyor oluşumuz mu bizim gerçek yalnızlığımız?

Onlar hep oralarda, katıklarıyla zenginleştirdikleri gök sofralarının başındaydılar. Bunu hissederdik. Ufkumuzu saran gök kubbemizin altında kurdukları gök sofrasının etrafına dizilmesek de açılan o sofranın, o halkanın hep var oluşunu bilmek bile bize bir ferahlık sunuyordu.

Teker teker sofranın etrafında sıralananların gidişiyle gök sofrasının boşaldığın fark etmedik bile. Eksilen sadece varlıklarıyla bize güven veren, hayatımızı anlamlandıran bir ziyafetin bitimsiz varlığı değil hayatın bereketiydi belki de. Ama bereket kavramı bile çoktan anlam dünyamızdan silinmişti de onu bile fark etmemiştik.

Boşalan sadece gök sofranın etrafında diz çöküp oturanlar değil bereket saçan nimetlerdi aramızdan çekilip alınan sanki.

Gök kubbe tenhalaşmış evrendeki ebedi yalnızlığımızla baş başa kalmıştık aslında.

Ufkumuzu aydınlatan yıldızlar birer birer kayarken fecr-i kaziplerin aldatıcı aydınlığıyla avunmakta olduğumuzu bile fark etmedik.

Esen sam yelinin ufkumuza taşıdığı bulutların bahçemize hayat bahşedecek bereketli nisan yagmurlarına yüklü bulutlar olduğunu düşünmeye başlamıştık çoktan. Oysa kararan sadece ufkumuzdu bereketli nisan bulutları yerine göğümüze ağan…ve her şeyi kurutan bir sam yeliydi

Gök sofrasından çoktan uzaklaşmış olsak da orda kurulu olduğunu, ruhumuzu çepeçevre saran bereket ikliminin çekim alanında olduğunu en azından hissediyor olmaktan gelen bir güven duygusu vardı. Kurak iklimin aldatıcı serinlik rüzgarlarından hayat beklentisine girdiğimizi bile fark etmedik..

Bereket sofrasının kurulu olduğu yedi direkle ayakta tuttuğumuz gök kubbemizin artık bir sirk çadırı kadar anlamı kalmadığını ölümler sonrasının sarsıntılarda fark edebilir olduk ancak.. Her ölüm bir sarsıntı bir deprem gibi geldi.. yıkıntılarıyla birlikte sona eren bir sarsıntı…

Bir sarsıntı daha geçmişti ama hayat, yani bayat hayatlar devam edecekti sonunda. Ve öyle de oldu hep.

Kimi fikirlerini tutumlarını paylaşmasak bile aynı hayatın dilimlerini paylaşıyor olma duygusu bile bize bir umut, bir güven, bir varoluş zemini sağlıyordu. Belki sofralarına hiç uğramadık, belki görüşlerini anlamadık ya da benimsemedik. Ama varlıklarıyla buraya ait, burada ve bunlarla varolabilmenin senetleri gibiydiler. Toplumsal varoluş şartımızın, varoluş bilincimizin idrakini bize sunan yedi direğin çöküşünü çöküş saymak yahut saymamak sınırında bir noktada gelen varoluş sarsıntısı bu ölümler…Neden ve nasıl bu kadar tenha kaldığını dünyamızın ancak ölümlerin çoğalttığı kalabalıklara bakarak anlayabiliyoruz artık...

Güzel ölümler tenha ölümlere dönüştü.

Tenhalaşan dünyamızda ölümlerle daha da yalnızız artık.

İyi atlara binip giden iyi insanların gidişinin bile farkında olmayan bir yalnızlık…


28 Aralık 2004
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED