AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
"Büyük haber"

Kur'an'da bir sure "Nebe' - Haber" adını taşır. Ve şöyle başlar: "Neyi soruyorlar birbirlerine? O büyük haberi mi?"

Büyük haber, kıyamettir ve insanoğlu hep sormuştur onu...

-Kıyamet ne zaman?

Dünyanın sonlu olduğu fikri hep gündeminde olmuştur insanın, çünkü gelen gitmektedir ve ilahi dinler, insana hep hatırlatmaktadırlar dünyanın sonlu olduğunu...

Onun için insanlar, büyük yeryüzü - gökyüzü afetlerinde hep kıyameti hatırlamışlardır.

Hep unutmuşlardır da, hep gündemden uzak tutmaya çalışmışlardır da... Yakında meydana gelen yıkılışlar, "Büyük haber"i gündeme taşısa da, uzakta olanlar, sanki sadece başkasının başına gelen ve asla kendisine ulaşmayacak gibi görünmüştür.

Dünyanın sonlu oluşu veya olmayışı ile neden bu kadar heyecanla ilgilenmiştir insanoğlu:

Çünkü orada, dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verme veya vermeme sırrı saklıdır. Bu dünya sonlu ise, bu dünyadan sonra bir dünya varsa ve insan orada, burada yapıp ettiklerinin hesabını verecekse...

İlahi dinler bu bildiriyi sundular insana:

-Evet bu dünya sona erecek, sonra bir başka dünya kurulacak, orada herkesin hesap defteri ortaya konacak... Kimsenin yaptığı haksızlık yanına kar kalmayacak.

Ve insan doğrusu zaman zaman inanmasa da önemsedi bu bildiriyi, algıladı, içselleştirdi... İnsanoğlunun yüreğinde hep bir "öte dünya" bilinci var oldu. Dünyadaki varlığına çok da hakim olmadığı, bir başka kudretin tasarrufuna mahkum olduğu, dolayısıyla O kudreti önemsemesi gerektiği fikrini saklı tuttu insanoğlu... İnanmadığı, inkar ettiği, hatta baş kaldırdığı zaman bile...

-Düşen uçakta ateist bulunmaz, denilmiştir.

Ya bastığı toprağın yarılmaya başladığını, bacağının birisinin gittikçe genişleyen yer yarığının bir tarafında, diğerinin diğer tarafta kaldığını gördüğünde ne hisseder insanoğlu?

Ne hisseder, yerin 40 kilometre derinliğinde sancılanma başladığını ve bu sancının bu merkez üssünden çıkıp 4 bin beşyüz kilometre ötedeki alanları bile sarstığını gördüğünde?

Ne hisseder, denizden bir apartman yüksekliğinde dalgaların karaya doğru hücum ettiğini ve insanları teker teker toplayıp bir başka dünyaya doğru yola çıktığını gördüğünde?

"Büyü" filminin galasında oksijeni azıcık azaltılmış bir havayı soluyanlar ne hissetmişlerdir acaba?

Dolar milyarderi insanlar, bir yıl daha dünyada kalabilmek için neler vermezlerdi? Oysa sırası gelen gidiyor. Eski ifadeyle bir an tekaddüm de yok, teahhur da, öne gelme de yok gecikme de... Geliyoruz ve gidiyoruz.

Acaba kıyamet hangisi?

Depremlerle - yanardağ infilaklarıyla gelenler mi, yoksa çok daha yakınımızda olup biten, çağrı geldiğinde, herkesin kendi hikayesini tamamlayıp yola çıkması mı?

Endonezya sularında başlayıp sarsıntısı taa Afrika'ya ulaşan deprem, "Kıyamet" diye manşet olursa, asıl kıyamet nasıl bir "Büyük haber"dir... O haberi manşete çıkaracak gazete doğmuş mudur, doğacak mıdır? Yoksa o haberi, tüm insanlık olarak yeni dünyamızda "uyandığımızda" mı okuyacağız?

"O an başladığında..."yı anlatıyor Kur'an... Gökler dürüldüğü zaman... Dağlar savrulduğu zaman...

Yakınımızda büyük depremler yaşadık birkaç yıl önce ve bazı insanların, bunların bir uyarıcı niteliği bulunmadığına inanmaya yöneldiğine tanık olduk.

-Hepsi bilinçsiz yeryüzü hareketleridir, demeyi tercih ettiler.

Her şey bilinçsizdi onlara göre, güneş bilinçsiz doğuyordu, ay bilinçsiz seyrediyordu, havadaki oksijen bilinçsiz bir dengenin mahsulüydü, su bilinçsizce varolmuştu, insan bilinçsiz bir oluşumun ürünüydü!!!

Böyle diyordu ama, içinde bir ses, "Aptal olma, bu kadar bilinçsizliğin bir araya getirilmesi asıl bilinçsizliktir" diye sesleniyordu.

"Aman Alahım!" diye sesleniyordu insanoğlu, yeryüzünden ve gök yüzünden kıyametten yansıma sesler işittiğinde...

"Kıyamet Aşısı" Sezai Karakoç'un bir kitabının ismi... Müslümanın "kıyamet aşısı" taşıyan insan olduğunu anlatır değerli düşünür orada...

Aslında her ölümde, her büyük alt - üst oluşta gidilecek bir başka dünyayı gündeme taşımak, yeryüzünde insanoğlunun "daha insan" olması bakımından önem taşıyor.

-Altındaki topraktan emin değilsin. Gökyüzüne hakim değilsin. Yağmuru, şimşeği, bulutu, ayı, güneşi kontrol edemiyorsun. Altındaki toprak kaydığında, onu tutacak gücün yok. Kafa tutmayı bırak. Nefesine hakim değilsin. Bir sonraki nefesi alabilecek misin, bundan emin misin? Öyleyse... Seni vareden Kudret'e kulak ver. Adam ol! Gideceğin dünyaya hazırlan...

Ben kendi hesabıma hep böyle okudum dünyayı...

Nefes alışıma, gülümseyişime, sevebilme kabiliyetime şükrettim... Şükrettim, hiçbirinin hesabını şükürle ödeyemeyeceğimi bilmeme rağmen...

-La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim...


28 Aralık 2004
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED