AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
S P O R

İlk yarı bitti, şimdi karne zamanıdır.

Biz tabii gönül verdiğimiz takıma karne vermek isteriz; yani Fenerbahçe'ye.

Daum'dan başlayalım.

Türlü zig-zaglar çizdi. Dahi Daum'dan "Beceriksiz" Daum'a kadar gitti. Takıma "kötü futbol" oynattığı söylendi -ki bu bir gerçek-. Uzun süre "orta saha"yı sadece Marko'ya emanet ederek tuhaf bir taktik denedi. Sonra bundan vazgeçti. Bu uygulama Marko'ya yaradı. Sezon başında Daum onu göndermek isterken ilk yarı bitiminde madalya taktı. Prag maçından itibaren "daha iyi" bir Fener seyretmeye başladık, lakin Daum derbi maçlarını yine kaybetti.

Fenerbahçe'nin geniş-güçlü bir kadrosu var. Bazı futbol yorumcularına göre "Daum'a rağmen" kazanmayı biliyor. Bu mantığa ve yoruma katılmıyorum. Beşiktaş'ın şampiyonluğu için Lucescu'yu istemeyenler de aynı şeyi söylemişlerdi: "Şampiyonluk futbolcuların eseridir". Bu kast-ı mahsus ile söylenmiş bir sözdür. Daum da, Lucesu da kariyeri belli hocalardır. Onlarında meslek hayatlarında iniş-çıkışlar olabilir.

Daum'un ikinci yarıda Fenerbahçe'ye daha iyi futbol oynatacağına inanıyorum.

İlk yarının en iyisi Marko idi. Bazı maçlarda iki kişilik, üç kişilik oynadı. Pek tabii fiatı katlandı şimdi. Bakalım Fener onu elinde tutabilecek mi?

Rüştü yine kurtarıcı rolünde idi. İyi ki Avrupa'dan dönmüş yani, bu dönüş hem kendine hem Fener'e yaradı.

Ümit Özat bütün yorumcuların ortak kanaatı ile görevini iyi yapan fedakâr oyunculardan biriydi. Bir kanat oyuncusu olmamasına rağmen en çok çizgiye inen, en çok orta yapan Ümit oldu (İstatistiklere göre ligin en fazla orta yapan adamı Ümit, en çok isabetsiz orta yapanı yine Ümit). Şu "orta" denilen şeye de bir açıklık getirmeliyiz. Bu topu ne olursa olsun onsekiz içine şandellemek değildir. Buna şişirme derler. Orta'nın "pas" olması önemlidir. Atılan adamın ya kafasına, ya ayağına ulaşmalı, doğrudan rakibe gitmemelidir.

Tuncay'a gelince "Gülü tarife ne hacet". Son Konya maçında yorumcu Rıdvan Dilmen Milan, Arsenal ve İnter gibi takımların Fenerbahçe'ye müracaat edip Tuncay'ı resmen istediklerini söyledi.

Bu bir futbolcunun kalitesi için gözardı edilmeyecek bir ölçüdür.

Fabiano istenileni veremedi. Luciano vasattı. Semih şans bulamadı, Hocaoğlu da öyle. Hooijdonk sakattı; galiba gönderilecek. Serhat'ın durumu belli değil. Alex ve Nobre gerekeni yaptılar, o kadar. Futbolcuları tek tek saymayalım, yerimiz dar. Fenerbahçe'nin "bireysel becerileri fazla" olan topçulardan oluştuğu söyleniyor ama, şöyle üç pas yaptıkları, bir ara pası attıkları, onsekiz dışından gol olan bir şut patlattıkları pek görülmüyor. Galibiyetler ya duran toplardan geliyor, ya da rakibin hatalarından. Son Konya maçında dahi böyle oldu. Rüştü penaltı kurtarmasaydı netice değişebilirdi.

Fenerbahçe ilk yarıda "kolay maçları kazandı" deniyor. Oysa futbolda "kolay maç" yoktur. Yine de bir ayrım için şunu belirtelim. Bu takım ancak UEFA'da başarılı olursa göz doldurur, taraftarını tatmin eder. Yoksa Türkiye Kupası'nı alsa ne yazar. Servet'in hatalarını görmesi, Serkan'ın koştuğu kadar top yapmasını becermesi lazım. Konya maçında Fenerbahçe'nin top kaybı 63. Bunların 16'sı Serkan'a ait.

İlk yarı için tabelaya bakarsak Fenerbahçe başarılı gözüküyor. Ama tabela herşey demek değildir. Taraftar (seyirci) iyi futbol istiyor, "kötü oynadık ama kazandık" lafı taraftarı kesmiyor.

Yine de ikinci yarıda Fener'in saha avantajına bakan yorumcular şampiyonluğa en yakın takım olarak onu görüyorlar. Peki benim fikrim nedir, diye soracak olursanız cevabım hazır:

Bu bir karne yazısı, o kadar.


28 Aralık 2004
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED