Çözülmeyen derin toplumsal sorunlar ürettikleri siyasi kavgalarla, bu kavgaları besleyen toplumsal kutuplaşmalarla, güvensizlik ve tedirginlik ortamıyla krizler üretirler. Bu krizler gündemin içinden, somut sorunlardan doğmaz, sistemin dibindeki tortulardan, korkulardan ileri gelir ve gündemi bir anda kuşatır...

Türk siyasi sistemi tâbi olduğu, rejim krizleri üzerine oturan fasit daireyi bir türlü kıramıyorsa, bu büyük ölçüde derin toplumsal sorunların varlığını devam ettirmesinden. Devam ettirdikçe toplumsal ortak paydaları örselemesinden kaynaklanıyor...

Zira "özgürlükler ne denli birleştiriciyse, yasaklar o denli bölücüdür. Yok saymakla yok olmayan toplumsal taleplere, varoluşlara, özgürlüklere yönelik her yasak bir yenilgidir. Ve her yenilgi, yenen için de yenilen için de öfke, güvensizlik, daimi bunalım demektir".

Tesettür sorunu, özellikle üniversitelerde uygulanan tesettür yasağı da tam olarak böyle bir tahribata yol açıyor...

Kamu hizmeti tüketenlere, yani sıradan vatandaşlara getirilen kıyafet zorunluluğu ya da kıyafet yasağı temel hak ve özgürlüklere yönelik vahim bir kısıtlama. Daha da öte toplumsal güvenliklere, bölünmelere yol açan, siyasi sistemin altında tutulan bir bombayı andıran bir faktör...

İşin vahim tarafı bu konuda toplumsal olarak bir mutabakat olduğu halde siyaset ve devlet düzeyinde yoğun sıkıntı ve tıkanıklık yaşanıyor. Bu tıkanıklık mevcut toplumsal mutabakatın hayata geçmesini engelliyor, cumhurbaşkanlığı seçiminden tutun, yasama faaliyetlerine uzanan bir dizi krizin temelinde yatıyor.

Gelinen bu noktada AK Parti'nin sorunu askıya alma, çözümü erteleme politikalarının bir anlamı kalmamıştır. Askı ve erteleme politikaları sorunun azmasına, şahinler tarafından istismar edilmesine, siyasi iktidarın tuzağa çekilmesine yol açıyor.

Kanımız odur ki, siyasi sistemin bu konuda adım atmasının tam zamanıdır.

Zaman zaman şerden hayır doğar....

Nitekim Erzurum Üniversitesi'nde örtülü velilere yapılan muamele toplumsal düzeyde büyük bir tepki çekmiş, basın uygulamaya eleştirel yaklaşmış, CHP Genel Başkanı bile geri adım atmak zorunda kalmıştır. Kara Kuvvetleri Komutanı'nın "eşarba kimsenin diyeceği olamaz" sözünden sonra, dün Gülhane Tıp Akademisi'ne bağlı Hemşirelik Yüksek Okulu mezuniyet törenlerine örtülü veliler de alınmıştır.

28 Şubat günlerinde uydurulmuş, binlerce öğrencinin hakkını gasp eden zımni bir yasak, meslek liselerine üniversite giriş sınavında farklı ve düşük katsayı uygulanması sorunu bizzat YÖK eliyle düzeltilecek gibi görünmektedir.

Diğer taraftan ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun AK Parti'ye yaptığı ciddi öneri bu konuda siyasi bir mutabakatın da doğma koşullarını ortaya koymuştur.

"Erzurum'da yaşananlar sağlıksız bir noktaya gitmekte olduğumuzu gösteriyor. Referanduma gitmeyin, bu tehlikeli olur, halkı böler (...) TBMM'de AKP'nin 356, bizim 13 sandalyemiz var. Sayı yetiyor. Anayasa'yı değiştirip, türban tartışmasına son verelim (...) Sorun orta yerde duruyor. Tahriklerden beslenen bir tür kutuplaşma siyaseti ortaya konuluyor. Türk siyasetinin bu tartışmalardan mutlaka kurtulması gerekiyor. Uçları merkeze getirecek, merkezde geniş bir mutabakat ve güven alanı yaratacak çözümler bulmak zorundayız..." sözleriyle Mumcu hem akılcı ve demokratik bir öneride bulunmakta hem siyasette rekabet çıtasını olumluya doğru yükselten bir adım atmaktadır.

"Özgürlük alanını genişletme fikri üzerine kurulu rekabet, siyasi iktidarı çıtayı yukarıya çekerek zorlayacak dil" Türkiye'nin özlediği bir siyasi anlayışın unsurları arasındadır.

Dün Yeni Şafak'ı ziyaret eden Mehmet Ağar, DYP'nin bu öneriyi iki yıldır yaptığını söylüyor.

AK Parti, ANAP, DYP, TBMM'deki 4 partinin üçü ve işte size siyasi mutabakat...

Hodri meydan...

ALİ BAYRAMOĞLU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan