AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Gazetelerin ÖSS ilgisi
biraz farklılaşamaz mı?

Gazetelerin ÖSS karşısındaki ilgileri bir noktadan sonra kayboluyor. Hiçbir gazetenin soru/cevaplara ilişkin bir yayını ne yazık ki bulunmuyor. Oysa böyle mi olmalı? Gazeteler, yüzbinlerce öğrencinin önüne sürülen soruları ayrıca haber ve yorum konusu yapsalar fena mı olur? Özellikle de "Sözel Bölüm" sorularını. İsterseniz, kimsenin elini sürmediği bu konuda sayfamızın imkan tanıdığı ölçüde -hiç değilse "dosya"yı açmak kabilinden- birkaç soru/cevaba değinelim bugün. Bakalım adaylar hangi sorularla cebelleşti içeride...

Nihayet "büyük gün" bu yıl da geride kaldı... Gazetemizin manşetinde "büyük gün"ün ne ifade ettiği güzel açıklanıyordu: "... bu yıl sınava giren 1 milyon 730 bin öğrencinin 1 milyon 330 bini açıkta kalacak."

Siz bakmayın adının ÖSS olduğuna, bu doğru değil. Çünkü söz konusu olan bir "Sınav" değil. 1 milyon 730 bin adayın yarıştığı bu "şey"in adı aslında bir "Yarışma" (Konkur). Bu "şey" eğer gerçekten bir "Sınav" olsaydı iş kolaydı. Sınavdan "geçer not" alan adaylar başarılı sayılırdı.

Bildiğimiz kadarıyla ÖSS'nin dünyada bir benzeri yok. Bu sistem tamamen "bize özgü" bir şey. Çünkü hiçbir ülkede yüksek öğretimin kapıları tanımı gereği "aklı olmayan" bir "optik okuyucu"ya teslim edilmemiş.

'KOŞULLU' SORULAR...

Görülmüş bir şey değil; hele de "Sözel Bölüm"ün soru-cevapları söz konusu olduğu zaman. Çünkü bu bölümde soruların büyük kısmı "koşullu" bir karaktere sahip. Yani, sorunun içine sıkıştırılmış metnin sınırları çerçevesinde, o koşulla "doğru"yu işaretleyeceksiniz..

Oysa biliyorsunuz; Türkçe, edebiyat, felsefe, tarih vs. söz konusu olduğunda adayın önüne sürülen sorular "koşullu" bir özellik taşıyamaz. Bu özellik, ancak "formel bilimler" adı verilen ve içinde matematiği ve modern mantığı barındıran bilimler için söz konusudur.

Neyse işin bu faslını daha fazla uzatmadan gelelem ÖSS ve gazeteler ilişkisine:

ÖSS'nin gazeteler için küçük de olsa bir "ekmek kapısı" olduğu muhakkak. Hemen her gazete (teslim edelim, bu uygulamaya girmeyenler de var) yeni öğretim yılı başında bir dershane ile anlaşıp ortak yayın yapıyor. Bazı gazetelerin bu işi çok abartığına da şahit oluyoruz. Yani biraz daha gayret etseler "ÖSS gazetesi" olarak nitelenmeleri işten bile değil...

ÖSS günü yaklaşırken gazetelerin konuya ayırdıkları sayfalar daha da artıyor. Çünkü işin bu faslında "uzmanlar" da devreye giriyor. "Uzmanlar"ın her yıl tekrarladıkları tavsiyeler malum: "Bir iki gün önce çalışmayı kesiniz." / "Sınav öncesi stresten uzak durunuz." / "Aldığınız gıdalara dikkat ediniz." / "Hayatınızı çizmek için önünüzdeki tek fırsatın bu sınav olmadığını unutmayınız." Vesaire...

İLGİNİN SONU...

Gazetelerin ÖSS yolundaki son gayretleri sınav soruları ve cevaplarını yayımlamakla sınırlı. Eğer işin içine televizyon kanallarını da katarsanız, "medya"nın sınav günü sergilediği ilgiyi tabii ki sınav biter bitmez ekranlarda başlayan soru/cevap analizleri ile de zenginleştirmeniz gerekiyor.

Ancak dikkat ederseniz, gazetelerin ÖSS karşısındaki ilgileri (nedense) bu noktadan sonra kayboluyor. Yani, bir sonraki yılın hazırlıkları dışında hiçbir gazetenin soru/cevaplara ilişkin bir yayını ne yazık ki bulunmuyor.

Oysa böyle mi olmalı? Gazeteler, yüzbinlerce öğrencinin önüne sürülen soruları ayrıca haber ve yorum konusu yapsalar fena mı olur? Özellikle de "Sözel Bölüm" sorularını.

DOĞRU CEVAP: HİÇBİRİ

İsterseniz, kimsenin elini sürmediği bu konuda sayfamızın imkan tanıdığı ölçüde -hiç değilse "dosya"yı açmak kabilinden- birkaç soru/cevaba değinelim bugün. Bakalım adaylar hangi sorularla cebelleşti içeride.

Mesela "Sözel"den 62. soru:

"Türkiye Cumhuriyeti'nde, düşünce ve duyguda birleşen bir toplumun oluşturulmasında aşağıdakilerden hangisinin katkısının en çok olduğu savunulabilir?"

A) Türk Tarih Kurumu'nun açılması
B) Harf inkılabının yapılması
C) Millet Mektepleri'nin açılması
D) Eğitim kurslarının açılması
E) Tüm öğretim kurumlarının bir merkezden yönetilmesi

Sizi fazla yormadan "doğru cevap"ın "E" seçeneği olduğunu da hatırlatalım hemen....

Peki iyi güzel ama 62. sorunun cevabı niçin "Tevhid-i Tedrisat"tan söz eden "E" seçeneği oluyor şimdi?

Bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti'nde "düşünce ve duyguda birleşen bir toplumun oluşturulmasında" katkısının "en çok" olduğu besbelli olan bir uygulama mıdır? Sizi bilmeyiz ama bize göre değil! Sözü edilen uygulama hem uzun bir dönem öğretim çağına gelen çocukları okullu yapmak konusunda sergilediği "yavaşlık"tan, hem de bu uygulama sonucu ortadan kalkan mekteplerin hasretini çeken milletin önemli bir bölümünün "küskünlüğü"nden dolayı hiç de söylenen "en çok katkı"yı yapmamıştır, denebilir pekâla... Demek ki "tarih" söz konusu olduğunda işler hiç de matematikte olduğu gibi yürümeyebilir... Dolayısıyla 62. sorunun doğru cevabı "Hiçbiri" olmak gerekir, ancak bu seçenek de cevap kağıdında mevcut değil!

Mesela 63. soru:

"Halkçılık, yönetimde, siyasette, kalkınmada, gelirin dağılımında, devlet ve ulus olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaçlar. Bu amaç doğrultusunda devleti önlemler almak, yasalar çıkarmak, düzenlemeler yapmak, engelleri ortadan kaldırmakla görevli kılar."

Buna göre,

1. Aşar vergisinin kaldırılması, 2. Okuma yazma seferberliğinin başlaması, 3. Hicri takvim yerine miladi takvimin kabul edilmesi...

Uygulamalarının hangilerinde doğrudan halkçılık ilkesinin temel alındığı savunulabilir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve II D) II ve III E) I, II, III

İşte yine altından kalkılması bayağı zor bir soru daha...

Buradaki "zorluk" öncekinden de fazla... Bir kere (gördüğünüz gibi) 63. soru da tamamen "koşullu" bir özellik taşıyor. Yani, Türkiye'de bir dönem çok sözü edilen ve "altı ok"tan birisi olan "Halkçılık" ilkesini kendi bildiği gibi tanımlıyor. Bu tanımın tarihi gerçeklere uyup uymadığı umurunda bile değil! Önce "tanımı" verecek, sonra da bu tanıma göre seçeneklerden birisinin işaretlenmesini isteyecek... Adaylardan birisi çıkıp da "Ama Halkçılık sizin tanımladığınız gibi bir şey değil ki!" dese cevap hazır: Ama biz cevabı bu tanıma göre istiyoruz...

Sahnelenen komediyi görüyorsunuz. Eğer aday merak edip Halkçılık ilkesinin nasıl bir şey olduğunu öğrenmiş ise, sınavda bu bilgilerini hemen o saat unutacak ve verilen "tanıma" uygun olarak düşünmeye çalışacak.

Bize göre 63. sorunun doğru cevabı da "Hiçbiri" seçeneği olmalıydı ama ne yazık ki cevap kağıdında bu seçenek de yer almıyor!

63. soruyla ilgil olarak şu küçük hatırlatmayı da unutmayalım: Hicri takvimin yerini miladi takvime terketmesi Cumhuriyet döneminde gerçekleşmedi. Yine bir güneş takvimli olan "Rumi Takvim" Osmanlı'da 1790'dan beri (özellikle mali konularda) kullanılıyordu...

BİR ÇOCUK AĞACA ÇIKAR VE...

Hadi oldu olacak bir soru daha. Bu sefer de 87. soru:

"Bir çocuk ağaca çıkmak ister ve siz bunu yasaklarsanız, çok öfkelenir. Oysa, deneyip de tırmanamayacağını kendisi anlarsa, fiziksel olanaksızlığını kabullenir."

Bu parçaya dayanarak aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?

A) Özgürlüğün sınırları topluma göre değişir.
B) Toplumun yararını göz önünde bulundurarak kişisel özgürlükleri sınırlandırmak gerekir.
C) Amaca ulaşmak isteyen kişi her yolu dener.
D) Yasalar toplumun örflerine göre hazırlanmalıdır.
E) Özgürlüğün karşısındaki toplumsal engeller tepkiye neden olur.

Doğru seçeneği işaretleyebildiniz mi? Doğru seçenek "E" imiş. Biz adayların önemli bir bölümünün "E"yi bırakıp "B"yi işaretlediğini sanıyoruz!

Şu işe bir bakın: Üniversite öğrencisi olmak için yarışan adaylara "özgürlük" sorununu (ya da "paradoksunu") "ağaca çıkan çocuk ve ona engel olan babası" masalıyla anlatmaya çalışan bir sınav sistemi ile karşı karşıyayız... Ne acı, ne üzüntü verici bir durum bu böyle... 20'li yaşlarına dayanan gençlerini hâlâ "Ali bana top at" fişi ile oyalamaya çalışan bir Türkiye, ne acı....

Bu öyle bir sestem ki, 85. soruda karşımıza çıktığı gibi, "koşullu sorusu"nu Proust'dan naklettiği (ama kahvede "Hasan Amca"nın bile kolaylıkla sarfedebileceği) bir iki sözle kurmayı "kültür" sanıyor....Ama adayların yüzde 99.9'unun (oran bazılarının Türkiye'deki Müslüman nüfus için verdikleri oran gibi oldu biraz!) Proust'tan tek bir sayfa çevirmemiş olmaları bir yana, Orhan Kemal'den bile haberleri yok...

İşte böyle... Haksız mıyız? Gazeteler ÖSS'nin biraz da bu yüzü ile ilgilense fena mı olur? (K.B.)


22 Haziran 2005
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED