İlk günkü tepkilere bakarsanız Ak Parti yönetimi Erkan Mumcu'nun çağrısını 'ciddi'ye almadı. Buna karşılık, Deniz Baykal, çağrıyı, 'anayasal temel ilkeler' ve 'Cumhuriyet'in kazanımları' açısından 'sakıncalı' buldu; CHP liderinin bu yolda adım atmayı 'tehlikeli' saydığı da anlaşılıyor. Toz duman arasında önemli bir gelişme yaşandı: Gülhane Askerî Tıp Akademisi'ne (GATA) bağlı Yüksek Hemşire Okulu'nda yapılan mezuniyet töreninde başörtülü velilere hiçbir zorluk çıkartılmadı...

Bu üç paralel gelişmeye bir dördüncüyü, hatta beşinciyi ekleyebiliriz: Dün, Yeni Şafak'ta bizlerle kahvaltı eden DYP lideri Mehmet Ağar, "Mutabakatta biz de varız" dedi. Beşinci önemli gelişme ise şu: YÖK, meslek liseleriyle ilgili haksız katsayı uygulamasını kendiliğinden sona erdirmek niyetindeymiş...

Lâfı fazla uzatmadan siyasîlere bir uyarım olacak: Varolan toplumsal mutabakat uygulamaya geçirilmeye hazır görünüyor; gelişmenin uzağında kalmanın ceremesi ıskalayanlar açısından ciddi olabilir...

Türkiye'de üniversitelerdeki 'türban yasağı' ile ilgili durum şu: Türban bir 'siyasî simge', türban takanlar da rejimi ortadan kaldırmayı hedefleyen militanlar sayılıyor ve böyle bir ihtimali bertaraf etmek için, 'kamusal alan' kavramı kullanılarak, türbanlıların belli mekânlarda yer alamayacakları kuralı uygulanıyor. O kuralın uygulamadan kalkması, 'siyasal simgeli militan' kabulünün geçersiz hale gelmesiyle yakından ilişkili...

Şu sırada yaşanan, o kabulü geçersiz kılan bir zihnî dönüşümdür...

Hukukta 'suçun şahsiliği' temel bir kuraldır. Ülkemizde yıllardan beri uygulanan yasak ise, türbanlı kızların şahsen işledikleri bir suçun sonucu değil. Hatta, o kızların yakınlarının, benzer düşünceleri paylaşanların, aynı toprak parçası üzerinde yaşayanların bile yasağı hakedecek bir suç işledikleri söylenemez. İran'da, Suudi Arabistan'da, Afganistan'da meydana gelen bazı gelişmeler Türkiye'deki yasağa gerekçe teşkil ediyor.

Oysa, yabancı mahkemelerin kararlarına bile ödünç verdiğimiz "Türkiye'ye özel şartlar" gerekçesi, bizim ülkemizde yaşanan toplumsal deneyimin başkalarından farklı olduğunu öngörüyor. 'Bize özel şartlar', bazılarının göstermeye çalıştığı gibi Batı'dan değil, bize benzer başka ülkelerden farkımız bizim... Osmanlı döneminde bile, bu topraklarda, değişik inançlıların özgür yaşabildikleri, aynı inanç çevresinden değişik eğilimlere hoşgörüyle bakılan bir anlayış egemendi. Kadın kıyafetlerinde tek tip bir görüntü hiç olmadığı gibi, başını örten ve örtmeyenler arasında sürtüşme de yaşanmadı bu topraklarda...

"Türkiye'ye özel şartlar", bu gerekçeyi kullananların zorladığı türden bir yasağı değil, tam tersine başını örtenlerin anlayışla karşılanmasını gerektiriyor. Başını 'simgesel' anlamda örten var mıdır, bilemem, ancak başını örtenlerin kendilerine atfedilen 'tehdit' vehmini hak etmedikleri apaçık ortada. Bunca yıl uygulanan yasak sayısız genç kızı, aileleri ile çevrelerini mağdur etti; yasak yüzünden bir 'militanlaşma' süreci yaşanmaması 'bize özel şartlar'ın sonucudur.

Yasağın uygulanmasına sebep olan 'kamusal alan' kavramını yeniden tanımlamanın zamanı geldi. GATA ve diğer yüksek öğretim kurumlarında başörtülü velilere müsamaha gösterilmesi bu 'yeniden tanımlama' sürecinin başladığının işareti. Olmaz ya, YÖK, bugün yapacağı toplantıda, "Gelecek ders yılında isteyen kız öğrenci eşarpla derse girebilir" dese yasakçı uygulama kendiliğinden sona erebilir. Toplumda esasen varolan mutabakat böylece hayata geçmiş olur...

Hiçbir siyasî parti başladığı hissedilen bu olumlu gelişmenin dışında kalmamalı... Siyasîler açısından en büyük tehlike temsil etmekte oldukları kitlelerin gerisine düşmektir... Anavatan Partisi ile DYP'nin "Varız" dedikleri toplumsal mutabakatı ilk arayan Ak Parti'ydi; CHP lideri Baykal'ın da toplumla didişmeme gibi bir temel ilkesi bulunduğunu biliyoruz.

Türkiye'ye yakışan demokrat ve özgür insanlar ülkesi olmaktır; bunu da siyaset sağlayabilir.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan