ABDULLAH MURADOĞLU / İSTANBUL
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, "Cumhurbaşkanı seçmek için erken seçim yapmak" düşüncesinin yanlış olduğunu belirterek, "CHP erken seçimi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine endekslemiş. Erken seçim lazım ama CHP erken seçimden kaçıp, bunu sadece 2007 Nisan'ında, yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen öncesinde istiyor" dedi.

Beraberinde DYP Genel Başkan yardımcıları Nevzat Ercan, Celal Adan ve Rıza Akçalı olduğu halde Yeni Şafak'ı ziyaret eden Ağar, gazetemizin genel yayın yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu ile yazarlarımız Fehmi Koru, Ahmet Taşgetiren, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Ocaktan, Ali Bayramoğlu, Davut Dursun, İbrahim Karagül ve diğer yöneticilerle bir araya geldi.

CHP seçimden kaçma eğiliminde

Gündemdeki konular hakkındaki görüşlerini anlatan Ağar, öncelikle "erken seçim" ve "cumhurbaşkanı seçimi"ne yönelik tartışmalara değindi. "Cumhurbaşkanı seçmek için erken seçim yapmak" düşüncesinin yanlış olduğunu vurgulayan Ağar, şöyle konuştu: "Erken seçim konusunda CHP ile aynı şekilde düşünmüyorum. CHP bu konuyu Cumhurbaşkanlığı seçimlerine endekslemiş görünüyor. Biz böyle bir bağlantı kurmuyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde, hangi Meclis işbaşında ise Cumhurbaşkanını da o Meclis seçecektir. Bunda kimsenin tereddüt etmemesi lazım. Esasında CHP erken seçimden kaçma eğilimi içinde. Ben CHP'de erken seçimden kaçma iradesi görüyorum. Herhalde 2007 Nisan'ında, yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen öncesinde isterler bunu."

Kendisinin toplumda bir erken seçim beklentisi olduğunu gözlemlediğini savunan Ağar, "Sonbahardan itibaren erken seçimin daha kuvvetli bir şekilde gündeme geleceğini düşünüyorum. Hükümet şartların olgunlaşmasıyla birlikte erken seçim kararını kendisi almalıdır. Ama bizim söylediğimiz erken seçimin cumhurbaşkanlığı seçimleri ile hiçbir ilgisi yok. Bu tamamen ayrı bir olay, kuralları ve yöntemleri ise bellidir" dedi.

Başkanlık sistemi tartışılabilir

Milletvekili seçimlerinin dört yılda, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de 5 yılda yapılması gerektiğini söyleyen Ağar, "İleriki dönemlerde Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi de gündeme gelebilir. Bu noktada Türkiye, yarı başkanlık veya başkanlık sistemini de tartışacaktır" diye konuştu.

Başörtüsü konusunda desteğe hazırız

Üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkması konusundaki tartışmalara da değinen DYP lideri Ağar, şunları kaydetti: "DP geleneğini devam ettiren bir parti olarak halkın taleplerini çok önemsiyoruz. Başörtüsü yasağı kabul edilemez. Bu konuda getirilen çözüm önerilerini değerlendiririz. Biz başından beri hükümete bu konuda açık çek verdik. Ama başörtüsü yasağının siyaset aracı yapıyor görüntüsü vermek, hükümeti bu konuda köşeye sıkıştıran bir tavır içinde olmak istemedik. Bu insanlarımızın rejimle bir dertleri yok. Bu konuda adım atması gereken Hükümettir. Sayısal ve siyasal güçleri buna yeter. Biz de destekleriz. Erzurum'da yaşadığımız çirkin olay bir bakıma hayırlı oldu, tetikleyici oldu. Biz Hükümete bu konuda atacağı adımlar için arkanızdayız dedik."

Başörtüsünü temel hak ve özgürlükler kapsamı içinde gördüklerini ifade eden Ağar, bu nedenle bu konunun referanduma götürülmesine de karşı olduklarını bildirdi.

Güneydoğu'da ekonomik çözüm

"Ben bu bölgeyle 15 yıldır içli dışlıyım. 1995-1996'da terörle mücadelede büyük mesafeler alındı. Ancak sosyo-ekonomik tedbirler alınamadı. Sadece bu hükümeti suçlamak doğru değil. Hiçbir hükümet bunu yapmadı. Güneydoğu'da yürütülmesi gereken politikalar sosyo-ekonomik politikalarla desteklenmediği sürece sonuç alınamaz. Halk eskiye, geçmişe dönmek istemiyor. Ama insanlar yerinde yurdunda kalmak, iş ve aş sahibi olmak istiyor. Bunu sağlayamazsanız, etnik temelde mücadelenin önünü açmış olursunuz. Sorunu çözecek olan siyasettir. Siz halka yönelik olarak değil de terör örgütüne endeskli bir tutum içerisine girerseniz, bu yanlış olur. Demokratikleşme olmalı. Ama bunun yanına işi ve aşı da eklemek gerekir."

ABD ile sadece 'stratejik ilişki' var

"Türkiye ve Amerika arasında daha baştan itibaren yaşanan kırılma aşılamamıştır ama aşılabilir. Türkiye ve ABD arasındaki ilişki stratejik ortaklık düzeyinde değildir. Ancak stratejik bir ilişkiden söz edilebilir. Stratejik ortaklık, iki ülke arasında askeri teknolojinin transferinden tutun da BM başta olmak üzere uluslararası platformlarda kayıtsız destek içinde olunması, iki ülke parlamentolarında rahatsız edeci gelişmelerin yaşanmaması gerekir. Ama Türkiye Irak, İran ve Suriye konusunda ABD'nin politikalarına açık destek verebilir mi? Ya da Başbakan'ın Amerika gezisi sırasında Ermeni tasarısının gündeme gelmesi stratejik ortaklık kavramıyla bağdaştırılabilinir mi? Ama iki ülke arasındaki ilişkilerdeki sorunlar, her iki ülkenin menfaatlerinin önplanda tutulduğu bir düzlemde uzlaştırılabilir."

AB'den özel bir zirve istemeliyiz

"AB'nin Türkiye'ye karşı samimi olmayan bir tutumu var. Hükümet ek protokolü imzalamadan önce AB'den özel bir zirve istemeli ve müzakerelerin sonucunu garanti altına alan taahhütleri talep etmelidir. Çünkü başta Kıbrıs olmak üzere Türkiye'yi rahatsız edici gelişmeler olacağına dair çok önemli kaynaklardan bize ulaşan bilgiler var. Kıbrıs'ın tanınması ve Ermeni tasarılarını tanınması gibi... Bu kabul edilebilir mi? AB, başta Yunanistan olmak üzere İspanya Portekiz, İsveç Danimarka gibi ülkelere ek protokol dayatması getirmedi, deklarasyon yolunu seçti. Bu nedenle Türkiye'ye 'Ek protokolü imzalayın' zorlamasını anlamak mümkün değil."