AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
AB'nin geleceği var mı?

VİYANA - Avrupa Birliğinin geleceğinin tartışıldığı şu günlerde Türkiye'deki entellektüel ve siyasi kamplaşmanın da benzer tema üzerinden gerçekleşmesi bana tuhaf geliyor. Avrupa Birliği'nin geleceğinin tartışılması, hatta en önemli konu başlıklarından biri olması kaçınılmaz. Kendi içinde derin krizlerle boğuşan AB ülkelerinde olup bitenlere de Türkiye'de kimse kayıtsız duramaz.

Tuhaf olan AB'nin geleceğini, hatta Avrupa'nın geleceğini tartışıyor olmak değil; entellektüel enerjinin tümüyle bu tartışmalarda tüketilip, kendimize ait hiçbirşey üretmeden AB'nin adeta varlık-yokoluş meselesi haline getirilmesidir. Hatta, işi o kadar ileri götürüp tartışma zeminini Avrupa Birliği'ne karşı olanlar, olmayanlar düzeyinde ele almak, düşünce kapasitemizi AB üzerinden ipotek altına almak anlamına gelir. Bu zihinsel ipotek o denli dogmatik bir hal aldı ki; AB'ye karşı olanları (tümüyle farklı gerekçelerle, bir medeniyet anlayışında paradigma dönüşümü anlamındaki itirazımızla statükocuların karşı olmasını) aynı çizgiye koyan entellektüel renk körlüğü artık saldırgan bir üslup takınmaya başlıyor. AB'nin geleceğini tartışmakla bu ülkenin geleceğini, daha ne olacağı bilinmeyen ama tarihin bize anlattıklarıyla çok iyi bilinen Avrupa'nın "birlik arayışı"na endekslemenin dünyayı hele hele Avrupa'yı "bilmek, tanımak" iddiasıyla örtüşür yanı yok.

Eski tüfek sol aydınların, bu zamana kadar yaptığı Batı adına, oraya ait belli bir zaman ve akımla sınırlı birikimi aktarmak zahmetini bile bir kenara bırakıp AB şarkıları bestelemekle meşgul olmalarını yadırgamıyorum. Muhalif gibi duran ancak beslendiği sınıfsal konumu, geçmişleri nedeniyle sonuçta seçkinlerin entellektüel fantazisini aşamayan bir gelenekten geliyorlardı.

Ne var ki, Avrupa Birliği'ne karşı statükocuların yürüttüğü sığ itirazları yerine, çok daha köklü bir tarih ve medeniyet ekseninde tartışanların sorgulamalarıyla yüzleşmek yerine hakaret uslübu takınarak, "ne Avrupayı ne Asya'yı" bilmemekle itham etmek kafa konforları açısından daha uygun geliyor. Türkiye'nin temel meselesini AB eksenli bir tartışma düzleminde ele alanlar, büyük Avrupa rüyasının küçük bir krizde kabusa dönmesi karşısında asıl soruyu atlayarak, ''AB ile ne düzeyde bir ilişki" çerçevesine oturtmaya çalışıyorlar. Avrupa'yı ve Batıyı tanıdıklarını, düşünsel ve siyasal muhtevasına vakıf olduklarını iddia edenlerin ısrarla sormaktan kaçındıkları soru şudur: Avrupa ne zaman ve hangi şartlarda birleşmiştir? Avrupa'nın birleşme girişimleri Avrupa kimliğinden bağımsız ele alınamaz. Bu kimlik ve birleşme arayışı ise çok sıklıkla tekrarlanan ancak kavramakta zorlandığımız "öteki"nin dışlanması üzerine kuruludur.

Bir imparatorluk başkenti Viyana'nın güç ve düzen düşüncesini hatırlatan gösterişli yapıları arasında gezinirken, enerjisi tükenmiş bir Avrupa'yı görüyorum. Avrupa yeni bir enerjiyi üretecek kadar düşünsel dinamizmden yoksun; Avrupa'nın birlik arayışı S. Sontag'ın tespitiyle "Avrupa'nın Avrupalılaşmasına" yöneliktir. Tüm hikayeyi özetler gibi bu söz karşısında bizdeki Türkiye'nin Avrupalılaşması hayalleri ile AB tartışmalarının dogmatik karakteri arasında sıkışmadan; kendi gündemimizi yeniden üretmek durumundayız. Aksi durumda öteki ile asimilasyondan başka ilişki türü geliştirememiş bir 'Avrupa fikri'nin kısır tartışmaları arasında kayboluruz.


23 Haziran 2005
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED