AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K Ü L T Ü R
Çocukları ıskalıyor muyuz?

Aile içinde yaşanan fiziksel ve duygusal şiddetin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini merkeze alan "Baba, Anneme Bağırma" adlı romanın yazarı Özcan Ünlü, "Çocuklarla olan ilişkilerimizi bir kez daha sorgulamalıyız" diyor.

  • FADİME ÖZKAN
    Şair-yazar Özcan Ünlü'nün, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun gözünden aile içi şiddeti anlattığı "Baba, Anneme Bağırma" adlı kitabı Akis Yayınları arasından çıktı. Ünlü, kitabı yazma amacının anne-babaya ve dış çevreye 'içeriden' bir bakışla yaklaşan 'yazar çocuk' aracılığıyla büyükleri huzursuz ederek, onların bütün dikkatlerini kendi dünyalarına çekebilmek olduğunu söylüyor.

    Sizi, "Baba, Anneme Bağırma"yı yazmaya iten temel etken neydi?

    Abraham Maslow'un bir yaklaşımı vardır: Kişinin kendini gerçekleştirme arzusu, insanın en üst seviyedeki arzularındandır. Ona göre, bunu başaran kişi artık yaşadığı topluma daha fazla katkı yapma isteği içindedir ve hayatının geri kalan kısmını mutlu ve huzurlu yaşayacaktır. İşte bu kitap, huzurlu ve mutlu yaşamak isteyen ve kendini 'çağından sorumlu hisseden' bir şairin kaleminden çıkmıştır. Daha önce, "Sevgi, Aşk ve Mutlu Evlilik" isimli bir kitabım yayımlanmıştı. Bu eseri oluştururken, zihnimde iki soruya cevap arıyordum: Yetişkin dünyasıyla çocuk dünyası arasındaki benzerlik ve farklılık neler olabilir? Yaşadığımız çağda çocukları ıskalıyor muyuz? Aradan uzunca bir zaman geçti ve kendi deneyimlerim, bir süre önce zihnimi kurcalayan soruları cevaplandırmam konusunda uyarıcılık yaptı. Günlük hayatımızda, ailenin önemli bir parçası olan çocuğu hiç de ciddiye almadığımızı, onları kendi başlarına, özgür ve özgün bireyler olarak görmediğimizi ve onların dünyasındaki gerçeklerin bizim gerçeklerimizin altında ezildiği sonucu beni huzursuz etti, çünkü doğruydu. Kitap, böylece, yetişkin bir edebiyat adamının, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun kimliğine bürünerek, büyüklerin dünyasını yorumlaması gayretini taşıyor. Anne-babaya ve dış çevreye 'içeriden' bir bakışla yaklaşan 'yazar çocuğun' asıl amacı, büyükleri huzursuz ederek, onların bütün dikkatlerini kendi dünyalarına çekebilmek.. "Baba, Anneme Bağırma!", çocuk duyarlılığını sadece sanatsal kaygılarına malzeme edinmiş ve işin edebiyatını yapmaktan öte bir şey 'başaramamış' olan çocuk yazarlarına bir tepki olarak da doğmuştur, denilebilir.

    Ev içinde yaşanan şiddeti bir çocuğun gözünden anlatmayı seçme nedeniniz çocukların yetişkinlere göre daha savunmasız ve her türlü etkiye açık oluşu mu?

    Elbette öyle. Özellikle, gelişme dönemindeki çocuklarını ihmal eden bir toplumda yaşıyoruz. Bunu bildiğim halde tepkisiz kalamazdım. İngiliz ve Amerikalı bilim adamları, aile içi şiddetin çocukların zeka gelişimini olumsuz yönde etkilediğini belirtirler. Londra'daki King's College ve ABD'deki Boston Üniversitesi'nin yaptığı araştırmalar, mutlu evlerde büyüyen çocukların zeka gelişimi, sosyal hayattaki etkinliği ve kendini ifade etme biçimlerinin üst düzeyde olduğunu gösteriyor. Aile içindeki şiddetin yoğun olarak yaşandığı ülkemizde, duygusal istismara uğrayan çocuk oranının yüzde 78'lerle ifade edildiğini söylersek, aile içi şiddetin çocuk dünyasındaki tahribatının boyutlarını daha net bir biçimde ortaya koyabiliriz. Kitapta, sürekli reddeden bir baba, yatıştırıcı bir anne ve çatışma ortasında kalan bir çocuk modelimiz var. Çocuk, bütün bu şiddet ve çatışmalara rağmen, sağlıklı kalmaya, kendini ifade etmeye gayret gösteriyor. Kendi dünyalarındaki açmazlar, zıtlıklar ve çatışmalar dışında hiç kimseyle ilgilenmeyen, hatta çocuklarını bile dikkate almayan bir anne ve baba ile karşı karşıyayız kitapta. Dolayısıyla, kitabın kahramanı olan Özlem'in, kendi dışından gelmiş tepkilere karşı savunmasız oluşu ve bunu kabullenerek başka çıkış yolları araması/ denemesi, yetişkinler kadar, bu tür girift ve çözümü zor sorunlarla boğuşan çocuklara da yol gösterici bir direnç örneği olarak anlaşılmalı...

    Aile içi şiddet, dünyada olduğu gibi ülkemizde de önlenmeye çalışılan önemli bir konu. İspanyol kadın yönetmen Iciar Bollain'in bu hafta ülkemizde de gösterime giren "Gözlerimi de Al" adlı filmi, bu konuyu ele alan çarpıcı ve etkili bir film. 22 festivalden aldığı 48 ödül de başarısının kanıtı. Aile içi şiddetin önlenmesinde edebiyata da görev düşüyor mu sizce? Edebiyatın böyle bir gücü olduğunu düşünüyor musunuz?

    Türk şiirin dev isimlerinden İlhan Berk, "Şiir, dünyayı değiştiremez ama bir ucundan tutabilir" demişti. Bir yazar, şair, sinema adamı, eğer kendi sorumluluğunu sadece yazdığı üst/edebi metinlerle sınırlı görüp, insana doğru daha gerçekçi, analiz gücü yüksek ve çözüm önerici bir yaklaşımda bulunmazsa, ya da kendini böyle bir sorumluluk altına almazsa, görevini tam anlamıyla yerine getirmiş sayılmaz. Bir roman yazarının, sadece hayatın konforlu tarafları, bireyin üstün yaşayışı ve güçlü tahlilleriyle eserini oluşturma çabası içinde olması tek başına yeterli değil bence. Malzemesi insan olan herkesin, (yalnızca edebiyat adamlarını kastetmiyorum) yaşadığı toplumun sorunlarına karşı da uyanık olması ve sorumluluk taşıması gerekiyor.

    Aile Araştırma Kurumu'nun Türkiye genelinde yaptığı bir araştırmaya göre, fiziksel şiddete maruz kalan ailelerin oranı yüzde 34, sözlü şiddetle karşı karşıya kalan ailelerin oranı ise yüzde 53'ü buluyor. Bağımsız bir kuruluşun yaptığı bir araştırma, ülkemiz kadınlarının yüzde 97'sinin koca saldırısına uğradığını gösteriyor. Şiddete uğradıktan sonra ciddi şekilde yaralanan 40 kadından 34'ünün öldüğünü de belirtmek gerekiyor. Bu, rakamları çeşitli dernek veya kuruluşların yaptığı araştırma sonuçlarına göre çoğaltabiliriz. Örneğin kan davasının, aşkın, yalnızlığın, ölümün, şirket anlaşmazlığının vb. konu edilebildiği edebiyat dünyasında aile içi şiddet neden bir romanın, hikayenin, senaryonun veya şiirin konusu olmasın!..

    Aile içi şiddete, fiziksel şiddetin yanı sıra duygusal şiddet de giriyor. Hakaret etme, aşağılama, alaya alma, toplum içinde küçük düşürme gibi davranışlar bu tür şiddete maruz kalanlar üzerinde derin bir korkunun yanı sıra özgüven yitimine de neden olabiliyor. Ev içinde böylesi bir şiddetin yaşanması çocukları nasıl etkiliyor?

    Çocuk, ilk önce ailesinde toplumsallaşır. Belli bir döneme kadar fiziksel ve ruhsal gelişimini aile içinde tamamlayacak olan çocuğun yok sayılması, sadece özgüven kaybı olarak kendini göstermez. Belirttiğiniz gibi, maruz kaldığı hakaret edilme, aşağılanma, alaya alınma gibi davranışlarına belli bir dönem sonra hırçınlık, yalancılık gibi tepkileri de etkileyerek tamamen farklı bir kimliğe bürünmeye başlar. Anne-baba davranışları ile çocuk gelişimi hakkındaki ilişkiyi göstermek üzere birçok araştırma yapılmıştır. Lafore, Becker, Mark, Bell, Shben gibi araştırmacılar, çocuk yetiştirme konusunda ebeveynlerin yaptıkları hataları ciddi biçimde tahlil etmişler ve özellikle Lafore, dört bölüme ayırdığı (diktatör anne-babalar, işbirliğine yakın anne-babalar, kararsız anne-babalar, yatıştırıcı anne-babalar) anne-baba tipleriyle ilgili önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Şimdi buradan bakarak, anne ve babaların uyguladığı fiziksel şiddet kadar, duygusal şiddetin de önemli olduğunu söylemeliyiz. Bağırma, başkaları önünde küçük düşürme, gururunu incitme, kişinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade etme özgürlüğünü elinden alma, kendi gibi düşünüp davranmaya zorlama, kendi aile bireyleri veya arkadaşlarıyla iletişim kurmasını yasaklama veya zorlaştırma gibi duygusal şiddet biçimleri çocuk dünyasını altüst eder. Örneğin, onlu yaşlardaki bir kız çocuğunun mutfakta iş yapmasına sinirlenen annenin "Sen salata yapmaktan ne anlarsın! Git derslerine çalış! Bıçağı düşürüp bir yerini keseceksin, güzelim sebzeleri de ziyan edeceksin!" biçimindeki tepkisi de çocuğu özgüven yitimine götüren yanlış davranış biçimlerinden biridir. Ev içinde yaşanan böylesi bir şiddet biçimi, ruhsal çöküntüyle birlikte geri dönüşü olmayan ciddi çözülmeleri de beraberinde getirir. Dikkatle okunduğunda, kitabın hemen tamamında, duygusal şiddettin bütün unsurlarını görmek mümkün.

    Şiddetin öğrenilebilir olduğunu düşünüyor musunuz?

    Şiddet, elbette öğrenilebilir bir eylem ve davranış biçimidir. Hep anlatılan bir imgeleme vardır: Çocuk, yetişkin kişiye bakmış, "Ah onun gibi olabilseydim" demiş. Yetişkin, bilgeye bakmış "Ah onun gibi olabilseydim" demiş. Bilge, çocuğa bakmış "Ah onun gibi olabilseydim" demiş. Bu özdeşleşme biçimini ters bir açıdan bakarak yorumlayabiliriz. Çocuk, doğduğu aileye benzemek için çaba gösterir bir süre sonra ve benzer. Oynadığı sokağa, sürekli seyrettiği şiddet filmlerine, dinlediği şarkılaraÖ O yüzden, şiddet de diğer öğrenilebilir davranış biçimlerinden pek farklı değildir. Özellikle, aile içinde şiddete maruz kalmış çocukların, şiddeti bilinçli olarak öğrenmek isteğine de dikkat çekmek isterim...

    En yaygın iletişim aracı olan televizyonların şiddetin öğrenilmesinde olumsuz etkileri olduğu biliniyor. Bu önermenin tersi de geçerli olmalı. Şiddetin önlenmesinde televizyonlara nasıl bir görev düşüyor?

    Popüler yaklaşımlar, kendi etki-tepki sonuçlarını da önceden planlıyor. Daha geçen haftalarda bir kadın programına çıktı diye annesini yaralayarak ölümüne neden olan çocuğu hatırlayalım. Televizyonda seyrettiği bir diziden esinlenerek üç yaşındaki kardeşini aynı yöntemlerle öldüren bir çocuğu ve diğerlerini de... Eğer böyle bir televizyon programı olmasaydı, bu tür sonuçları yaşar mıydık? Televizyonun, hayatımızın bütün alanlarına etkin biçimde girdiğini ve insanı dönüştürmekte çok başarılı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bence televizyonlardaki şiddet içeren filmlerin, bilgisayarlardaki ve sokaklardaki şiddet odaklı oyunların bir biçimde kontrol altına alınması gerekiyor. Çünkü televizyon bir ayna gibi ve yaşamlarımızı şekillendiren bir güce dönüşmeye başlamış durumda. Toplum olarak, televizyonlardaki şiddet içerikli filmlerin, tartışmaların, programların karşısına dikilmeli ve bir sivil direniş iradesi göstermeliyiz. Bunun için önce kendi evlerimizdeki televizyonlardan başlamalıyız. Daha sonra, televizyonun şiddet önerdiğini iddia ederek ortalarda dolaşıp ahkam kesen ama kılını dahi kıpırdatmayan birtakım insanları, kurumları ve dernekleri harekete geçirerek toplumsal bir eylem için onları ikna etmeliyiz.

    Aslında bütün bunların ötesinde, aile içi şiddetin çocukların üzerindeki etkilerini azaltabilmek için çocuğu hayatın merkezine almamız ve onun her şeyin farkında bir birey olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Onunla şiddeti konuşmamız, onu dinlememiz ve duygularını kabul etmemiz, olabildiğince televizyondaki şiddet içerikli programlardan uzak tutmamız ve bu programlar hakkında bilgilendirmemiz, şiddet kullanmamayı öğretmememiz, en önemlisi onlara güvenerek, kendileri hakkındaki düşüncelerimize güven duymalarını sağlamamız gerekiyor.

  •  
    "Hızlı konuşmak"
    Gılgameş Kırım'a gidiyor
    İstanbul Şehir Tiyatroları tiyatro sezonun ardından devam eden turne programına "Gılgameş" ile Kırım'ı da ekledi. Zeynep Avcı'nın yazdığı ve RagıpYavuz'un yönettiği Gılgameş, 25 Haziran Cumartesi günü saat 20:00 da Ukrayna'nın Kerch kentinde düzenlenen Bospor 7.Antik Sanatlar Festivali'nde sahnelenecek. İnsanlık tarihinin bilinen en eski destanı olan "Gılgameş Destanı" ndan sahneye taşınan oyunda, yarı tanrı Uruk kralı Gılgameş'in "yaban insanı" Enkidu ile dostluğu, mitolojik güçlere karşı mücadelesi ve ölümsüzlük peşindeki olağanüstü macerası anlatılırken, dostluğun-aşkın, yenginin-yenilginin, yabanılın-uygarın, ölümün-ölümsüzlüğün insanla buluşan yanı sorgulanıyor. Sahne tasarımı Barış Dinçel, giysi tasarımı Duygu Türkekul, müziği Uskan Çelebi'ye ait olan oyunda Yıldıray Şahinler, Can Başak, Erol Keskin ile birlikte geniş bir oyuncu kadrosu yer alıyor.
    Rai müziğinin kralı Rachid Taha Bursa'da
    Fransa çıkışlı Cezayir asıllı, 'rock'ın yaramaz çocuğu Rachid Taha Bursa'da konser veriyor, Rachid Taha Bursalı sevenleri ile ilk kez 44. Uluslararası Bursa Festivali kapsamında bu akşam saat 21.30'da Bursa Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu'nda vereceği konser ile buluşacak. The Clash'in punk'ından, Led Zeppelin'in rock'ından etkilenen Taha'nın Kuzey Afrika gelenekleriyle (chabi) barıştırdığı pop, tekno ve çağdaş dans müziği ile süslediği adrenalin yüklü tarzı gerek müzikseverler gerek otoritelerce "eşsiz" kabul ediliyor. Konserin bilet fiyatları 3-5 Yeni Türk Lirası. Rai müzik, Kuzey Afrika İslam kültürüne ait müziklerden çıkan ama giderek popa yaklaşan protest müziğin adı. Taha da bu protest müziğin en büyük sesi olarak biliniyor.
    Bekleme
    Odasında İğfal

    İktisat ve uluslararası ilişkiler uzmanı Erol Manisalı'nın kaleminden çıkan 'Bekleme Odasında İğfal' adlı deneme kitabı yeni küresel dengelerin ne olduğunu, Türkiye'nin 'görüşmeler' adı altında nasıl özel bir statüye doğru götürüldüğünü, Türkiye içindeki tarafların kimler olduğunu anlamaya çalışan bir kitap. Manisalı Türkiye'yi bekleyen sorunları ise iktisadi, siyasi, kültürel ve askeri boyutlarıyla ele alıyor. Kitap, Derin Yayınları'ndan çıktı.
    Bilgi tel: 0 212 527 01 65

    Şimdiki Aklım Olsaydı
    Türk Dili ve Edebiyatı mezunu Muzaffer Koçer "Şimdiki Aklım Olsaydı" adlı kitabında okura bir yaşam deneyimi sunuyor. 'Sevmek' sözcüğünün göreceli olduğu, şefkat ve sorumluluğu da kapsadığı düşüncesiyle yazılan kitapta yazara göre sevgi, bedenden önce canların ve ruhların vuslatı, sevgilinin canını kendi canından ayrı düşünmemek demek. Yaşamdan farklı analizler sunan bu kitap, İstişare Yayınları arasından çıktı.
    Bilgi tel: 0 212 671 07 00

    İslam'da İlim ve
    İlim Adamı

    Hukuk profesörü Servet Armağan'ın Hz.Peygamber'in ilme ve ilim adamlarına ilişkin hadislerini bir araya getirdiği monografi özelliği taşıyan "İslam'da İlim ve İlim Adamı" adlı çalışması Gündönümü Yayınları arasından çıktı. İslam dininin, hayatın her safhasını kapsadığını vurgulayan kitapta yazar ilim adamının değeri ve mahiyeti hakkında da tavsiye ve hükümlerde bulunuyor. Kitap bu konu hakkındaki ayetleri de kapsıyor.
    Bilgi tel: 0 212 501 47 63
    23 Haziran 2005
    Perşembe
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED