AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hayırhah bir muhalefet!

Yeni Şafak iki gün üstüste merkez sağın iki muhalefet kadrosunu ağırladı. Salı günü DYP lideri Mehmet Ağar ve arkadaşları, Çarşamba günü de ANAP lideri Erkan Mumcu ve arkadaşları, kahvaltı masasında Yeni Şafak yayın kadrosuyla buluştular.

Erkan Mumcu ile görüşmenin sonunda ben, espri ile karışık olarak, "Çok hayırhah bir muhalefet görüntüsü veriyorsunuz" tesbitinde bulundum. Sohbetin bir yerinde de "Sanki Ak parti içindeyken yapamadıklarınızı, Ak Parti'den ayrılıp ANAP'ın başına geçtikten sonra gene Ak Parti ile yapmak ister gibisiniz" dedim. Bu sözümü özellikle tasdik etti Erkan Mumcu.

Muhalefetin "Hayırhah"ı nasıl olur diye düşünmek mümkün elbet. Çünkü her parti iktidar olmak, kendi programını iktidar olarak gerçekleştirmek ister. İddia sahibidir ve iktidara karşı hep eleştirel duruşu tercih eder. DYP ve ANAP'ın duruşu da öyle, gerek sayın Ağar gerekse sayın Mumcu Ak Parti yönetimini eleştirmeye başladıklarında çok keskin şeyler söylüyorlar. Mesela Ağar, "Türkiye normal bir bakışla yönetilecek ülke olmaktan çıktı. Milli Mücadele ruhu içinde bir seferberlik lazım." diyor. "Aceleci dış geziler, ihalelerde tarafgirlik, memur - işçi kıyımı, çiftçinin perişanlığı..." hemen ilk cümlede ortaya konan başlıklar... Mumcu'yu dinlerken de, sanki Ak Parti içindeyken de yoğun bir muhalefeti seslendirdiğini hissediyorsunuz.

Bununla birlikte, her iki liderin, eleştirilerde "hassas" bir dil kullandıklarını da gözlüyorsunuz. Bunu ben, "hayırhahlık" tanımlamasına kadar vardırdım.

"Hayırhah"lığı nereden çıkarıyorsun, derseniz, her iki lider, Ak Parti ile aynı toplumsal zemini paylaştıklarını dikkate alıyor.

Artı, her iki lider, geldikleri siyasi geleneğin, Ak Parti ile benzer zorlukları paylaştığının bilincinde.

Artı, her iki siyasi lider, paylaştıkları toplumsal zemindeki en duyarlı ve çözüm bekleyen konuların farkında ve o alandaki çözüm beklentilerinin karşılaştığı tıkanmaları görüyor.

Belki bir şey daha, bu duyarlı ve çözüm bekleyen alanlarda, söylem planındaki tavırların, fazla ciddiye alınmadığını da görüyor olmalılar.

Son olarak, hem Ak Parti'yi daha net tavır alma sınavına sokmak, hem de "Muhalefet olarak yapabileceğim bir şey varsa, ben hazırım" mesajını vermek gibi bir arayış, iki partinin de güncel değerlendirmelerinin ürünü halinde.

Her iki liderle de sohbetler daha çok, Mumcu'nun başlattığı "Mutabakat" önerisi zemininde gelişti. İşin odağına da "Başörtüsü" yerleşti. DYP liderliği, "Bizim tavrımız zaten net" demekteydi. Benim "Mutabakatı geliştirmek noktasında daha etkin bir inisiyatif beklenir Mehmet Ağar'dan..." şeklindeki ısrarımın ise sadece not edildiğini sanıyorum.

Mumcu, ANAP'ın lideri ama sanki Ak Parti'den kopmamış gibi... Bir camiadan ayrılınca insanlar, uzunca bir süre, oradaki sancılı halleri konuşurlar. Mumcu, Ak Parti'nin sahip olduğu siyasi gücü, uzun süredir Türkiye'de kazanılan ender çözüm imkânlarından biri olarak görüyor. Bir anlamda bu gücün tatminkâr tasarruf edilemediğine inanıyor ve buna yanıyor. Son siyasi hamlesi, mutlak rakip halet-i ruhiyesi içinde bir hamle değil. "Fırsatı kaçırmayalım" niteliğinde bir hamle... "YÖK'ü çözelim, Cumhurbaşkanlığının sistem içindeki sorunlu yapısını çözelim! Bu Türkiye'nin şu andaki bir çok gerilimini son erdirmeyi sağlar." yaklaşımında.

Ağar, "mutabakat" noktasında bir tavrı seslendirip, öte yanda kendi kozasını örme çabasını sürdürmeyi tercih ederken, Mumcu, daha taciz edici bir zorlamayı - beklentiyi sergiliyor. Mumcu'da, belki de yetişme çağlarının sağladığı psikolojik arka planla, Ak Parti'de hala hak iddia etme ve "Bir fırsatı kaçırma - kaçırmama" hisleri algılanıyor.

Bu uzlaşmaya açık "Muhalefet" karşısında Ak Parti ne yapacak?

Ak Parti belki, "muhalefetle uzlaşma" deyince daha çok CHP ve onun sistem içindeki arka planıyla uzlaşmayı hesap etti. Ya da asıl sorunun, millet çoğunluğunun yönelimi ile, bu çevre arasındaki uyumsuzluktan kaynaklandığını düşünerek, burada bir olumlu gelişmeyi hedefledi.

Ama o alanda gelişme gözlenmiyor.

O alanda gelişme sağlamaya tek başına Ak Parti varlığı yetmiyor. Hatta o çevre, Ak Parti'yi çok kolay bloke edeceğini düşünüyor.

Acaba Ak Parti iktidarı, yanına başka oluşumları da alarak, daha güçlü bir tavır koyamaz mı? DYP ve ANAP'la mutabakat, daha geniş bir mutabakatın zemini olamaz mı?

AK Parti henüz "mutabakat çağrısı"na mesafeli duruyor.

Bunda ben, "Buradan gelen destek önemli değil, asıl mutabakat öteki tarafla yapılan muhatabakattır" tarzında bir dışlama emaresi var mı, diye kaygılanıyorum. Kaygılanıyorum çünkü "Öteki taraf" diye özel önem atfedilen çevrelerin Ak Parti'ye karşı tavrında da böyle bir "önemsememe" yaklaşımı bulunuyor.

Öz olarak şunu söylemek isterim: Bence Ak Parti liderliği, Mumcu ile de Ağar ile de oturup bir durum değerlendirmesi yapmalı. Öncelikli konular tesbit edilmeli, sonra CHP ile görüşmeler yapılmalı... Ben CHP ile görüşmelerin sonraki merhalede daha verimli neticeler doğuracağını düşünüyorum. Ak Parti'nin, aslında Meclis içi partileri de aşan bir uzlaşmayı araması gerektiğini ise daha önce ifade etmiştim.


23 Haziran 2005
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED