AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Cumhurbaşkanı seçimini değil olağanüstü yetkilerini tartışmanın zamanıdır...

Mevcut Türk sisteminde cumhurbaşkanlığının pozisyonu ve devlet kurumları üzerindeki belirleyici rolü, parlamenter rejim olmasına rağmen, onu sistemin en önemli kurumu haline getiriyor. M. Kemal ve İ. İnönü, güçlerini daha çok savaş cephelerinden ve sistem kurucu şahsiyetlerinden alıyorlardı.

1961 Anayasası cumhurbaşkanlığı makamını normalleştirerek siyasi gücü anayasal kurumlar arasında dağıtmıştı. Halkın tercihleri ile belirlenen bakanlar kurulu, egemenliğin ancak bir kısmını kullanabilmek durumundaydı. Cumhurbaşkanı ise parlamenter sistemin gereği olarak sembolikleştirilmişti.

1982 Anayasasını yapanlar ise siyasi gücün büyük bölümünü cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişiye vermekte tereddüt etmediler. Anayasanın 101 ve 108. maddeleri arasında tam altı sayfa cumhurbaşkanının yetkileri düzenlenmiştir.

Anayasayı yapanların önünde yetmişli yılların kaosu ve acı tecrübeleri vardı. Zaten her eyleminde bu döneme duyulan tepki egemendi. O yıllarda 61 Anayasasıyla nasıl devletin yönetilemediğini görmüşlerdi. Bunu aşmanın yolu olarak yürütme erkinin güçlendirilmesi gerektiğine inanmaktaydılar. Ancak yürütmenin siyasi ayağını değil tarafsız cumhurbaşkanlığı ayağını güçlendirmeyi tercih ettiler.

Tercihlerini cumhurbaşkanlığını güçlendirmekten yana kullanmaları sonucu her konuda geniş yetkilerle donatılan bir cumhurbaşkanlığının ortaya çıkmasını sağladı. Bunda elbette ilk seçilecek cumhurbaşkanının darbeci generallerin liderinin olacağı hususunun da büyük etkisi olmuştur. Demokrasiye geçilse bile iktidar yetkisi siyasetçilere bırakılmak istenmiyordu, zira siyasete olumsuz bir bakış vardı.

Anayasanın ilgili bölümüne bakılırsa cumhurbaşkanının ne kadar geniş yetkilerle donatılmış olduğu açıkça görülür. Zaten Türk halkı bunu, özellikle Ak Parti iktidarı döneminde Sayın Sezer'in oynağı rolden ve önüne gelen yasaların ve atama kararlarının çoğunu geri göndermesinden bilmektedir.

Olağanüstü yetkilerle donatılmış bir makama kimin geleceği daha da önemli hale gelmektedir. Gerçi bu kadar geniş yetkileri olmasa ve tamamen parlamenter sisteme uygun şekilde sembolik bir konumda olsa bile yine de seçimin çok hassas dengeler üzerinde yürüdüğü biliniyor. Ama yine de 1982 Anayasasıyla iyice arttırılmış olan yetkileri o makamı olağanüstü önemli hale getirdiği bir gerçektir. İşte bu reel durum, seçimine daha iki sene olmasına rağmen konunun önemli bir tartışma meselesi olmasını sağlıyor.

2007 Mayısında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili tartışmaların ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğu her geçen gün daha çok ortaya çıkıyor. CHP'nin mevcut Meclisin bunun için yenilenmesini önermesi tam bir siyasi miyopluk hali.

Cumhurbaşkanlığı normalleştirilmelidir…

Bu işte iktidar partisine düşenin iki şey olduğunu düşünüyorum. Biri asla bu tartışmaların bir yerinde yer almamak ve zamanı geldiğinde Meclisin bu işi yapacağını savunmak. Diğeri ise cumhurbaşkanının mevcut durumdaki olağanüstü yetkilerini parlamenter rejimin gereklerine göre azaltarak sembolik bir makam haline gelmesine çalışmak.

Ak Partinin bunu şimdiye kadar yapmaması önemli bir eksikliktir. Nedense cumhurbaşkanının olağanüstü yetkilerini asla tartışma konusu yapmadı. Sayın Sezer'in kendisi dahi yetkilerin çok geniş olduğunu ve bunun azaltılması gerektiğini savunmaktadır. Hatırlarsanız Ecevit hükümeti döneminde birara buna teşebbüs edilmişti. Daha önce de bu konu zaman zaman tartışma gündemine gelmiş ancak herhangi bir değişiklik gerçekleştirilememişti. Artık bugün bunun gerçekleştirilmesinin ne kadar acil bir sorun olduğu herkesçe görülmektedir. Bu makamın normalleştirilmesi gerekiyor, siyasetin bunu yapacak güçte olduğunu göstermesi önemlidir.

Bir diğer önemli nokta ise Ak Partinin bu makam için tüm kesimlerin üzerinde ittifak edeceği sembolik niteliği haiz bir adayı düşünmesidir. Hep güçlü bir aday aranır, ben tam tersini öneriyorum. Güçlü bir aday değil ortalama bir aday en doğrusu olacaktır. Cumhurbaşkanlığı makamı parlamenter rejimin gereklerine uygun şekilde sembolikleştirilecek ve temsil konumu belirgin bir niteliğe dönüşecekse güçlü bir aday değil sıradan bir aday daha isabetli olacaktır.

Bu bakımdan bugün iki yıl sonra yapılacak bir cumhurbaşkanlığı seçimini tartışmak değil cumhurbaşkanlığının olağanüstü yetkilerini tartışmak ve nasıl normalleştirileceği üzerinde durmak en doğrusu olacaktır.


23 Haziran 2005
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED