T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 6 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Olmamış hoca!

Nereye gitsem karşıma çıkıyor. En son Ankara-İstanbul uçağında gördüm. Taksim otobüsünde de görmüştüm. Nereye gitsem o... Otobüste, parkta, kafeteryada, kitapçıda... Hatta, bu gibi durumlar için pek de elverişli bir ortam sayılmayan takside de görmüştüm. Daha doğrusu, taksiden inen beyefendi kılıklı adamın elinde görmüştüm.

İkide birde karşıma çıkan "şey", bir kitap.

Bu kitap, değerli sosyolog-amatör tarihçi Emre Kongar'ın imzasını taşıyor.

Kendimi, çıkan her kitabı satın almakla yükümlü saydığım için (bu kötü bir alışkanlık, siz öyle yapmayın, en azından okumayacağınız kitabı satın almayın), uygun bir aralıkta edinmiş, ama derinlemesine tetkik etme fırsatı bulamamıştım. Şöyle bir karıştırmıştım. "Şöyle bir karıştırmak" da yetiyor aslında mevzuyu anlamaya ama, her zaman olduğu gibi merakıma yenik düştüm ve başladım bu "tarihimizle yüzleşen" kompleks kitabı şurasından burasından okumaya...

Kitap hakkında konuşmadan önce, "Emre Kongar nedir?" sorusuna cevap aramak lazım.

Bu konuda en güzel tanımlamayı Yusuf Kaplan yaptı, "Emre Kongar entelektüel, münevver filan değil, bir literatidir" dedi. Literati? Yani okumuş yazmış, bilgi küpü, malumatfuruş. O kadar.

Emre Kongar bir tarihçi de değil...

Belki de, sosyolog olması hasebiyle tarih ve edebiyat gibi "kardeş disiplinlerle" ilgileniyor ama, bana göre sosyolojiye bakışında da problemler var. (Bkz. Kongar'a göre "Rönesans, aydınlanma, tarım ve endüstri devrimi.") Neredeyse lise kitaplarının diliyle konuşuyor; sosyoloji durağan bir alanmış ve son yıllarda hayat (toplumlar) hiç değişmemiş, ortaya hiç yeni kuram atılmamış gibi ezber laflar ediyor, dahası bunu "bilimsel bilgi" sanıyor...

Bir de tabii, fena halde "aydınlanmacı..."

Sanki laik Cumhuriyetimiz bu alanda rüştünü yeterince ispat etmemiş gibi hâlâ laiklik ve aydınlanma propagandası yapıyor; insanlara dönüştürülebilir, ikna edilebilir, "aydınlatılabilir" varlıklar gözüyle bakıyor.

Sadece Pozitivist-aydınlanmacı dünya görüşüyle sosyal olayları kavramak ve oradan çıkarsama yapmak mümkün mü oysa? Olabilir mi böyle bir şey?

Kongar, ikide birde karşıma çıkan kitabında, tarihimizle yüzleşiyor. Kitabının ismi de zaten, "Tarihimizle Yüzleşmek."

Hemen belirteyim:

İşlek bir kalemi var Kongar'ın. O kadar kötü metinler, öyle berbat eserler okuyoruz ki, Kongar'ın yazdıkları, onların yanında "Türkçe'nin şahikası" kalıyor. Hocası olsaydım, sosyoloji ve tarihten sınıfta bırakırdım, ama Türkçe'de en yüksek notu verirdim. Hem kalemi işlek, hem dili sade. Ne yazsa, kendini okutur. En azından ben, Kongar'ın yazdığı her şeyi okurum. Belki de bu "dil başarısı" yüzünden çok satıyor, çok okunuyor. Tabii, işin içinde, hafiften bir çılgın Türk ittirmesi de yok değil...

Fakat, bu demek değil ki, Kongar, yaptığı işin hakkını veriyor...

Kitabının ismi, "Tarihimizle Yüzleşmek" ama, ne doğru dürüst tarihle yüzleşiyor, ne de tarihin kompleks meseleleriyle ilgili zihin açıcı şeyler söylüyor. Ondan bir Kemal Tahir rikkati (yahut celadeti) beklemek nafile... Yazdıkları, benzetmek gibi olmasın da, tarihin (resmî tarihimizin) adeta teyidi niteliğinde...

Bazı konulara da, nedense (neden acaba?) hiç girmiyor.

Türklerin nasıl Müslüman "yapıldığına" ilişkin kendince mikro ayrıntılar sunuyor, Cumhuriyet'in kuruluşu ve "Türk devrimleri" bahsinde en ince detaya kadar iniyor ama, onsuz Cumhuriyeti ve Türk devrimlerini anlayamayacağımız mevzulara, mesela Mustafa Suphi olayına, "Birinci Meclis-İkinci Meclis" zıtlaşmasına ve dolayısıyla Ali Şükrü Bey cinayetine hiç değinmiyor. Halit Paşa olayı da yok. İstiklal Mahkemeleri bahsi de yok. "61 Devrimi"nin hazırlık çalışmaları hiç yok. Ne anladım şimdi ben!

Kongar, 1930'larda yaşasaydı, yazdıkları (kısmen) yeni ve orijinal sayılabilirdi. Artık yirmi birinci yüzyılı idrak ediyoruz ve resmî söylemin teyidine dayalı şeyler (ideolojik olarak) para etse bile, değer ifade etmiyor.

Hulasa, Kongar tarihimizle yüzleşmiyor; hasbelkader tarihle yüzleşmiş eşhasla (örtük olarak Kemal Tahir'le, İdris Küçükömer'le, Mete Tunçay'la, Murat Belge'yle filan) yüzleşiyor...

Fakat, olmuyor! Olmamış!

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi