T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki gün Şırnak'ta, Ankara'da ortaya çıkartılan Özel Harp'ten iki yüzbaşı ile astsubayların da içinde yer aldığı Atabeyler Grubu'nun Eryaman'daki 'hücre evinde' konutunun krokisinin çıktığının hatırlatılması üzerine "Allah'ın verdiği canı Allah'ın müsaadesi olmadıktan sonra kimsenin almaya gücü yetmez. Biz tedbirimizi alırız, yolumuza devam ederiz. Biz yola çıkarken bu anlayışla çıktık. Siyasetçinin, biliyorsunuz bayramlığıyla kefenliği yanındadır" dedi. Galiba bu Türkiye'nin kaderi... Siyasi tarihimizin sayfalarını karıştırdığımızda, bugüne kadar Türkiye'yi yönetmiş başbakanların hemen büyük bölümü, benzer ifadeler kullanmışlar. Çünkü bu ülke başbakanlarını asmış, başbakanlarına suikast düzenlemiş ve de siyasi liderlerini cezaevine koymuş bir ülke... Gerçekten hüzünlü bir hikaye bizim ülkenin hikayesi... Ne yazık ki, geçmişte yaşadığımız acılar da hiçbir anlam ifade etmiyor artık bizim için. Nasıl bir ruh halidir ki, başbakanlarımızın 'bayramlıkları' ve 'kefenleri'ni her an yanlarında hazır taşımaları bile bizi hiç utandırmaz. Yıllardır 'hassas dönemler'den geçiyoruz, toplumdaki kutuplaşmaları azdıracak 'kritik süreçler'in sonu bir türlü gelmiyor. Her on yılda bir 'rejim tehlikede', 'laiklik elden gidiyor' şarkılarını söylemekten toplum olarak öylesine yorulduk ki, geleceğe ilişkin 'umutlar' üretmek için hiç takatimiz kalmadı. Dün olduğu gibi, aslında hepimizin yüreğinde daha güzel bir 'Türkiye rüyası' var. Bu çerçevede, özellikle son üç yılda demokratikleşme alanında önemli adımlar atıldı, toplumun önünde yeni 'özgürlük rüyaları' açıldı. İşte tam da yeni rüyalara hazırlandığımız bir dönemde, birileri bize yeniden 'dehşet gömlekleri' giydirmeye çalışıyor. Son dönemde ortaya çıkan 'çete' ve 'şiddet' görüntülerinin esas itibariyle, siyasetin zeminini tahrip ederek, Türkiye'yi 'istikrar' ve 'demokratikleşme rotası'ndan döndürmeyi amaçladığını çok iyi biliyoruz. Çünkü biz, bu kısır döngüyü yıllardır yaşıyoruz. Her seferinde bin kere pişman olup, yeni hayallere tutunuyoruz ama sonunda ne yapıp edip yeniden eski alışkanlıklarımıza geri dönerek kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Neden biz hep böyleyiz, neden bütün bir geleceğimizi geçmişin 'korkuları'nda kilitli bırakmayı seviyoruz. Oysa güneş her gün yeniden doğuyor ve bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için bize zaman tanıyor. Ama biz, her gün bize böyle bir zamanın bağışlandığını görmezden geliyoruz. Dikkatimizi yaşamakta olduğumuz güne vermeden, o büyülü anın varlığını keşfedemeyiz ki...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |