Sivil darbecilerimiz Bürokrasinin hizmetinde

Bu oyun nasıl da rutine bağlandı artık.

Ne zaman demokrasi talepleri dile getirilse, yasakların kaldırılması yönünde güçlü çıkışlar yapılsa ve bu yolda umutlu bir hava doğsa, ardından mutlaka korku senaryoları, kaba dayatmalar gündeme getiriliyor.

28 Şubat karabasanı, ülkenin üzerine yeniden çöküyor. Bu zehirli havayı soluyan kimsenin demokrasi, insan hakları ve özgürlükler üzerine konuşmaya hali kalmıyor.

'İstikrar' adına, ülkedeki özgürlük beklentilerini kısmak ve demokrasi taleplerini geçiştirmekle görevli bu hükümetin başbakanı, bürokrasinin hizmetkarı olarak nasıl da gayretle çalışıyor.

Artık gizli kapaklılık, zerafet (!), kılıfına uydurma falan gibi gözden kaçırmacalara hiç itibar bile edilmiyor.

Başbakan, bürokrasinin kaba bir uygulayıcısı olarak gerilmiş yüz hatları ve o titrek parmaklarıyla insanları ve bu hatta bu ülkeyi tehdit ediyor.

Demokrasinin bir numaralı düşmanı gibi davranmakta bir beis görmüyor.

Devletin elinde bunca yasak varken, bunca kısıtlayıcı kanun, yönetmelik maddesi varken kamuda yeni tasfiyelerin keyfi bir biçimde yapılabilmesi için Kanun Hükmünde Kararname çıkartmaya çalışıyor. Bunu, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin talimatıyla ve 28 Şubat Kararları çerçevesinde yaptığını saklamadığı gibi, bu hukuk dışı belgeyı onaylamama ihtimali karşısında da cumhurbaşkanını bürokratlar adına baskı altına almak istiyor.

"Arkadaşlar size birifing versinler" diyor. Yani, "size bir brifing versinler de, siz de ondan sonra bu kararnameyi imzalamayın bakalım" der gibi bir havada cumhurbaşkanına adeta mesaj yolluyor.

İnanıyorum ki böylesi bir bir başbakanı, tek parti diktatörlüğü zamanında bile arasanız bulamazsınız.

Ecevit. belki siyasal yaşamının başlarında özgürlükçü bir imaj çizmiş olabilir ama, siyasal yaşamını, kesinlikle özgürlükler karşıtı faaliyetler içinde ve otoriter bürokrasinin hizmetinde tamamlayacak gibi görünüyor.

Üstelik Ecevit, bu faaliyetini sadece Türkiye'de değil, Kıbrıs'ın Kuzey'inde, KKTC'de de de sürdürüyor.

Kıbrıs'ın Kuzeyi'ne, kimilerine göre 'özgürlük getiren devlet adamı' olarak yola çıkıp, şimdi orada saray darbesi düzenleyen başbakan olarak tarihe geçmek üzere...

Kıbrıslıların, sorunun çözümü yolundaki umutlarını yokedebilmek ve AB'ye girme hayallerini ortadan kaldırmak amacıyla güya, 'bağımsız' KKTC'ne, müdahale üzerine müdahale, darbe üzerine darbe planlayan bürokrasiyle uyum içinde...

Rumlar ve bütün dünya karşısında eşit, bağımsız devlet olduğunu iddia ettikleri Kıbrıs'ın Kuzey'ini, Türkiye benzeri, Türkiye'ye bağımlı, otoriter bir yarı demokrasi haline getirmek için çeşitli yöntemlere baş vuruyor.

Kıbrıs'ın güneyinde demokrasi güçlenir, çok seslilik ve bağımsızlık anlayışı pekişirken ve insanlar AB'ye girme yolunda kuzeyle birarada olma iradelerini geliştirirlerken Türkiye, Ada'nın kuzeyinde yaşayanlara bu hakkı çok görüyor.

Ada'nın Kuzey'ini de Türkiye'ye benzetmek için elinden geleni yapıyor.

Ne ilginçtir ki Türkiye devleti, Ecevit eliyle, bir yandan Türkiye'de özgürlükler karşıtı operasyonlar düzenler, 28 Şubat karabasanını yeniden piyasaya sürerken, Kıbrıs'ta da çözümden ve özgürlüklerden yana sesleri kısmak için Denktaş despotizmini Kuzey'de kesin olarak hakim kılmak istiyor.

Türkiye'de 28 Şubat darbesi, özgürlük ve demokrasi taleplerinin yükselmesini engelleyebilmek amacıyla yeniden korkutma malzemesi olarak kullanılmak isteniyor. Kıbrıs'ın Kuzey'inde ise, 28 Şubat benzeri bir saray darbesi, Kıbrıslıların seçimle belirlenmiş iradelerine rağmen tezgahlanıyor.

Tıpkı 28 Şubat'ta Türkiye'de yapıldığı gibi...

Ama iki çaba da boşuna...

Bu işin yürümesi mümkün değil. Demokrasi ve özgürlük taleplerini bir süre engellemek söz konusu olabilir... Sonra...

Sonra, Ecevit siyasal tarihe, 'özgürlük düşmanı ve otoriter bürokrasinin hizmetkarı' bir başbakan olarak geçer, o kadar...