YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kriz ahlakı, ahlak krizi

Her şeyin ölçüsü ahlak. Ahlak, şahsiyet demek, haysiyet demek, samimiyet demek. Ancak şahsiyet, haysiyet sahibi ve samimi olan insanlar, heyecanın, coşkunun, cesaretin hakkını verebilirler.

Eğer bir ülkede, insanları heyecanlandıracak, kanatlandıracak, umutlandıracak, ufuk ve zihin açacak şeyler yapılabiliyorsa, bu, bu işleri yapan insanların ahlaklı olmalarından kaynaklanır: Ahlaklı olan insanlar, yaptıkları işi ciddiye alırlar; şahsiyet ve haysiyet sahibidirler; başkalarının haklarının yenmesine; şahsiyetleriyle, haysiyetleriyle ve kaderleriyle oynanmasına asla göz yumamazlar.

Ahlaktan bahsedince ahlakçılık tehlikesine düşmemeye; insanları olur olmaz şekillerde yargılamamaya özen göstermek zorunlu hale gelir. Yani ahlaktan bahseden kişi herşeyden ve herkesten önce kendisini yargılayabilecek, hesaba çekebilecek bir cesarete, olgunluğa ve özgüvene sahip olmalıdır ki, ahlak sorununa ilişkin olarak söyledikleri bir anlam ifade edebilsin.

Bir insan ya ahlaklıdır; ya da değildir. Bir insan biraz ahlaklı biraz ahlaksız olamaz. Biraz ahlaklı biraz ahlaksız olan bir insan ahlaksızdır.

İnsanın bir takım zaaflara sahip olması, insanı bizatihi ahlaklı veya ahlaksız yapmaz. Zaaflar, ahlakın zayıflamasına zemin hazırlayabilir ama sadece insani bir takım zaaflarından yola çıkarak bir insanı ahlaksız olarak nitelemek yanlıştır. Çünkü zaaflarımız bizi insan yapan; daha mütekamil ve daha mükemmel insan yapan yaratılışımızdan gelen özelliklerimizdir: İnsan, her an zaaflarını aşma kaygısı ve çabası içinde olduğu zaman insanlaşır; kamil insan olma yolunda ilerler.

Aslolan, zaafları görebilecek özelliklere sahip olmaktır. İşte ahlak, tam da burada hayati bir rol oynar. İnsanın üstün ahlaki özellikleri, erdemleri; dolayısıyla şahsiyeti, haysiyeti, samimiyeti ve cesareti zaafları aşmasına katkıda bulunur. Şahsiyetsiz, haysiyetsiz, gayr-ı samimi ve "korkak" bir insan her zaman zaaflarının esiri olur; zaaflarına yenik düşmekten kurtulamaz. İşte bu durum, ahlakta ve dolayısıyla hayatta kolay kolay onarılamayacak yaraların, krizlerin art arda sökün edivermesini kolaylaştırır.

Türkiye'nin yaşadığı sorunların kökeninde ahlakta yaşanan krizin yol açtığı, Kriz Ahlakı'nın Hayat'a çeki düzen vermeye kalkışması yatmaktadır.

Türkiye'ye Kriz Ahlakı hükmediyor: Ülkeyi yönetmek için devreye girdirilen siyasi, ekonomik, toplumsal, düşünsel, kültürel ve sanatsal iktidar aygıtları, meşruiyetlerini, hitap ettikleri toplumdan; bu toplumun hafızasını, zihin ve davranış biçimlerini, tarihsel deneyim ve mücadelelerini besleyen dinamiklerden almıyor: O yüzden ülke bir türlü rahat nefes alamıyor: Birileri, topluma, topluma rağmen, toplumun duyarlıklarına, önceliklerine rağmen kendi duyar(sız)lıklarını, önceliklerini, çıkarlarını öne çıkararak hükmetmeye, çeki düzen vermeye, toplumun hayatını baskıcı, kaba, zorba yöntemlerle ve söylemlerle yönlendirmeye (zehir etmeye) çalışıyorlar.

Türkiye'deki iktidar aygıtlarının bir meşruiyet, otorite ve hegemonya krizi sorunu var: Kriz Ahlakı'nın şekillendirmeye çalıştığı bir ülkede ahlakımızı; şahsiyetimizi, haysiyetimizi, samimiyetimizi, cesaretimizi koruma sınavı veriyoruz. Çünkü kriz ahlakı, ahlak krizini sürgit azdırır; azmanlaştırır: Böylesi bir ortamda ortalık toz duman olur; iyi ile kötü birbirine karışır; insanlar tam bir şaşkınlık hali yaşarlar; Salah Birsel'in deyişiyle "şapalaklaşırlar".

Ahlaksızlar işte tam da böylesi ortamların ve zamanların adamları ve hükümranlarıdır. Dizboyu ahlaksızlığın içine gömülenler bir anda ahlakçı olup çıkıverirler; ama asla ahlaklı olamazlar. Ahlaklı olmuş olsalar, ahlakçılığa soyunmazlar, kendilerinin de doğrudan katkıda bulundukları kriz ahlakının ahlak krizine dönüşmesine asla izin vermezler/di. Böylesi bir kaygıları da yoktur zaten. Tek kaygıları vardır: Kendileri, kendi gelecekleri, kendi süfli emelleri; oynadıkları bencil, kaba, barbar, iğrenç oyunun üzerinin ustalıkla örtülmesi; aklanmaları, paklanmaları ve malı götürmeye soyunmalarıdır.


2 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...