YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Eğitim yarış değil maraton olmalı

Dün birbuçuk milyon öğrenci Türkiye'ye özgü bir üniversite seçme imtihanından geçti. Uzun ve sıkıcı bir hazırlıktan sonra, üniversiteye girme hakkı kazanan öğrencileri daha güç günler bekliyor.

Üniversite, öğrencileri devlete asker yetiştiren fabrikaların hammaddesi olarak görüyor. Devlet her sene onları genel bir imtihanla seçiyor, sisteme aykırı olanları ikna odalarından geçiriyor ve istediği bilgileri yüklüyor.

Üniversitede öğrencilerin öğretime katkıda bulunma imkanları yok. Devlet eğitimin başından beri üniversitede onları öğrenme ve öğretmeye değil, eğitmeye hazırlıyor.

Öğretim, beşikten başlayıp, mezara kadar devam eden bir yarıştan daha çok keyifli bir maraton olmalı. Bir yarışta ilk sıralara girenler kazanır. İlk üç ya da beşe giremeyen yarışmacılar, koşuyu kaybetmiş sayılırlar.

Keyifli bir maratonda yarışma şartlarını yerine getirerek koşuyu tamamlayan herkes yarışı kazanmış olur. Ömür boyu süren maratonda bazıları, herkesten daha hızlı koşarak, birbirleriyle kıyasıya bir çekişmeye girebilir. Yine de maratonda koşanların çoğu kendisiyle yarışarak, iki gününü birbirinden farklı kılmaya çalışır.

Öğrencilerin büyük bir bölümü için, üniversite bir yarıştan daha çok bir maratona benzer. Hayat da bir üniversitedir. Bu yüzden yönetim uzmanı Charles Handy "Hayat bir at yarışı değil, bir maratondur" diyor. Sezai Karakoç, bu yarışa metafizik bir boyut ekliyerek "Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız" demek yarışın bitiş noktasını ahirete taşır.

Öğretim, bugünü dünden, yarını da bugünden daha yaşanır kılabilmek için, herkesin kendisiyle gireceği yarışı belirlemesi ve temposunu ayarlaması olmalıdır. Öğretimde, eğitimde olduğu gibi, kazanan ya da kaybeden yok, daha güzel bir dünya kurma çalışmasına katılma vardır.

Hayatı üniversiteye dönüştüren toplumlarda, hiçbir şey, zamanından önce öğrenilmez. Yapılan çalışmalarda açıkça ortaya konulduğu gibi, üniversitede zorla öğretilen bilgilerin günlük hayatta hiçbir önemi yoktur. Kullanılmayan bilgiler ise, kısa zamanda yok olup gider.

Yabancı dil öğrenme, kullanılmayan bilginin uçup gitmesine çarpıcı bir örnektir. Konuşma imkanı olmadığında, bir dili öğrenmek mümkün değildir. Bu yüzden, bizde üniversitede bile yabancı dil öğretilemez. Çünkü üniversite kendi toplumuna olduğu gibi, dünyaya da kapalıdır. Bir dil, dünyanın her yerinde konuşularak öğrenilir.

Günümüzde üniversite önemini büyük ölçüde yitirdi. Özellikle sosyal bilimlerde, kitap, dergi, disk ve bilgisayar ortamında olan bilgilere artık herkes kolaylıkla ulaşabilir. Öğretimin can alıcı noktası bilgiyi dört duvar arasında zorla öğrenciye ezberletmekten daha çok nerede bulunduğunu, nasıl ulaşılacağını ve ne yapılacağını öğretmektir.

Türkiye'deki bütün eğitim, kurum ve kuruluşları, öğrencileri zorla eğitmek yerine, onlara nasıl öğrenebilecekleri öğretmeye yönelmelidirler.

Öğretim beşikten mezara kadar devam eden bir maratondur.


19 Haziran 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazif Gürdoğan

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...