YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Hâtıratlar niçin bizlere karanlıkta göz kırparlar? (I)

Hâtıratların muhataplarına karanlıkta göz kırpıyor olmaları keyfiyetinin kendilerinden istifade etmekteki isteksizliğin en başlıca nedeni olduğunu sanırım belirtmeye bile gerek yok...Çünkü hâtıratların çoğu -adı üstünde- yazıldıkları andan itibaren güncelin dışında kalırlar ve husûsî sebepler müstesna içerdikleri bilgilerin güncelleştirilmesi ya da gündeme taşınması çok zordur.

Tarihçilerin bile hâtıralardan istifade etmeye başlamaları çok eskilere dayanmaz. Çünkü modern bilgi'nin tanımı gereği -daha düne kadar- hâtıratlar subjektif bilgi kaynaklarının başında geliyordu... Okunması zahmetlidir, çünkü hem fevkalâde şahsî ayrıntılar içerirler, hem de bu ayrıntılar işe yaramazmış gibi görünür... takibi de zordur, çünkü ihata edilecek gibi değildir... üstelik güvenilemezdir, çünkü saptırıcı ve altadatıcı olma ihtimalleri yüksektir... zaman geçtikçe anlatıların bilgi eşiği yükseldiğinden ve genel okurun bu eşikten içeri adım atması güçleştiğinden bunların pek ticarî değeri de yoktur!

Bu bakımdan Kemal Tahir'in bilhassa "siyasî hâtıratlar" için belgesel roman tâbirini kullanması boşuna değildir. Biraz uzunca olacak ama, bu görülmeye/tartışılmaya değer tasvirleri özetlemeye elim varmadı. O halde geliniz bu fevkalâde calib-i dikkat değerlendirmeleri Kemal Tahir'in kendi ağzından dinleyelim:

- "Bizde belgesel romanın tarihi, belki de Batı'dan daha eski, daha da derinlerdedir. Çok ırağa gitmek gerekmez; Abdülhamid baskısından kurtulduğunu zanneden bütün sersem Osmanlı aydınları kalemlere sarılarak kitaplar yazmışlardır. Bunların hepsi de belgesel romanlardır.

Belgeseldirler, çünkü başlarından geçen tarihsel olayları anlatırlar.

Romandırlar, çünkü yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları gerçekleri sokmaya çabalarlar.

Sakladıkları noktalar hemen her zaman, Batılılaşmadan bu yana, aydınlarımızın yüzde doksan çoğunluğuyla, bilir bilmez, gâvur ajanlığı yapmış oldukları noktalardır.

Bu kitapların başında Süleyman Paşa'nın Vekâik'ul-Hakâyık'ı, daha sonra Mithat Paşa'nın iki ciltlik hâtıraları, Kâmil Paşa'nın, Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi'nin, Şapur Çelebi Küçük Sait Paşa'nın, daha sonra Cemal Paşa'nın, Talât Paşa'nın, Niyazi Bey'in hâtıraları gelir. Ahmed Refik denilen zavallı şarhoşun yazdığı bütün tarih kitapları belgesel romanlardır.

Cumhuriyet dönemi, bu belgesel roman bakımından hiç de yoksun değildir. Bu belgesel roman türü, Cumhuriyet'te 1927'de, Mustafa Kemal'in Halk Partisi Kurultayı'nda okumak için yazdığı büyük (!), hakikaten büyük nutukla başlar. Bu nutuk, yenilip yere serilmiş muhalifleri bir kere daha çiğnemek için düzenlenmiş gayet kaba bir politika belgesel romanıdır.

Bundan sonra bu belgesel romana karşı düzülen karşı belgesel romanlar sıra sıra boy gösterir. Sözgelimi Rıza Nur'un hâtıraları, Kâzım Karabekir'in hâtıraları, Rauf Bey'in hâtıraları, Halide Edib Hanım'ın hâtıraları hep birer belgesel roman niteliğindedir.

Belgelere hiç değil, olaylara dayanır görünürlerse de asıl çabalamaları temeldeki büyük gerçeği örtbas etmektir. Bu sebeple uydurma roman yönleri ağır basar. Karşılıklı söğüşmelere rağmen okurlar gerçeği birtürlü bulamazlar, büsbütün karanlığa düşerler. Bu belgesel roman türünün en son en ciddi iki örneği Celal Bayar'ın hâtıralarıyla, İsmet İnönü'nün hâtıralarıdır. İkisi de milletimiz tarafından mensup oldukları uydurma belgesel roman türünün lâyık olduğu âkibetten kurtulamamışlardır, satılmamışlardır.

Belge yönlerinden roman yönleri daha ağır basan, bu yüzden ancak pek bilgisiz, beyni pek yıkanmış birkaç bin kişiyi büsbütün şaşkına çeviren belgesel roman şaheserlerinin başında Birinci Adam, İkinci Adam, Üçüncü Adam, Üçbuçukuncu Adam ölçüleriyle, meydana çıkmış Sevket Süreyya'nın marifetleriyle, zinde kuvvetleri enayi belleyerek kaleme alınmış Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni", devrim üzerine belgesel romanların başa güreşenlerindendir." ("Kemal Tahir'le Sohbetler", sh. 216-217, İst., 1995)

Kemal Tahir'in "hâtıratlar" hakkındaki bu şiddetli eleştirisi, hâtıra metinlerinin içerdiği "yorumlar" nazar-ı dikkate alındığı takdirde doğrudur; çünkü yorumlar kişisel oldukları kadar kişisel hesapların ayartıcılıklarıyla da ma'lûldürler!

Oysa bu, işin bir tarafı... Diğeriyse, elde olmadıkları takdirde mahrûm kalınacağı muhakkak olan bilgi tarafıdır. Hâtıra metinlerinin göz kırpışını sonraki nesiller için önemli kılan, neyin bilgi (belge), neyin yorum (roman) olduğunu anlayabilmekte...


3 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...