YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Düşmanlar olmasa, canımız çok sıkılırdı!.

Benim de içinde bulunduğum kuşağın bütün yaşamı, "iç ve dış düşmanlar"ın kimler olduğunu aramakla geçti..

1950'li yıllarda "Kıbrıs Krizi" patlak verince, iç düşmanların "İstanbul'daki Rumlar" ve dış düşmanlardan bir tanesinin de, "Yunanistan" olduğunu öğrenmiştik..

Bu arada iktidardaki Demokrat Parti'ye göre, CHP de, iç düşmanlardan biriydi.. CHP muhalefeti ve genel olarak bütün muhalefet, ülkedeki kalkınma hamlesini sabote ediyor ve halkın moralini bozuyordu.

Tabiî, en değişmeyen iç düşman "Komünizm", en değişmez dış düşman da "Sovyetler"di..

1960'ların başında, 27 Mayıs darbesi ile, "eski iktidar" olan Demokrat Parti'nin ve devrik başbakan Adnan Menderes'in de, "iç düşman" olduğunu öğrendik..

1960'ların ortasında, Türkiye Kıbrıs'a müdahale etmek isteyip de, ABD'nin o zamanki başkanı Johnson, bir mektupla bunu engelleyince, Amerika da "dış düşman"lar arasına giriverdi..

1971'in 12 Mart askeri müdahalesi sonunda iç düşmanların listesinde, ön sıraya "sol" oturdu..

1980'lerden itibaren, PKK kaynaklı bölücü terör Güneydoğu'yu istikrarsızlığa gömünce de, PKK'nın arkasında bulunduğu varsayılan pekçok Orta Doğu ve Avrupa ülkesi "dış düşmanlar" listesine girdi..

Türkiye'de kimileri "Alman parmağı", kimileri "Amerikan desteği" aradı PKK terörizminde.. Değişen zamanlara göre, İran, Suriye ve Irak, zaten hep dış düşmanlar arasındaydı.. Dışarıda Sovyetler ve içerideki sol, zaten hep düşmandılar "Cumhuriyet Devleti"ne..

Bugüne gelince..

Hem şeriatçılığı, hem bölücülüğü destekleyip, körükleyen o kadar iç ve dış düşman var ki, bunları sıralamaya sütunumuz yetmez.

Örneğin Avrupa Birliği, "tam demokrasi" isteyerek, belli ki Türkiye'nin bütünlüğünü hedef alıyor..

İçerideki liberaller ve entellektüeller (entel-liboşlar), belli ki, dış düşmanların zararlı planlarının, Türkiye'deki uygulayıcıları..

Örneğin Abdullah Öcalan'ın yakalanması serüveninde, Rusya'nın, İtalya'nın ve Yunanistan'ın "düşman" oldukları da, iyice kanıtlanmadı mı?

Bu arada, belirli dönemlerde "iç düşman" olarak ilan edilenler de, sonraları, "başka iç düşmanlar"ın aranmasında, iz sürücü olarak görev aldılar..

Mesela dünkü iç düşman olan "sol", şimdiki iç düşman olan "şeriatçılar"a karşı, itham ve infaz görevlisi olarak çalışıyor..

Yeni iç düşman olan "şeriatçılar" da, kendilerince bir dış düşman olarak gördükleri "İsrail"e karşı, öfkelerini seslendiriyorlar..

"Derin devlet" ise, çeşitli sözcüleri ile, bütün iç ve dış düşmanları sürekli tehdit ediyor.

Allah saklasın.. İç ve dış düşmanlarımız kalmaz ve sadece dostların veya nötr konumdaki kurum ve kişilerin bulunduğu bir dünyada yaşamak durumunda kalırsak, ne yaparız, bilemiyorum..

Demek istediğimiz şu..

Biraz aklımızı başımıza toplamamız, kaçınılmaz bir gerektir..

Bizim Hukuk Fakültesi'nde bir dönem hocalık yapan müteveffa Profesör Schwartz, şöyle dermiş:

- İyi öğretmen, sınavda, öğrencisinin bilmediği konuları değil, bildiği konuları bulur!.

Devlet ve toplum hayatında da, marifet, düşman üretmek değil, dost yaratmaktır.

Hiç bitmeyen "düşman üretimi" sürecinde, Türk basını en prodüktif araç konumunda oldu..

Bakın işte.. Şimdi de, kendi aralarındaki kavgalar vesilesi ile, rakiplerini "iç düşman" biçiminde ilan ediyorlar..

Tamam.. Biz de biliyoruz..

- İnsan insanın kurdudur!.

Ama sürekli iç ve dış düşmanların tehdidine hedef olarak gösterilip, sonra da kendimize kurtarıcı olarak seçtiklerimizin "iç düşmanlar" konumuna girmesi, yorucu oluyor..

ŞAKA

Hadi artık, gir!.

Mesut Yılmaz'ın hükümet dışında geçen her dakikası, hem ülke, hem de koalisyon için kayıptır..

Bunca özelleştirme işi ve enerji ihalesi falan varken, Yılmaz'ın deneyim ve birikimlerini hükümete "dışarıdan" aktarması, kabul edilir durum değildir..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bilmem kaçıncı Hükümeti, Mesut Yılmaz olmadan, fazla anlam ifade etmiyor!.

ZEKERİYA TEMİZEL

Sıra bankacılığa da gelecek mi?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel'in, bu kurumun üyelerine ilişkin getirdiği ahlak kuralları, gerçekten çok hoş..

Kurul üyelerinin bankalardan kredi alması, telif hakkı elde etmek için kitap yazması, indirimli bilet kullanması bile yasak..

Görülen o ki, Zekeriya Temizel, sıkı ahlak kuralları bulunan bir kadroyu hazırlıyor..

Peki ama, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, bu kurula üye olmak fedakârlığında bulunan insanları mı, yoksa bankaları mı denetlemek için kuruldu?

Hergün kurul üyelerine getirilen yasakları, hemen her sütunda okuyoruz..

Ama banka sahibi olanlar, banka yönetiminde bulunanlar ve bankalarla ilişkili görevlerde bulunanları konu alan yasaklamalar konusunda, bu Kurul'un aldığı tedbirlerden hiç bahis yok..

Merak etmiyor musunuz?

Zekeriya Temizel, Denetleme Kurulu'nda çalışanları denetlerken, bu sırada boşaltılan bankalar veya "bankacılık" kisvesi altında bankacılıkla bağdaşmayan işler yapanlar var mı?


4 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...