T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İdeokrasi eğitimi

11 Eylül katliamı ABD'de özgürlükleri nasıl etkileyecek? Özellikle son yıllarda sivil özgürlüklerin neredeyse "anavatan"ı olarak gösterilen bu ülkede "korku" ve "güvenlik ihtiyacı"nın bir gereği olarak yeni düzenlemelere gidilecek mi? Bildiğiniz gibi bu ve benzer soruları bugünlerde hemen herkes soruyor. Bana sorarsanız, ABD'nin "özgürlük" hakkındaki görüşlerinde şimdiden büyük bir değişiklik oldu bile... Baksanıza, adamlar yeni yüzyılın ilk savaşını "Sonsuz Özgürlük" olarak çoktan vaftiz ettiler bile! Dikkat ederseniz, insanlığın savaşları adlandırma tarzı da artık çok değişti. Savaşları eskiden olduğu gibi "Birinci Savaş" filan gibi numaralamaktan vazgeçtik. Savaşları adlandırmak için artık "Sonsuz Özgürlük" gibi olmayacak tamlamalar icat etmeye yöneldik. Ortalığı adından çokça söz edilen Orwell'ın ünlü romanı "1984"ünü sürekli hatırlatan ifadeler kapladı. Bildiğiniz gibi bugüne kadar aklı başında hiçbir düşünür ya da siyasetçi haklı olarak "sonsuz özgürlük" kavramından bir amaç olarak söz etmemişti. "Sonsuz özgürlük" olacak iş miydi; bize zaten kendimizi bildiğimizden beri belletilen ilke "özgürlüğümüz başkalarının özgürlüğünün sınırında biter"şeklinde değil miydi? Demek bugüne kadar hakkında söylenmedik laf kalmayan bu "kavram"ın itibar kazanması için yeni yüzyılın ilk savaşını beklemek gerekiyormuş! Özetle şu komik sonuca varmış durumdayız: Barışta "sonsuz özgürlük" asla, savaşta "Sonsuz Özgürlük" pek tabii... Şunu da unutmayalım ki, sadece savaşlara ya da daha sınırlı operasyonlara takılan adlardan kalkarak bile epeyce şeyi anlayabiliriz. Yani ha "Sonsuz Özgürlük" savaşı, ha "Hayata Dönüş Operasyonu"!

"ABD'de özgürlüklere az da olsa bir sınırlama getirilecek mi?" sorusunu şimdilik bir kenara koyup bizi daha yakından ilgilendiren bir başka soruya gelelim: 11 Eylül sonrası Türkiye'de özgürlükler ne biçim alacak?

Geçen hafta Hilal Köylü'nün Radikal'de yer alan bir haberi olup biteni ve olacakları çok iyi özetliyordu. "Türban yasağı büyüyor" başlıklı bu haberden Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun "Özel Kurslar Yönetmeliği"nde yaptığı değişiklikle, "bilgisayar"dan "güzellik kursuna" kadar 130 alanda faaliyet gösteren özel kurslarda türban takılmasını yasakladığını öğreniyorduk. Dahası da var; söz konusu kurslar da bundan böyle "Karma eğitim" ilkesine tabi tutulacağından, dikiş-nakış ve kuaförlük gibi öğretim programı kızlar ve erkekler için ayrım gösteren alanlar dışında kursiyerler dersleri "maile" görecekti! Haberi okur okumaz "Aman Allahım bu nazır nezaret edecek başka faaliyet alanı bulamadı mı?" diye söylendiğimi iyi hatırlıyorum... Yani özetle, memlekette artık nihayet "türbanlı overlokçu"ların önü de kesiliyordu.. Peki ne uğruna? Ne olacak, Milli Eğitim Bakanı'nın DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in Milli Eğitim Bakanlığı'nda "dinci ve ülkücü kadrolaşmaya göz yumuluyor" sözleriyle ifade ettiği rahatsızlığın giderilmesi uğruna... Gördüğünüz gibi, dünyanın bambaşka yönlere gitmekte olduğu bir sırada biz "Özel kurslar"ın kamu alanına mı yoksa özel alana mı girdiğinin tartışmaya başlayacağız! Bizim "Sonsuz Özgürlük" arayışımız da demek ki böyle olacak...

Bakalım şu Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor diye, internette "MEB 2001" sitesine de girdim. Enteresan bir site. "Türk milli eğitim sistemini düzenleyen genel esaslar" başlığı altında tam üç takım "amaç" ve "ilkeler" yer alıyor: "1-Milli eğitimin genel amaçları 2-Milli eğitimin özel amaçları 3-Milli eğitimin temel ilkeleri." Belki başka amaç ve ilkeler de vardı ama bu kadarı benim için kâfiydi. Bakanlığın bu kadar çok "amaç" ve "ilke" bağımlısı olmasının ardında yatan amaç ve ilkenin ne olduğunu tahmin etmişsinizdir muhakkak. Tabii ki o, tabii ki haklısınız; bu bolluk milli eğitimi daha işlevsel ve özgür bir yapıya kazandırma niyetinin değil, bu sistemi olabildiğince içinde "nefes alınmaz" bir noktaya taşımak arzusunun bir sonucu. "Milli eğitimin temel ilkeleri" faslında yer alan "Demokrasi Eğitimi" özellikle ilgimi çekti. Bu ülkede, "hür ve demokratik bir toplum düzeninin yerleşmesi" için yapılması gerekenler sıralandıktan sonra ilke şöyle bağlanıyordu: "ancak, eğitim kurumlarında Anayasada ifadesini bulan Atatürk, milliyetçiliğine aykırı siyasi ve ideolojik telkinler yapılmasına ve bu nitelikteki günlük siyasi olay ve tartışmalara karışılmasına hiçbir şekilde meydan verilmez." (!) Ben onların yerinde olsam, lafı fazla uzatmadan söz konusu ilkenin adını "İdeokrasi Eğitimi" diye değiştiriverirdim.

Geçenlerde bir arkadaş "türban yasağı"nın "Sürücü kursları"na kadar yayıldığını söylediğinde itiraz etmiş ve şaka yollu "Yok daha ne! Bu da sizin karşı-propagandanızın bir örneği herhalde!" diye takılmıştım. Ah takılmaz olaydım: Artık besbelli ki MEB'e bağlı olan "sürücü kursları"nda da "türban" yasak! Artık besbelli ki, otomobil kullanmayı öğrenirken de "karma eğitim" ilkesine uyulacak! Peki ya adaylar "peruk" takarak yasağı delmeye çalışırlarsa? Eee siz de çok ileri gidiyorsunuz; "O zaman peruk kullanmak da 'Özel Kurslar Yönetmeliği'ne aykırı!"


10 Ekim 2001
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED