T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Ege'nin iki yakasını müzikle buluşturdu

Türkiye'nin keman virtüözlerinden biri olan Cihat Aşkın, son albümünde Ege'nin iki yakasını kemanının büyülü tınısıyla buluşturdu. Aşkın'ın Kalan Müzik'ten çıkan 'Ege'nin Türküsü' adlı albümü Yunanistan'da da satışa çıkacak.

Türkiye'nin en saygın kemancılarından biri olan Cihat Aşkın, İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda Özel Yetenekli Çocuklar Sınıfı'nda Profesör Ayhan Turan'la keman eğitimine devam ederek başladığı müzikal serüvenini, Londra Kraliyet Müzik Koleji, City Üniversitesi gibi seçkin müzik okullarında sürdürdü. Bugüne kadar pekçok ülkede konser veren, başta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olmak üzere birçok orkestrayla birlikte çalışan Aşkın, halen İTÜ Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkez Eşbaşkanı, Müzik Yüksek Lisans Anabilim Dalı Başkanı, Türk Müziği Devlet Konservatuarı Yaylı Sazlar Anasanat Dalı Başkanı ve öğretim görevlisi olarak mesleki alandaki çalışmalarını devam etiriyor. Aşkın'la, son albümü 'Ege'nin Türküsü' ve klasik müzik üzerine söyleştik.

Müziğin özü, halkın gerçek özü

Klasik müzik sanatçısı olmanıza rağmen neden halk ezgilerini yorumlayan bir çalışma yaptınız?

Yurdumuzda öteden beri yapılan bir ayrım var. Batı Müziği ve Türk Müziği ayrımı. Ben bu tür ayrımlara inanmayan bir sanatçı olarak her Türk müzisyeninin kendi gelenek ve göreneklerine sahip çıkmasını ve kendi kültürünü benimseyerek çağdaşlığı yakalamasını savunan bir sanatçıyım. Müziğin özüne indiğimiz takdirde halkın gerçek özünü görebiliriz. Halkın yaşayışı, gelenek ve görenekleri, değişik âdetleri, hepsi kültüre yansımaktadır. Müzik de bu kültürün bir parçası olduğuna göre bundan kopmak olanaksızdır. Bunu soyutlayarak yapılan çalışmalar yaşatılamazlar ancak değerli laboratuar çalışmaları olabilirler. Ben, müziğin türünü ayırmayıp sadece kaliteli müziği halkımıza vermeye çalışan bir anlayışa sahibim. Bunun için bildiğim doğruları savunmayı sürdürerek inandığım çizgide çalışmalar yapacağım.

Ege Bölgesi zengin bir müzikal kaynağa sahip olmasına rağmen, müzisyenlerimizden çok fazla ilgi görmedi. Ancak 17 Ağustos depreminden sonra yaşanan Türk-Yunan dostluğuyla birlikte bazı sanatçılarımız Ege'nin müzikal zenginliklerine yönelmeye başladı. Sizce Ege'ye yeni yeni başlayan bu ilgi devam edecek mi?

Aslına bakılacak olursa Ege ve Akdeniz müziği değişik zamanlarda çeşitli sanatçılar tarafından işlendi fakat yapılan çalışmalar ticari olmaktan öteye gidip anlamlı mesajlar veremedi. Ben yaptığım çalışmada iki halkın kültürel ürünlerini ortaya koyarak aradaki benzerlikleri sunmak istedim. Bu şekilde kültürün ne derece güçlü olup insanları bağladığını ve bu bağın ancak kültürel ürünlerle devam ettirilebileceğini anlatmak istedim. Örneğin Ulvi Cemal Erkin ile Mikis Theodarakis'in eserini aynı CD'ye koymak, bunun yanında Kasap Havası ile Yayla Havası'nı da bunun yanına katmak daha önce hiçbir klasik müzisyen tarafından yapılmaya cesaret edilememiş bir proje gibi geliyor. Yani ben bazı kesimler tarafından beğenilmek ya da eleştirilmek kaygısını taşımadan inandığım müzikal mesajları vermeye gayret ettim, bu da bana büyük mutluluk vermektedir. Umarım aynı anlayışa sahip sanatçılar da düşündüklerini korkmadan ve çekinmeden ifade edebilirler.

Ülkemizde Halk Müziği bağlama takımıyla özdeşleştirilmiş durumda. Sizse Ege'nin Türküsü'nde Klasik Müzik enstrümanı olarak bilinen keman ve piyanoyu öne çıkararak bir yenilik yaptınız. Enstrümanlar üzerindeki tekelleşmeyi kırmak gibi bir arzunuz var mıydı?

Her müzik, her enstrümanla yapılır

Tam isabet ettiğiniz gibi her müzik her türlü enstrüman ile yapılabilir, yeter ki ruhunu vermek mümkün olabilsin. Yayla Havası'nda kemanenin ve sipsinin yaptığı açışları keman ile özdeşleştirebildim. Daha evvelki "Minyatürler" albümümde ise yine bazı halk türkülerini keman ve piyano ile yorumlamıştım. Dinleyicilerden ilgi gören bu çalışmalar beni daha da cesaretlendiriyor ve ilerisi için yepyeni projeler hazırlıyorum.

İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Yaylı Sazlar Anasanat Başkanlığı yapmaktasınız ve aynı okulda dersler veriyorsunuz. Ege'nin Türküsü, akademik çevrenizde nasıl karşılandı?

Okuduğum, mezun olduğum ve şimdi de akademik olarak üst düzey görevlerde bulunduğum okuluma göbekten bağlıyım, hem ben onları her türlü olumlu çalışmada hem de onlar beni her çalışmamda desteklediler. Hiç kimseden en ufak olumsuz bir eleştiri almadım ve ortaya koyduğum kalite anlayışının da böyle eleştiri getireceğine inanmıyorum.

SANATÇILARLA DİNLEYİCİ KOPUK

Aşkın, Türkiye'de Halk Müziği yapan müzisyenlerle Klasik Müzik icra eden müzisyenler arasında yaşanan iletişim kopukluğunu ve iki müzik türünün dinleyici kitlesi arasındaki yabancılaşmanın, farklı alanlarda çalışmalar yapan sanatçıların geliştireceği ortak projelerle sona ereceğini ifade ediyor. Türkiye'de projesi en çok çalınan sanatçılar arasında bulunduğu için gelecekte gerçekleştirmeyi düşündüğü çalışmalar hakkında detaylı bilgi vermekten kaçındığını belirten sanatçı, Ege'nin Batı yakasına da açılmayı düşlüyor: "Yunanistan zaten türkü dinliyor. Kalan Müzik'in Yunanistan'da çıkan bir dergi ile birlikte satılan sampler CD'sinde Ege'nin Türküsü albümünde Kasap Havası mevcut. Bu CD, büyük başarı kazandı. Ege'nin Türküsü yakın bir zaman içinde Yunanistan'da da satışa sunulacak." (Ege'nin Türküsü için / Tel: 0212-512 35 13)

 
'Nazım' şiir ve müzikle sahnede
Kültür Bakanlığı'nın 'Türk Bestecilerinin Eser Üretimlerini Teşvik Projesi' başlığı altında gerçekleşen bir projeyle Nazım Hikmet şiirleri artık sahnede. Şairin 16 şiiri, ünlü piyanist Fazıl Say'ın bestesi, tiyatro sanatçısı Genco Erkal'ın yorumu ve Sertap Erener'in vokaliyle buluşarak sahneye taşınıyor. 'Nazım' adlı bu projeye Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu eşlik ediyor. Sertap Erener'e 200 kişilik karma orkestra ve iki koronun eşlik edeceği proje, şairin biyografisine sadık kalınarak kurgulandı. Çağdaş Türk şiirini müziğin ölümsüz tınısıyla bütünleştiren projede 'Gençlikte', 'Hapishanede', 'İnsan Üzre', 'Memleket Üzre', 'Yaşamaya Dair' adı altında beş bölüm ve 16 başlıktan oluşuyor. Dünya prömiyeri 5 Ekim'de Ankara'da yapılan 'Nazım', dün gece de, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda sahnelendi. 'Nazım' CD'sinin önümüzdeki aylarda İmage Müzik'ten çıkması bekleniyor.
Varlık/Yokluk ikileminde
İş Sanat Parmakkapı Galerisi, Güven Zeyrek'in eserlerini ağırlıyor. Sanatçının sergide yer alan eserleri insanoğlunun varlık-yokluk ikilemi karşısında direnişini konu alıyor. 26 Ekim'e kadar İstanbullu sanatseverlerle buluşacak olan sergide Güven Zeyrek, arkaik ile çağdaş, ulusal ile evrensel, bireysel ile toplumsal arasında uyumlu birlik ve bütünlüğü arıyor. Sanat eleştirmeni Ümit Gezgin'in deyişiyle, Zeyrek "insan varlığının ve bireyselden toplumsal uzanan çizginin varyantlarında değişim ve oluşumun aşamalarını derin estetik bakış ve yeni soluklarla" yansıtıyor. Resim serüveni 50 yıla yaklaşan Güven Zeyrek, daha önce Avrupa'nın pek- çok kentinde akademik boyutlu çalışmalara ve resim sergilerine katılmıştı.
10 Ekim 2001
Çarşamba
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED