T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Osman yalan söylemez

Bu yazımızı okuyan delikanlılar, gençler 27 Mayıs 1960 İhtilali'ni pek hatırlamazlar. Tarih kitapları da, olayın sadece hikaye kısmını anlatırlar. Oysa bu askeri darbenin arkasında, bir koca inanışın yıkılışı vardır.

İhtilalden yani 27 Mayıs askeri darbesinden sonra, ihtilalin kumandanı Cemal Gürsel Paşa, askerleri toplamış, bu ihtilali niçin yaptıklarını anlatıyordu.

Halk Demokrat Parti'nin ve Başbakan Adnan Menderes'in, uygulamalarından memnun değildi. Memnuniyetsizler ordusuna askerler de katılmış ve Harb Okulu talebeleri Kızılay'da yürüyüş yapmışlardı.

Bu olay üzerine devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Menderes toplanmış, Harp Okulu'nun bu yürüyüşüne katılanları nasıl cezalandıracaklarını konuşuyorlardı.

Cumhurbaşkanı, Harp Okulu talebelerinin hemen İzmir'de Menteş kampına gönderilerek tenkil edilmesini istiyordu.

Bu talebeler tenkil edilecekler yani kurşundan geçirilecekti.

Gürsel Paşa'ya bu olayı Albay Osman anlatmıştı. Albay Osman Cumhurbaşkanı'nın yaveri idi ve Başbakan'la Cumhurbaşkanı arasında geçen bu konuşmayı bizzat kulaklarıyle duymuştu.

Gürsel Paşa bunları anlatırken soruyordu:

-Osman burada mı? Ve arkasından ilave ediyordu:

-Osman yalan söylemez...

O gün bu gündür düşünürüz: Osman yalan mı söylemişti?

27 Mayıs İhtilali'nden sonra neler neler olmuştu. Bir devrin iktidarı, bakanları, milletvekilleri, bürokratlarıyle birlikte yargılanmış ve mahkûm edilmişlerdi. Yargılananlardan bir başbakan, iki bakan idam edilmişti. Milletvekilleri ve bürokratlar hapse atılmışlardı. Çünkü Osman yalan söylememişti...

Bu illetin belleğinde tarihten gelen bir seslenme vardır: Padişah yalan söylemez...

Artık padişahlar yoktu amma onun yerinde oturan hükümetler vardı. Onlar da yalan söylemezdi... Veya söylememeliydi...

Dünya tarihini incelersek, milletleri ayakta tutan iki üç tane prensip vardır: Kral yalan söylemez veya Berlin'de hakimler vardır gibi.

Bu inanç Türk milletinin iliklerine işlemiştir: Devlet baba yalan söylemez...

Hatırlarsak, bu inanç Anadolu halkının günlük yaşayışının bir parçası olmuştur.

Bir haberin doğruluğunu isbat için, gazete yazıyor derlerdi... Bir sesin güzelliğini gramofon gibi söylüyor derlerdi...

Nerede sadece doğruyu yazan gazeteler, nerede sadece güzel sesleri plak haline, kaset haline getiren insanlar.

Antep Milletvekili rahmetli Dr. Söylemezoğlu vardı. Başbakanı veya bir bakanı ziyaret eder, onlardan bir söz alırdı. Sonra onların doğru söylemediğini görünce kuliste yüksek sesle bağırırdı:

-Kral yalan söylemez. Padişah yalan söylemez...

Bir gümrük tekel bakanımız vardı. Gazeteciler ona soruyorlardı:

-Tekel ürünlerine zam var mı?

Bakan cevap veriyordu:

Size kesin olarak söylüyorum... Tekel ürünlerine zam yapılmayacak, ve o gece bütün Tekel ürünlerine zam yapıyordu.

Ertesi gün gazetecilerin sorularına ikinci bir yalanla cevap veriyordu:

-Hayatımda ilk defa yalan söyledim...

İşte bütün olay burada toplanıyor: Osman yalan söyledi mi? Söylemedi mi?

Bugün Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik çöküntünün temelinde halkın devlete güvenmemesi olayı vardır. Herkes bunda ittifak etmektedir. Fakat Başbakan Sayın Ecevit soruyor:

-Bize niye güvenmiyorlar...

Bu sualin cevabını bir uğultu halinde duyuyoruz:

-Osmanlar yalan söylüyor da ondan...

Gürsel Paşa'nın söylediği gibi, Osman yalan söylemez... Bunu tartışmak bile istemiyorum.

İnşaallah Osman yalan söylememiştir. Osman doğru söylediği için bir başbakan, iki bakan idam edilmiştir. Feda olsun bu millet daha nice başbakanlar, nice bakanlar yetiştirir.

Ya Allah korusun Osman'ın da yalan söylediği kanıtlansaydı. O yalanın altında kalan Türk Devleti'ni bir daha kim ayağa kaldırabilirdi?..

Bir Derviş hikâyesi

Sayın Kemal Derviş, ekonomik krizden sonra Türkiye'ye gelmiş ve Devlet Bakanı olarak işe başlamıştı. Kütahya Genç İş Adamları Derneği 'Türkiye'deki ekonomik kriz' üzerine bir toplantı tertiplemiş ve bizi de davet etmişti.

Toplantıda üyelerden bazıları, bana Sayın Kemal Derviş'in durumu hakkında ne düşündüklerimi sordu.

Ben de:

-Aynen rahmetli Nasrettin Hoca gibi düşünüyorum, dedim.

Şaşırmış gibi sordular:

-Yani...

-Biz muhalefet partileri olarak çok müşkil durumdayız. Ekonomi çok kötü. Daha da kötüleşirse, hepimiz bu çöküntünün altında kalabiliriz. Hükümeti tenkit ederken çok dikkatli davranıyoruz. Hikayeyi belki biliyorsunuz.

-Hoca'nın evine hırsız girmiş. Gürültüden hocanın karısı hırsızın girdiğinden haberdar olmuş ve hemen Hoca'ya:

-Hoca hoca çabuk kalk eve hırsız girdi...

Hoca karısına sinirlenmiş:

-Sus be karı... Şimdi gürültü yapıp hırsızı kaçıracaksın... Biraz sabret ve bekle... Hırsız evde birşeyler bulsun da gidip elinden alalım...

Biz muhalefet olarak ağır tenkitler yapıp Derviş'i kaçırmak istemiyoruz... Belki bir şeyler yapabilirse, biz de bundan faydalanabiliriz.


17 Eylül 2001
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED