Amerikan başkentinden gelen haberler, ilk saldırının Afganistan'a olacağını gösteriyor. Ancak şu ana kadar saldırıyı gerçekleştirenler konusunda somut bir "düşman" tanımı yapılabilmiş değil. Peki bu durumda Amerika ne yapacak? Bugüne kadar "düşman kategorisi"nde değerlendirdiği Afganistan, Sudan, İran, Irak ve Libya gibi ülkelerin tamamına mı saldıracak?

Eğer Amerika, "karizmayı çizdirme"nin ezikliği ile hoşlanmadığı ülkelerin hesabını toptan görmeye yönelirse, bütün dünyayı büyük bir kutuplaşmanın içine çekmiş olacaktır. Böyle bir durumda, insanın aklına ister istemez "Acaba Samuel P. Huntington haklı mı çıkacak?" sorusu geliyor.

Ne diyordu Huntington:

"Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ve ekonomik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hakim mücadele kaynağı kültürel olacak. Milli devletler dünyadaki hadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek. Medeniyetlerin çatışması global politikaya hakim olacak. Medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin muhabere hatlarını teşkil edecek."

Çünkü, 11 Eylül sonrasında Amerika'da ve Avrupa ülkelerinde Müslümanlar'a karşı başlatılan saldırı hareketleri, "demokrasi, insan hakları, özgürlük ve hoşgörü" esasına dayalı olduğu varsayılan "küresel dünya" açısından tehlike sinyalleri veriliyor.

New York saldırıları sonrasında başlatılan "Global 28 Şubat", bütün dünyada yeni bir "Hristiyan-Müslüman" çatışmasını başlatırsa şaşmamak gerekir. Her nekadar Amerikan yönetimi, İslam dahil bütün dinlere karşı saygılı bir tutum izlemeye çalışıyorsa da, düşman tanımındaki "kaos", kitleleri içten içe pekala derin bir çatışmaya sürükleyebilir.

Dünyayı "Müslüman-Hristiyan" çatışmasına sürükleyecek bir "çılgınlık", stratejik olarak akıl dışı olmak yanında dünyayı kana bulayacak, tüm ittifakları ortasından çatlatacak bir süreci başlatmak demektir.

Düşünmesi bile akıllara zarar bir durum ama farzedelim ki, kontrolden çıkmış bir Amerikan çılgınlığı "iki dünya" arasında yeni bir gerginliğin fitilini ateşledi, böyle bir ortamda muhtemel "kamikaze" saldırılarının olmayacağını kim garanti edebilir? Daha da önemlisi, "Müslüman-Hristiyan medeniyetleri" arasına düşecek bir ateşi kim söndürebilir?

11 Eylül sonrasında herkes için yeni bir "korku süreci"nin başladığı kesin. Çünkü gerek siyasi aktörler, gerekse uluslararası medya, dünyanın "öteki" tarafını, yani Müslüman dünyayı hedefe oturtarak terörün merkezi gibi göstermekte kararlı. Örneğin CNN televizyonu, 11 Eylül'de patlamanın ardından Filistinliler'i sevinç içinde gösteren bir görüntü yayınlamıştı. Brezilya'da Alexander Cockburn tarafından yayımlanan CounterPunch gazetesinde bir yazar ve meslektaşımız, bu filmin 1991'de Filistinliler'in yaptıkları bir sevinç gösterisi olduğunu ortaya çıkardı. Peki CNN'in yaptığı sorumsuz yayıncılık, kamuoyuna karşı işlenmiş bir cinayet değil midir?

Bütün dünyanın gözleri önünde, yıllardır "İsrail terörü"ne maruz kalan mazlum bir halkı hedef göstererek kin ve nefret tohumları ekmenin insanlığa ne faydası olacak? 11 Eylül'den sonra kurulacak "yeni dünya", "kana kan intikam" çığlıklarıyla mı kurulacak?

Eğer yeni kurulacak dünyada, "soğuk savaş tüccarları" masum insaların kanı üzerinde keyif çatacaksa, Amerika gibi ülkeler eli kanlı diktatörleri desteklemeye devam edecekse, ABD'nin önderliğinde Batı dünyası kendinden olmayanlara karşı topyekün saldırıya geçecekse, Filistin'de ve dünyanın değişik bölgelerinde çocuklar hâlâ katledilecekse bu "yeni dünya" eskisinden daha beter olacak demektir.

İnsan önemlidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, terörle vurulan her insan için yüreğimiz yanar. Bu yüzden, terörün her türlüsüne de, savaş çığırtkanlığına da hayır!..

MEHMET OCAKTAN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu