AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
ABD bu savaştan kaç günlük oruçla galip çıkabilir?

Onuncu gününe ulaşan Irak savaşının, televizyon ekranının önünden kalkmayanları giderek birer "kurmay" yapmasına az kaldı.... Bir taraftan hemen her kanalın geçici olarak istihdam ettiği emekli paşalar, diğer taraftan "kurmay" işlerine zaten eskiden beri meraklı ve gönüllü olan "sivil paşalar", mikrofonu kapan hemen herkes "Koalisyon"un hızının niçin kesildiğini analiz etmeye koyulmuş durumda... (Yeri gelmişken: İsim babası ABD Başkanı Bush olan bu terimin bu derece sıkça kullanılması da, "psikolojik savaş" faslına girmiyor mu? Neyin "koalisyon"u? Birkaç ülkenin az biraz sağladığı "lojistik" destek dışında işgalci güçler Amerikan ve İngiliz birliklerinden oluşmuyor mu?) Geçen gün adı lâzım değil bir haber kanalında şöyle hoş bir manzarayla da karşılaştık: Önce kanalın Irak'taki "Cumhuriyet Muhafızları"nı konu alan haber servisine hazırlattığı bir "dosya"yı izledik. Söz konusu dosya, yalan değil, bu "Muhafızlardan" epeyce övgüyle söz ediyordu. Peki sonra ne mi oldu? Dosyayı bizimle birlikte (ama stüdyoda) dinleyen "danışmanlardan" birisi "Aaaa bu kadarı da fazla! Bu Muhafızlar'ın gücünü bu kadar abartmanın da âlemi yok!" demez mi? Bir sivilin "kurmaylığa" soyunmasının tabii sonucu olsa gerek: Söz "Demir At"ın bükülmez beline gelince atış serbest, ama "Muhafızları" o kadar da abartmamak gerekir!

Bu savaşta Papa Jean Paul II'nin tavrını benimsemiş bir insan olarak (konu II. Dünya Savaşı olsa iş değişirdi tabii!) bu "kurmay" sohbetlerinin hiçbirine yakınlık duymadığımı söylemeliyim. Hele de "siviller"in bu role soyunmaları -bana sorarsanız- tam bir "kendini bilmezlik" örneği... Yıldızı giderek yükselen "Stratejist" gibi bir "bilim dalı / adamı" da tanımıyorum... O kadar meraklıysanız, tezkere bıraksaydınız! Ama isterseniz, madem ki konu "savaş bilimi"ne geldi dayandı, "Koalisyon"un niçin hız kestiğini konu edinen farklı bir "teoriyi" de ben aktarayım ki, bu konuda hepten cahil olduğumuz sanılmasın! Özetleyeceğim "teori"yi ben uydurmuyorum; ciddi kabul edilen bir batı gazetesinden aktarıyorum:

Bütün mesele, Saddam Hüseyin'in 1991'deki Körfez Savaşı'ndan "savaş bilimi" açısından çok dersler çıkarmasından kaynaklanıyormuş. Saddam, NATO'nun 1999'daki Balkan oprerasyonlarından da dersler çıkarmış. Bir kere herşeyden önce Irak ordusu bu kez, 1991'de olduğu gibi çöle çakılı kalmamış. O gün yapılan bu taktiksel hata Irak ordusunun kara harekatının 4. gününde teslim olmasına neden olmuş. Irak genelkurmayı bu kez savaşı "şehirlerden" yürütmeye karar vermiş. Bugün süren savaşta bazı yerleşim yerleri savunma araçlarıyla donatılmış. Nitekim Güney'de karşılaşılan 6. zırhlı tümenin, 11. piyade tümeninin, 51. mekanize tümenin direnişi bu yeni taktik çerçevesinde anlaşılabilirmiş. Saddam, yakın dönem balkan savaşlarından ve Sırpların manevralarından da dersler çıkartmış; kuvvetlerini hava saldırısından ve topçu atışından korumak için tek merkezde toplamayıp yaymış. Bütün bunlar bir zamanlar Miloseviç'in yaptığı gibi, askeri potansiyelini "ekonomize" etmek anlamına geliyormuş. Saddam'ın bu kez düzenli ordu yanında Baas partisinin milislerini ve paramiliter kuvvetleri geniş şekilde organize etmiş olması da bir yenilikmiş. Bu güçler "gerilla" stratejisine uygun savaşıyorlarmış; mesela "koalisyon"un lojiktik destek almasını engellemek gibi.... Türkiye'nin "Kuzey" cephesini açmaması, Saddam Hüseyin'e, kuvvetlerinin bir bölümünü güneye kaydırmak ve böylece İngilizlerin önünün kesmek için yeterli zamanı kazandırmış. Yine çok önemli bir yenilik, Saddam Hüseyin'in (yine 1991'den farklı olarak) bazı askeri sorumluluklarını bölgesel düzeyde başka komutanlara devretmiş olmasıymış. Yani ülke böylece 4 ana savunma bölgesine ayrılmış. Bağdat'ın savunması tabii ki özellikle ele alınmış. Yani şöyle: Her biri 12.000 kişiden oluşan üç muhafız tümeni, tamamı 25.000 savaşçıdan oluşan özel muhafızlar.... Bağdat halkını saymazsak tabii...

İşte böyle.... Bu bilgiler ortaya öyle bir tablo çıkarıyor ki, eğer doğruysa, söylenenlerin aksine "koalisyon"un işi bu kez 1991'den daha zor... Hadi bakalım kolay gelsin!

Biraz önce Papa'dan söz ederken aklıma geldi: Papa'nın ve bütün Kiliseler'in "barış"tan yana olduğu bir dönemde, Amerikan Kongresi'nden geçenlerde çıkan karardan haberiniz var mı? Her konuşmasını "Tanrı Amerikayı korusun" duasıyla bitiren Bush ve yönetiminin bu son numarası gerçekten inanılır gibi değil. Kongre, "ABD halkı için bir tevazu, dua ve oruç günü" ihdas etmiş... Ne için? "Halka tanrının yol göstermesi" için... Bu bir gün zarfında insanlar haddini bilecek, dua edip oruç tutacaklar ki, tanrı Bağdat'ın üzerine yağan bombaların tam isabet vurmaları için Amerikan halkına yardımcı olsun... Kongre'nin aklına gelen bu parlak fikrin şu özelliğini de unutmayalım: Amerikan tarihinde böyle bir "gün"ün 1863'te iki yıl süren içsavaş sonrası Senato'nun isteği üzerine Abraham Lincoln'un ilan ettiği "Bir günlük oruç, dua ve tövbe"den başka bir örneği yok. Kongre'den çıkan bu özel gün Amerika'da da öyle tepki çekmiş ki, Bush ailesinin dahil olduğu Kilise bile Bush'un bu "köktendinciliği"ne karşı çıkmış. Yani öyle görünüyor ki, bu seferki Irak savaşı ABD'ye sadece asker ve savaş makinesi değil, "laikliği" de kaybettirecek!


31 Mart 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED