AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Yurtdışındaki Türkiyeli Müslümanlar'la kim ilgilensin?

Besbelli ki, son 23 Nisan kirizinin başlıca nedenlerinden birisi de Dışişleri Bakanlığı çıkışlı ve içinde "Milli Görüş Teşkilatı"nın adının da geçtiği söylenen genelge. "Söylenen" diyorum, çünkü bu konudaki (yani söz konusu kuruluşun adının genelgede geçip geçmediği) haberlerin arkası henüz kesilmedi. Akşam'dan Emin Pazarcı'nın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bu konuda yönelttiği açık seçik soru da bizce tam bir cevap almış değil. Yanlış anlaşılmasın, "Genelgede eğer bu kuruluşun adı açık seçik bir şekilde geçiyorsa, o zaman iş değişir!" filan diye düşündüğüm yok. Tam tersine, eğer "Milli Görüş" Avrupa'daki Türkiyeli göçmenler arasında temsil gücü olan, güçlü bir örgütlenmeyi başarmış ve herşey yasal zeminde yürüyorsa, adının açıkça yazılmasında fayda bile var. Ne yani, bizim de ülke olarak yazışmalarımızdan başlayarak işlerimizi olabildiğince "saydam" bir şekilde yürütmemizin zamanı çoktan gelmedi mi? İşleri hâlâ bir takım "işaretler", "imalar", açıklık taşımayan ifadelerle mi yürüteceğiz?

"Milli Görüş" meselesinin tartışılması bence bambaşka bir zeminde yapılmalıdır. Bu zemin de, yurtdışındaki Türkiyeli Müslüman göçmenlerin din işlerinden başlayarak, içinde yaşadıkları toplumlarda inançlarından gelen kimliklerini nasıl koruyup savunabilecekleriyle ilgilidir. Takdir edersiniz ki bu konu, içinde, üzerinde düşünülmesi ve hakkında birşeyler yapılması gereken büyük problemler barındırıyor. Avrupa'da sayıları 3 milyonu geçmiş olan Türkiyeli Müslüman göçmen "din hizmeti"ni kimden alacak ve dağılmış oldukları pekçok ülkede Müslüman kimliklerini kurulu düzen içinde nasıl ifade edip sırasında hak taleplerinde bulunacak? Hatta daha açıkça söyleyecek olursak, halen yaşadıkları ülkenin vatandaşı olsun ya da olmasın, bu büyük kitle ömürlerini geçirdikleri ülkelerin kamu otoriteleri karşısında kim tarafından, hangi yöntemlerle belirlenmiş örgütlerle, kuruluşlarla temsil edilecek?

Büyük bir mesele tabii ki... Artık ayrılmaz bir parçası oldukları "Hıristiyan toplumlar" içinde erimemek, kimlikleriyle var olabilmek açısından çok önemli bir mesele... Nitekim dikkat ederseniz, Avrupa'nın bütün ülkelerinde devlet kendisine bu yolda "muhataplar" arıyor. Bu devletler İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda kiminle görüşecek, kiminle tartışacak, karşısında kimi bulacak?

Bakın, Hürriyet'te "Ankara"dan geçilmiş bir haberde, şu "sıcak" günlerin anlamına da uygun biçimde, Fransa'daki "İslam Konseyi" seçimlerinde Milli Görüş Teşkilatı'nın "Diyanet" ile değil, "Mısır'da yuvalanan radikal dinci örgüt 'Müslüman Kardeşler'in Fransa'daki kolu olan UOIF'ye destek verdiği"nden söz ediliyor. Ama ne mutlu ki, "Diyanet" söz konusu "Konsey"e diğer Türk örgütlerin desteğiyle 20 üye sokarken, "MGT-UOIF koalisiyonu" ise sadece 6 sandalye kazanmış.

"Ankara"dan geçilen bu haber hatırladıklarımla uyuşmadığı için doğrusu beni tatmin etmedi ve söz konusu seçimlerin sonucu hakkında biraz bilgi edindim. Sonuç nasıl mı? "Tatmin olmamak"ta çok haklıymışım, çünkü sonuç hiç mi hiç, "Ankara"dan geçilen haberde belirtiltiği gibi değil! Sonucun nasıl olduğunu birazdan açıklayacağım, ancak daha önce adı haberde de geçen "Diyanet"in yurtdışı servisinin anlamı hakkında birkaç söz söylemeliyim:

Biliyorsunuz; "Diyanet"in yurtdışı teşkilatı da pek görkemli... "Diyanet" yurtdışında (kendi internet sitelerinde yer alan bilgilere göre) 18 Din Hizmetleri Müşaviri (büyükelçiliklerde), 21 Din Hizmetleri Ataşesi (konsolosluklarda) ve 845 Din Görevlisi ile temsil ediliyor. Başkaları da (mesela, 1996'da Romanya'nın Köstence şehrinde açtığı "Kemal Atatürk İlahiyat ve Pedagoji Lisesi"ndeki öğretmenler gibi!) var ama asıl kadro bu. Peki bu niçin böyle, daha doğrusu bu ne görkemli kadro böyle?! Çünkü Türkiye Cumhuriyeti İslam'ı, yurtiçindeki Türk Müslümanlar gibi yurdışındaki Türkiyeli Müslümanlar nezdinde de kendisinin şekil verdiği bir teşkilat aracılıyla yaşatmak istiyor. Aman yurtdışındakiler de "yoldan çıkmasın", aman "Diyanet" yurtdışında da Türkiyeli Müslümanlar'ın peşini bırakmasın!

Ortaya çıkan manzara "laiklik" açısından gülümsemeyi hakeden bir manzara tabii ki... Düşünebiliyor musunuz, cebinde "diplomatik pasaport" taşıyan onlarca din görevlisi... Harcamalarını "laik bir devlet"in karşıladığı yüzlerce din görevlisi... Yine "laik devlet"in kasasından çıkan paralarla inşa edilen onlarca cami.... Vesaire... Problemi daha iyi kavrayabilmemiz için şu karşılaştırmayı da yapalım: Diyelim ki Ankara ve İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği ve Fransız Başkonsolosluğu'nda ceplerinde "diplomatik pasaport" ile görev yapan birer "Din İşleri Müşaviri" ve "Din İşleri Ataşesi" ve de maaşları yine Fransız Cumhuriyeti tarafından ödenen kafi miktarda papaz... Ve de hepsinden sonra al sana "Laik Fransız Cumhuriyeti"!

Söyledim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti (bu "Devlet" sözcüğü fazladan, çünkü "cumhuriyet" aslında o demek ama olsun!) yurttaşlarının (tabii ki "dış âlemleri" gibi) iç âlemlerinde olup bitene de o kadar düşkün ki, onları bu açıdan da gurbet elde yalnız bırakmaya kıyamıyor...

Bitmedi, devam ederiz....


28 Nisan 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED