Polonyalı sosyolog Danilevsky "Ve" adlı eserinde post-modern dönemin en önemli özelliğinin birbirinden ayrı ve bir arada anılmayacak şeylerin "ve" bağlacı ile birleştirilmesi olduğunu söyler. Bunu en iyi laikçiler içselleştirmişlerdir. Ne dindarlıktan vazgeçerler ne de modern dünyanın seküler ritüellerinden. Dinin ritüelleriyle dinin yasakladığı seküler ritüelleri hayat gurmeliği ve engin hoşgörü demeti içinde "ve" bağlacı ile birleştiriverirler. "Ve" bağlacını garip bir şekilde tekellerine almışlardır. Bağlacının bütün hakları kendilerindedir. İslam'ın beş şartından birini red edebilir, yine de en dindar kendisinin olduğunu iddia etmekten vazgeçmez. Kendi durumu "dindarlığını" izah etmede yetersiz kaldığında "hafız babalar", başörtülü anneler devreye sokulur derhal. Ama dindarlar; dinin koymuş olduğu kuralları çiğnememekte direndikleri için laikçilerin gözünde asla "ve" bağlacını kullanmayı hak edemezler. Dindar ve modern olmak için, din ile modernitenin çatıştığı alanda dinin değil modernitenin gereklerini yerine getirmek şarttır çünkü.

16 Ağustos 2004 tarihli Sabah gazetesinde Balçiçek Pamir'in 90 yaşındaki tarih öğretmeni Refet Angın ile söyleşisi bana yukarıdaki satırları bir kere daha derinden hissettirdi.

Refet öğretmen sevimli bir ihtiyar. Memleketine hizmet etmiş her insanda karşımıza çıkan yaşadığı yılları yanıbaşında tutan tavır, gazetedeki resimlerine bile yansımış. Müfredat üzerine başlayan söyleşi başörtülü vekil/bakan eşleriyle son buluyor. Ezberci eğitimden şikayet ediyor Refet öğretmen. İyi güzel. Ama kendisinin tavrı son derece ezberci. Bütün ezberlerini sadece kendi tekelinde tuttuğu ve bağlacı ile bağlamış birbirine: "Başörtüsünü asla kabul etmiyorum. Atatürk'ün dediği gibi Türk kadını madem dünyaya medeniyet hocalığı yapacak o zaman kendine en uygun şekli verecektir. Bazıları başörtüsünü evden kurtulmak, okumak için kullandığını söylüyor. O da olabilir ama rüştünü ispat etmiş kadının bir daha durup düşünmesi gerekiyor."

Refet öğretmen rüştünü ispat etmiş kadının durup bir daha düşünmesinden başını açması gerektiğini kast ediyor. Şimdi adetten, ne konuşulursa konuşulsun kiminle konuşulursa konuşulsun ille de başıörtülü vekil eşlerine gelip dayanıyor en "klas" soru. Olmazsa olmaz ille soruluyor "lider eşlerinin nasıl" bulunduğu. Halbuki daha önceki dönemlerde lider eşleri, liderden fazla lider edalarında dolaşırken pek bu kadar yer tutmuyordu "nasıl" bulundukları.

Münevver Arınç Olgunlaşma'dan öğrencisiymiş Refet hanımın. Bir toplantı sonunda gelmiş elini öpmüş hocasının. Ama hocası hemen sormuş neden başını örttüğünü. Halbuki Refet öğretmen gibi görüp geçirmiş, 90 yılı arkada bırakmış bir hanımefendi "neden başını örttün" sorusunun herhangi bir kadına bile sorulamayacak kadar nezaket dışı olduğunu bilmelidir, ki bu durumda bu soru Meclis Başkanı'nın eşine asla sorulmayacak bir sorudur. Çünkü neden başını örttün diye sormak baş örtmeyi normalden sapma olarak kabul ettiği mesajını iletmektedir soru yoluyla muhatabına. Neden sorusu yerine "ne zaman başını örttün?" sorusu daha tarafsız bir sorudur.

Laik zihniyet; başörtülüler ile, dindarlar ile nezaket paydasında eşitlenmeyi göze alamadıkça Türkiye'nin bir arpa boyu yol gitmesi söz konusu değil. Hele bizim başımız açık olduğu için en iyisini biz biliriz, biz ne dersek o olur edaları "ve" bağlacı eşliğinde bile yenilir yutulur gibi değil.

Yani sözün özü şu: Refet öğretmen ve onun zihniyetini taşıyanlar din ile ile dinin yasaklamış olduğu alkollü içkileri Perşembe günleri içmemek şartıyla bağdaştırabiliyor ama başörtülüler Allah'ın emri ile modern dünyayı bağdaştıramıyor. Refet öğretmenin bu söylemi ezberci bir söylem değil mi?

: Hamd u senalar olsun. Eriştik 1425 Receb-i Şerifine. Üç ayların nuru kalbinize, hanenize doğsun ve dolsun inşallah.

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu