AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
SEL ALIP GÖTÜRMEDEN

Her yağmurda sele maruz kalan Alibeyköy'deki dere yatağında bulunan binalar için kesin çözüm olarak istimlak kararı alındı.

Ne var ki bazı vatandaşlar evlerinin istimlak edilmesine karşı çıkıyor.

Kurulu düzeni değiştirmek kolay değil tabii.

Konu komşu var, hatıralar var, köşede bakkal, yanında kahve...

Onun berisinde kuruyemişçi, ötede tüpçü...

Kaldırımlarda çocukluk ve gençlik döneminin izleri...

"Şurası arsaydı bir zamanlar. Köşede bir dut ağacı vardı. Biz küçükken top oynardık, ağaca tırmanırdık... Hiç unutmam bir gün..." diyebilmek bir semte bağlar insanı.

Birden bire evlerin yıkılması ve yeni bir muhite taşınma fikri, otuz-kırk yılını orada geçirmiş insanlara zor geliyor.

Binbir emekle yaptıkları evlerin yerle bir edilmesine rıza göstermek ürkütücü geliyor ilk bakışta.

Zor olmasına zor da, her yağmurda sele kapılmak daha mı iyi?

Evlerin çamurla dolması...

Eşyaların perişan olması...

Her seferinde tekrar sıfırdan başlamak...

Göle dönen sokaklarda çocuğunun peşinden feryat etmek çekilir dert değil.

Bir çözüm yolu önerildiğinde direnmek hiç de akıl kârı sayılmaz.

Dertleri zevk edinmek midir yoksa direnmeye sevk eden?

Belediye istimlak ettiği vakit karşılığını ödeyecek hiç değilse.

O karara razı olunmazsa, günün birinde daha güçlü bir sel alıp götürecek ve kimsenin eline beş kuruş geçmeyecek.

*

Alibeyköy'de istimlak edilecek binalar arasında, devlet tarafından yaptırılan okulların da bulunması, insanlara garip geliyor.

"Devlet kendi okulunu kendi mi istimlak edecek?" diye soruyorlar.

Aşkolsun, o nasıl soru?

Başkası mı istimlak etsin?

80'lerde yaygınlaşan "kendi okulunu kendin yap" kamyanyasını hatırlayalım.

Hızla artan okul ihtiyacını bütçeden karşılayamayan devlet, bu kampanya sayesinde zenginleri harekete geçirmişti.

Okul yapmaya gücü yetmeyenler için "kendi dersliğini kendin yap" kampanyası çıkmıştı sonradan.

O zamanlar bu kampanyaları başlatan devlet, bugün de pekâlâ kendi okulunu kendisi istimlak edebilir.

Kısacası pek yabancısı sayılmayız bu formülün.

Ayrıca kendi göbeğini kesmek gibi bir deyim var dilimizde.

Kendin pişir kendin ye türü yerlerin çokluğunu da başka türlü izah edemeyiz.

DENİZE VURAN YAKAMOZ DEĞİL

Son günlerde sıkça rastlanan bir Rafet El Roman şarkısı var:

"Yalancı şahidimdir ay benim

Her gece denize vurur yakamoz" diyor acıklı ve güzel sesiyle bu ünlü kardeşimiz.

Ay şahit olabilir ama yalancı şahitlik yalnızca insanlara mahsustur.

İkinci mısrada anlatılan ise daha çok eleştiriye müstehak.

Bir defa denize "vuran" şey yakamoz olamaz.

Bazıları ay ışığının denizden yansımasını yakamoz sanıyor ki daha ileri gidenleri, batmakta olan güneş ışığı için de aynı ifadeyi kullanabiliyor.

Şarkıda "Yalan değil sözlerimdeki inan" dese de anlatılanların doğru olmadığını biliyoruz.

Yalan değil fakat yanlış.

Bu sözleri yazan kişinin yapacağı ilk iş, yakamozun ne olduğunu öğrenmek. Rahmetli Uğur Mumcu'nun da dediği gibi, bilmeden yorum yapmamak ve araştırmadan söz yazmamak gerekir.

DIŞ SES

Armağan'ın reklâmdaki dış sese tepkisini biliyorsunuz.

İndirimi umursamıyor, yüksek faturaya itirazı yok, kampanyalara aldırmıyor.

Üstelik dalgasını geçiyor keyfince.

Günün birinde (reklâmın ileri bölümlerinde) dış ses, iç sese galip gelerek onu ikna edecek mi acaba?

BAYKAL BORSADA

Polatlı Borsası'nda önceki gün buğday alım satımını yöneten Deniz Baykal, beş ton buğday alıp satmış ve parasını bir okula bağışlamış.

500 bin liradan aldığı buğdayı 450 binden satmış.

Nasrettin Hoca gibi, dostlar alış verişte görsün hesabı.


20 Ağustos 2004
Cuma
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED