YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 



Mehmet Elkatmış'dan şok açıklamalar... "Susurluk", Susurluk Komisyonu'na bile sızmış!

Oyuna getirildim!

Koman'ı, Komisyon'a, Jandarma Genel Komutanı olarak çağırmıştık. Arkadaşlar, "Komutanların birtakım endişeleri var. İnat etme, MİT Müsteşarı olarak çağıralım" dediler. Bunun üzerine yazıyı değiştirdim. O yazıyı alınca, "oh" demişler. Ve hemen cevap geldi: "MİT Kanunu'na göre Başbakan'a karşı sorumluyum. Bunun dışında kimseye bilgi veremem..."

İstanbul DGM'nin verdiği karar sizin yaptığınız çalışmaların da bir sonucu. Nasıl karşıladınız bu kararı?

Ne bir umud, ne de hayalkırıklığı... Elbette ki mahkeme, eline gelen dosya münderecatına göre karar vermiştir. Mahkemenin kısa kararı dikkatli incelenirse şu görülür: Mahkeme gerek bizim komisyonumuz ve gerekse Sayın Kutlu Savaş'ın raporunda olduğu gibi birtakım tespitlerle yetinmiştir. Ahmet Taşgetiren'in çok güzel bir ifadesi var. "Mahkemenin kararı yeni bir iddianame niteliğindedir" diyor. Çok doğru! Eğer Susurluk ihalesi bu 14 kişinin üzerine kalacaksa o zaman bu insanlara da yazık! Çünkü olayın asli ve tek failleri bunlar değil. "Biz bütün bu işleri devlet adına yaptık. Ama, şimdi devlet bizi yalnız bıraktı" diyorlar. Burada durmak lazım. Kendisini devlet sayan güç kim, kimlere ne gibi görevler vermiş?

Kamuoyu artık, kendisini devlet sayan gücün kim olduğunu ve hangi mekanizmayı kullandığını biliyor. Peki, bu hiyerarşi nereye kadar gidiyor?

Hiç tartışmaya gerek yok. Bunun bizzat Sayın Mehmet Ağar'ın ifadesinden okumak yeterli.

Yani, "uzmanından dinleyelim" diyorsunuz...

Evet!.. Dokunulmazlığının kaldırılacağı oylamanın yapıldığı, 11 Aralık 1997 tarihinde şunları söylüyor: "..Türkiye'de bir dönem mahkum edilmek isteniyor. İlginç bir savaş filmi, emirlere uymayan bir tümen toptan divan-ı harbe verilir. Ancak, bütün tümen mahkum edilemeyeceğinden tümenin her birliğinden, o birliği temsil eden askerler seçilir ve yargılanır. Sonuçta bu askerler bütün tümen adına ölüm cezasına mahkum edilir ve hüküm infaz edilir." Kendisinin bir dönem adına mahkum edilmek istendiğini söylüyor. Elbette kendinin de üstünde bir yapı var ama onu söylemiyor. Bunu da "bir tuğla çeksem hepsi üzerime gelir" şeklinde ifade etmişti.

Siz komisyon çalışmalarında bu duvarla karşılaştınız mı?

En başta mevzuattan gelen duvarlar var. Minareyi çalan kılıfını hazırlamış. Birçok kanunda "devlet sırları araştırılamaz" deniyor. Birçok kişi, "bu devlet sırrıdır" diyerek bilinmesi gereken birçok gerçeği o perdenin altına sakladı.

Susurluk gelip "devlet sırrı"na dayanmış görünüyor. Bu konuda sonuç alınabilmesi için bu sırrın deşifre olması mı gerekiyor?

Kesinlikle gerekiyor. Biz bunu devletin ali menfaatleri için gerekli sırların ortaya dökülmesini de istemiyoruz. Ama, sır nedir ve bu sırları kim bilecek? Biz Meclis adına görev yaptık hiçbir sırrı bilmiyoruz ama, sıradan bir memur bütün sırları biliyor. Olacak şey değil. Korkut Eken'e kayıp silahları sorduk, "silahlar bende" dedi. "Peki şimdi nerede bu silahlar?" diye sorduk, "söyleyemem, devlet sırrı" diye kestirip attı. O silahların bir kısmı Mercedes'in bagajındaydı.

Aslında adres net, değil mi. Dönemin bütün üst düzey askeri ve sivil yöneticileri sorgulanamazsa Susurluk'u tasfiye etmek mümkün olabilir mi?

Tabii... Çatlı ve benzerleri kendiliğinden ortaya çıkan insanlar değil. Zamanın yöneticileri birtakım işleri yaptırmak için bunları bulmuşlar, bir görev vermişler. Ama sonra iş çığrından çıkmış ve başka bir hal almış. Bu yöneticiler Susurluk'tan sonra susuyor, "görmedik, duymadık" rolü oynuyorlar.

Yargılananlara bakın müthiş bir ifade birliği var. Bu işlerin kuralı da susmak değil mi?

Öyle öyle... Biri konuşursa ortalık sarsılacak. Belki, birbirlerine şantaj yapıyorlar. "Bu işten en ucuz nasıl kurtarırız"ın hesabı mutlaka yapılmıştır.

Bu konuyu araştırırken çok sinirlendiğiniz, öfkelendiğiniz zamanlar oldu mu?

Ben bu tavırlara öfkeleniyorum. Bütün bu işleri yaptıran insanların doğruyu söylememeleri beni kahrediyor. Mesela, Demirel'in dönemin Başbakanı olan Erbakan'a bir mektubu var. Bu mektup, Mesut Yılmaz'ın anlatımlarına dayanıyor. Yılmaz, "herşey belli" demeye getiriyor. Peki, o olaydan 6 ay sonra kendisi Başbakan olunca neden gereğini yapmadı? Hala da yetkisi var, Başbakan Yardımcısı.

Peki sizce bunları niye yapmıyor?

Bak onun da cevabı Demirel'e anlattıklarının arkasında var. "Bunların meydana çıkartılması halinde devletin zarar göreceğinden de endişe ederim" diyor. Bitti, artık daha ne söylenebilir! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Gel de bu tavır karşısında kahrolma.

Sayın Erbakan'ın da bir sözü var. "Susurluk fasa fiso" dedi. Hoca, işinize hiç karıştı mı?

Hayır asla... Sayın Erbakan'ın o sözü talihsiz bir beyan oldu. Olay o zaman sulandırılmıştı ve Hoca'nın sözü onlara, mesela Mesut Yılmaz'ın tutarsız davranışlarına yönelik bir tepkiydi. Bir de baştan, Susurluk'un önemini anlayamadı, kendini ekonomiye verdi ağırlıklı olarak. Sonradan anladı ama, o zaman da 28 Şubat baskısı vardı ve kendi derdine düştü. Ama, Erbakan Hoca üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Hem Meclis'in araştırmasına destek verdi hem de Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu hareket geçirdi.

Komisyonun çalışmaları sırasında komisyon içinden ya da dışından hiç, yönlendirildiğinizi, bir yerlere doğru çekilmek istendiğinizi hissettiniz mi?

Maalesef, sonradan bu Teoman Koman meselesinde yönlendirildiğimizi anladım. Biz Koman'ı komisyona çağırdık, ardından bana bazı haberler geldi. Çağırınca bunlar, o Veli Küçük vs.gibi bazı isimler endişelenmiş... Birtakım komisyon üyelerine etki yaparak demişler ki, "Bizi ne sıfatla çağırıyorsunuz?" Şimdi, Jandarma Genel Komutanı olarak çağırırsak tabii, onun anlayışına göre kabul edilemez bir şey. Arkadaşlar bana, "Başkan, bize haberler geliyor. Birtakım endişeleri var komutanların. O yazıyı değiştirelim" falan dediler. İşte, komutan olarak buraya gelip ifade vermesi pek hoş olmazmış. "Bunu eski MİT müsteşarı olarak çağırırsak, daha hoş olur" dediler. Ben de aynen, "Ne münasebet. Biz halk adına görev yapıyoruz. Adamlara hakaret edecek değiliz. Herkes bildiğini söyler. Sonra, diğerlerine seni şu sıfatla çağırıyoruz, bu sıfatla çağırıyoruz dedik mi?" diye karşı çıktım. "Yahu etme eyleme. İnadı bırak. Buraya gelsin de biz yine soracağımızı sorarız" dediler. Çok ısrar ettiler, "tamam" dedim. Çünkü, bir oyun oynandığı aklıma bile gelmedi. 20 Ocak 1997'de ilk yazı gitmişti. İkinci yazıyı yani kendisini MİT müsteşarı olarak çağırdığımı belirten yazıyı ertesi gün gönderdim. O yazıyı alınca "oh" demişler. "Tamam oyun tuttu!" Biz eski MİT Müsteşarı sıfatıyla çağırmış olunca "kudret gösterisi" sözünü hemen tashih etti: "Bu çağrı, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman için bir kudret gösterisi olarak algılanmamaktadır. Ancak, MİT Kanunu'na göre Başbakan'a karşı sorumluyum. Bunun dışında kimseye bilgi veremem..."

"Büyük balık" kaçtı... O anda neler hissettiniz?

Yazı gelince oyuna getirildiğimi ve hem de arkadaşlarım tarafından oyuna getirildiğimi anladım. İş işten geçmişti. Artık, bunu tarih yargılayacak.

Sizi kim yönlendirdi? İsimlerini söyleyin de tarihin yargılaması bir an önce başlasın...

Yok, yok... Arkadaşlarımı şimdi şey yapmayayım.

Komisyon başkanı olarak araştırmanızı istediğiniz çapta yapabildiniz mi?

Benim ilk baştaki teklifim şuydu: Devleti şimdiye kadar yöneten cumhurbaşkanları, başbakanlar, içişleri bakanları, genelkurmay başkanları, jandarma komutanları., MGK genel sekreterleri, MİT müsteşarları.. yani devletin güvenliği ile ilgili bütün insanlardan hayatta olanları çağıralım. Soralım: "Devlette bu işler olurken haberiniz var mıydı?" Yok derlerse "O zaman bu ne?" diyelim istedim. Arkadaşlar: "Ne yapıyorsun, başımıza iş açma! Bu devleti sorguya çekmektir" deyip karşı çıktılar. Böyle olunca biz daha birinci raundda engelle karşılaşmış olduk. Sormalıydık. Haberleri varsa da yoksa da suç çünkü. Varsa doğrudan suçlular, yoksa gafiller... Bugün de madem kamuoyu tatminsizdir, aynı kişileri dinlemeyi yine öneriyorum.

Bu anlattıklarınızdan, komisyon içinde bir grubun da konuyu bir yerlere götürmek istediği sonucu çıkıyor. Yanılıyor muyum?

Öyle tabii... Nitekim ANAP'lı arkadaşlar sonradan komisyona gelmemeye ve diğer arkadaşları da toplantılara katılmamaya zorladılar. Herkes kendi görüşleri istikametinde bir karar çıkmasını sağlamaya çalışıyordu. Bunu da ilk kez söylüyorum. Biz Koman'ı ifade vermek üzere beklediğimiz sabah gelmeyeceğini bildirdiği "Kişiye Özel" ibaresi taşıyan gizli bir yazı geldi. Yani komisyonu da ciddiye almıyor mesajı var burada. Ben Mehmet Elkatmış olarak davet etmedim ki onu. Dedim ki: 'Arkadaşlar buna hak ettiği cevabı vermemiz lazım. Siz ne diyorsunuz?' Kimisi: 'Biz paşayı ziyarete gidelim; yanlış anlaşıldık, durumu nazikçe anlatalım.' Kimisi: 'İlgili birisini gönderin, diyelim.' Kimisi de: 'Gidip brifing alalım' falan dediler. Hiçbirisini kabul etmedim. Bu kez bazıları: 'Madem sen kabul edemiyorsun, kenarda dur yazıyı yardımcın yazsın' dediler. Sonuçta bir şey olmadı.. olay da öyle kapandı.

Komisyon'un Çiller'i de dinlemesi bekleniyordu. Ama, siz karar aldığınız halde Çiller'i dinlemediniz. Bunun sebebi neydi?

Ben Çiller'in dinlenmesini istiyordum. O zaman muhalefet milletvekili olan Sema Pişkinsüt bile "dinlenmesin" diye oy verdi. Sonra öyle bir hava doğdu ki, sanki birinci dereceden bu işin sorumlusu Çiller'miş gibi bir baskı oluşturdular. Baktım ben buna alet ediliyorum, vazgeçtik. Raporun bitirilmesi için de çok az zamanımız kalmıştı.

Evren'i de mi, zaman yokluğundan dinleyemediniz?

Ben kendisine bir yazı yazdım. Yaşar Topçu buna çok şiddetli itirazlarda bulundu, hatta beni basın önünde "şov" yapmakla suçladı. Bu arada, Meclis Başkanı Mustafa Kalemli aradı. "Sayın Başkan işinize karışmak gibi olmasın ama, Sayın Evren'i dinlemek istiyormuşsunuz. Kendisi beni aradı, biraz endişeli. İsterseniz dinlemeyin" dedi. Ertesi gün bu olay aynen, Hürriyet'te Ertuğrul Özkök'ün köşesinde yer aldı. İşte, "Elkatmış şov yapıyor, 28 Şubat'ın öcünü almak istiyor gibi vs."

Komisyon'un gizliliğini nasıl sağlıyordunuz?

Bunu sağlayamadık. Komisyon odasının içini staforla kaplattım, dışarıya ses falan gitmesin diye. Buna rağmen bazı şeyleri önleyemedik. Çok önemli bir kişiyi dinlediğimiz bir gün, TV'de programa çağırdılar. Hemen toplantı bittikten sonra gittim. Programa girdik, o gün bir saat önce dinlediğimiz kişinin ifadelerinin aynısı kelimesi kelimesine ekranda. Komisyonda üyeler not alıyordu ve hatta zaman zaman basına bilgi sızdırma konusunda birbirleriyle kavga da yapıyorlardı ama bu olay, not almakla izah edilecek bir şey değil. Aldığımız ifadeler teybe kaydediliyor ayrıca stenograflar da yazıyordu. Bu yöntemle, bugün aldığımız ifadenin tutanağı asgari bir gün sonra gelirdi. Düşünün, bana gelmeyen zabıt televizyonda hem de bir saat sonra. O zaman şu kanaate vardım. Komisyon çalışmalarımız gizlice, çeşitli cihazlarla dinleniyordu.

Şimdiki komutanlar 28 Şubat'takinden farklı

Davet ettiğiniz halde, kaç kişi komisyona bilgi vermeye gelmedi?

Üç kişi... Bir tanesi Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu'ydu; ama onun mazereti mantıklıydı: "Ben de sizin gibi bir araştırma yapıyorum. Söyleyeceğim farklı bir şey yok" dedi. Diğer iki kişi ise, Teoman Koman ve Necdet Üruğ'dur. Üruğ çok önemliydi; bir dönemin en üst düzey tanığıdır. Onu mutlak suretle dinlemek istiyorduk; ama gelmedi. Yine de en önemli eksik Koman'ın konuşmaması olmuştur.

Bu, önemli bilgilere ulaşılamaması sonucunu doğurdu mu?

Bakın, Türkiye'nin yaklaşık yüzde 80'i güvenlik olarak jandarmanın denetimindedir. Faili meçhul cinayetlerin, çete-mafya hesaplaşmalarının çoğu İstanbul-Sapanca-Adapazarı üçgeninde yani jandarma bölgesinde olmuştur. Güneydoğu zaten tamamen öyledir. Sonra JİTEM diye bir olgu var ve özellikle Güneydoğu'da birçok olayda ismi geçiyor. Biz Koman'a bunları soracağız ama gelmiyor. Gelmediği gibi çok yakışıksız ve devlet geleneğine de sığmayan bir cevap veriyor. "Araştırma komisyonu ile davet ettiği kişiler arasındaki münasebetin, yüce Meclis ile TSK arasında bir kudret gösterisi haline dönüştürülerek, saptırılmak istendiği sezilmektedir."

O günlerde ortaya atılan suçlamalar hakkında bir cevap da vermedi mi?

Yanıltıcı cevap verdi. "JİTEM var mı" diye sorduk, "Öyle bir şey yok" dedi... Mesela çok garip, ben MGK'ya da bir yazı yazdım.

Bunun nesi garip. Meclis, MGK'ya yazı yazamaz mı?

Anla işte... Sonra, Genelkurmay Başkanı'na yazdım. Bu yazıya Çevik Bir'in verdiği bir cevap var, okusanız hayret edersiniz. "Bu işlerle ilgili olarak elinizde bilgi, belge var mı?" diye soruyoruz. Cevap tek cümle: "Genelkurmay Başkanlığı'nın bu işlerle alakası yoktur!" Tekrar yazdım. "Bizdeki bilgilere göre birtakım askerlerin de bu işin içinde olduğu görülüyor. Mesela, Yüksekova çetesi, Söylemezler çetesi" dedim. Bu sefer yine Çevik Bir imzalı iki sayfalık yazı geldi. "Bize ikinci kez yazı yazmanız bir kötü niyet işaretidir. Bu tutum askerin ısrarla olayların içine çekilme gayretidir, vs, vs" dediler. MGK'ya da "Ülkenin güvenliğini yakından ilgilendiren çete-mafya konusunda oturum yapıldı mı?" gibi bir soru sorduk. Hala cevap alamadık. O zamanki askeri komuta heyeti bu işin çözülmesini istemiyor gibi bir durum çıkıyor. Demek ki onların da kusurları vardır. Ama bak, bugünkü komutanlar kararlı. Beyaz Enerji operasyonunu onlar yürütüyor...

Çok güzel. O zaman hazır bu işlere el atmışken, Susurluk'ta görülmemiş hesaplara da baksınlar, ister misiniz?

Susurluk'un da düğmesine sıra gelir inşaallah! Tabii, o gün işleri 28 Şubat iradesi engellemiştir. Karanlık bir dönem. Her türlü hukuksuzluk 28 Şubat'tan sonra artmış ve devlet aleni soyulmuştur. Ve, 28 Şubatçıların da bugün ne durumda oldukları, o zaman komisyona ifade vermeyi zül addeden Koman'ın bugün, Cavit Çağlar'ın bankası nedeniyle karşı karşıya bulunduğu durum ortadadır.

 


Kağıda basmak için tıklayın.

 

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...