YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Serdar Turgut'un son yazıları (devam)

Cumartesi günü Serdar Turgut'un geçen hafta peşpeşe kaleme aldığı beş yazının önemini vurgulamış ve bu hayırlı gayrette öne çıkan tezleri gözden geçirmeye başlamıştık. Bugün de konumuz aynı.

Turgut'un pazartesi günü yayımlanan ilk yazısı yakın zamanda karşımıza çıkan iki olayın, "soykırım tasarısı" ve Esat Coşan'ın ölümüyle başlayan "Süleymaniye'ye defin" ve "tarikatlar" tartışmasının nasıl sığ bir bilgi ve fikirle halledilmeye çalışıldığını hatırlatarak başlıyordu. Turgut, bu "sığlık"ın nedenini şu önermeyle açıklıyordu: "Şu kesin; bizler ne tarihimizi ne de kendi dinimizi tam olarak bilmiyoruz. Cahiliz bu iki konuda da. Bu son derece vahim bir durum çünkü bugün dünyada kendi tarihini ve dinini bilmeden, anlamadan yaşamaya çalışan bir toplum yok."

Turgut, bu tezine delil olarak "Esat Coşan bağlamında söylenen" bir sürü yanlış laf ve tepkisel davranışı hatırlatıyor. Bu tepkisel tutum Esat Coşan'ın "yaşamını, hayata bakışını" hiç anlamadığı gibi anlama isteği de taşımamaktadır. Birçok "nazik" konuda olduğu gibi burada da "resmi bilgilerimiz"in güvenilirliğinden hiç şüphe edilmemiş yüzbinlerce insanın bir biçimde içinde olduğu koca bir dünya en ufak bir merak uyandırmamıştır. Bir toplumun önemli bir kesimi karşılaştığı -ve hazetmediği- meseleleri "anlamamak" yolunda bu derece ısrarlı olursa o toplumda "hep birlikte" ne yapılabilir? Turgut, bu vahim durumu şöyle değerlendiriyor: "Burada mesele her denilene inanmak veya kabul etmek değil. Mesele anlamaya çalışmak, anlayarak diyaloğa girmek ve belki de bir şeyler öğrenmek konuştuğunuz insanlarla. Ancak son olay yine gösterdi ki bunu yapmaya niyetli değil insanlar ve hep aynı standart tepkiyi, her durumda vererek mutlu olabiliyorlar." Yazar çok haklı; "standart tepkiler" ve "standart mutluluklar" ülkesi değil mi Türkiye?

Turgut'un yetişkin bir toplum olmamızın şartı olarak gösterdiği "anlayarak diyaloğa girmek" süreci tabii ki meselenin en zor yanı, hatta belki de tamamı. Herşeyden önce sizin gibi olmayanı anlaşılmaya değer bulacaksınız; herşeyden önce "Kimi sevsem benim" (!) ruh halinden sıyrılıp birşeyleri "merak" edeceksiniz. "Diyaloğa girmek"ten önce geçilmesi gereken o kadar çok devre var ki hâlâ... Kendin gibi olmayanı önce kendinde asimile etmeyi mi deneyeceksin; sonra belki kendini kendin gibi olmayanda eritme devresini sağ sağlim atlamaya girişeceksin; ve nihayet kendin gibi olmayanla kurulabilecek en uygun ve verimli merhaleye, yani onunla "diyaloğa girmeye" ulaşacaksın... Kısa bir hayat için bunca emeğe ne gerek var!

Turgut, "Bilen insan korkmaz" başlıklı yazısında, Türkiye dışında "kendi diniyle bu kadar kavgalı" başka toplum olmadığını hatırlattıktan sonra, ülkede "dinciler" diye sürdürülen söylemi gözden geçiriyor: "Dinciler diye bir söylem var. Bunların kim olduğu, 'dinciler' kategorisinin kimleri, hangi davranış biçimlerini kapsadığı da belirsiz aslında. O kategoride olduğu söylenen insanların gerçekte nasıl yaşadıklarını, hayata nasıl baktıklarını, nasıl tavırlar aldıklarını, Türkiye için, kendi çocukları için nasıl bir gelecek özlediklerini kesinlikle bilmiyoruz. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyler de başkalarının tanımı aslında, onların kendi tanımı değil. İşin garibi, bunu öğrenmek için bir gayret de ortada yok; çünkü bu gayreti göstermeye başladığınız anda karşınıza bir dizi, bilinen ve her durumda tekrarlanan kavramlarla oluşturulmuş olan resmi söylem dikiliveriyor."

Evet, her yerde, her gayretin önüne "her durumda tekrarlanan kavramlarla" çıkan "resmi söylemler"... Gençlerin hemen her tartışmada ceplerinde bulunan gazetelerin ("Dinci basından seçmeler" türü onlarca örnekte olduğu gibi) yazıişlerinde bir kenarda hazır bekletilen "resmi söylemler"... Pekiyi artık "gülünçlük" sınırını da aşıp giderek can sıkıcı hale gelen bu söylemler insanlara hâlâ inandırıcı geliyor mu? İnsanların dün, bugün ve geleceğe ilişkin sorularına cevap verebiliyor mu? Turgut'a göre "resmi söylemler" gününü çoktan doldurmuştur: "Bir zamanlar resmi söylemler insanlara yetiyordu. Bunun dışına çıkma talebi yoktu toplumda. Bu tür istek gösterenler de fiilen veya tehdit yoluyla kaba kuvvetle doğru yola sokuluyorlardı. Şimdi artık bu mümkün değil. Bunu görmek gerekiyor. Şu bilinmeli ki, bugün resmi söylemler artık kimseyi tatmin etmiyor. Bir anlamda resmi söylemler, sadece toplumun en cahil kesimlerine hitap eder hale geldi. Her konuda sadece içgüdüleriyle tepki vermeyi yeterli bulan insanlar dışında kimse, gerek tarihimiz gerek dinimiz konusunda sürekli tekrarlanan bazı laflardan artık tatmin olmuyor. İçgüdüleriyle yaşayan, cahil insanlar dışında kalanlar doğru bilgiye ulaşmak, öğrenmek, anlamak istiyorlar."

Yarın da bu konuya devam... Çare "melezleşme" mi?

Hürriyet genel yayın yönetmeni yazıyı nasıl anladı? Başka neler söylenebilir?


19.ŞUBAT.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Kürşad Bumin

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...