YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Onlar da lâik, ama...

Geçen gün İngiliz büyükelçiliğinde verilen dar kapsamlı bir öğle yemeğine katıldım. Yemek, on yıl kadar önce Ankara'da müsteşar olarak görev yapmış, şimdi İngiliz dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı koltuğunda oturan Peter Westmacott'un bazı görüşmeler yapmak üzere ülkemize gelişi vesilesiyle veriliyordu. Masabaşı sohbetinin en çok "Irak'ın geleceği ve Türkiye'nin Irak ile ilişkileri" üzerinde yoğunlaşması dikkatimi çekti; sebebi anlamak için dokuz saat bekleyecektim...

Bir grup meslektaşla elçilik bahçesinden geçerken, yukarda bir yerleri işaret eden 'Church' tabelâsını gösterdim. İngiltere Büyükelçiliğinin bahçesinde 'kilise' bulunuyor. Bir meslektaş, "Normal" dedi ve ekledi: "Kraliçe aynı zamanda Anglikan Kilisesi'nin de başı, unutma..." Kilisenin başının devlet başkanı olduğu, büyükelçiliği bahçesinde kilise bulunan 'lâikliği tartışmasız' bir ülke İngiltere...

Geçen hafta (9 Şubat 2001), New York Times gazetesinde, "Muslims Make Gains at U.S. Universities" (Müslümanlar, ABD üniversitelerinde hak elde ediyorlar) başlığıyla bir haber çıktı. Ülkemizin ilahiyat fakültelerinde, gençler, "Başımızı örtmek en doğal hakkımız" dedikleri için mağdur olurken, lâikliği tartışılmaz bir ülke olan ve 'fundamentalizm' (irtica) denildiğinde tüyleri diken diken olan insanların yaşadığı Amerika'da, müslüman öğrencilerin sahip oldukları hakları öğrenmek insan üzerinde soğuk duş etkisi yapıyor...

Wayne/New Jersey'den müslüman bir Amerikan ailesinin kızı Sarah İbrahim, ülkenin en itibarlı teknik üniversitesi MIT'ye kaydolup öğrenci yurduna adım attığında, ailesine gönderdiği ilk mesaj "Beni buradan alın" olmuş. Odasını paylaştığı diğer iki kızın erkek arkadaşları her an içeri girip çıkıyorlarmış. NYT, "Kendi ailesi dışında erkeklerle beraberken başını örten Sarah, 'Eyvah, ben sürekli başörtüsüyle oturmak zorunda kalacağım' üzüntüsüne kapılıp o mesajı gönderdi" diye yazıyor.

Şimdi ise durum epey farklı. Sadece kızların kaldığı bir yurtta kimseyle paylaşmadığı bir odası varmış Sarah İbrahim'in ve katındaki diğer sekiz kızın erkek arkadaşları geldiklerinde kapıyı çalıyorlarmış; tuvaletlerine erkek girmesi de yasakmış... Kimya mühendisliği öğrenimi gören genç kız, "Dini sebepleri ileri sürdüğünde insanlar hemen saygı gösteriyorlar" demiş muhabire...

Muhabir Jared Leeds'in araştırmasına göre, üniversiteler müslüman öğrencileri için mescit yeri ayırıyormuş; "Kiminde bodrum katında bir yer veya MIT'de olduğu gibi özel bir oda. MIT'de rahatça abdest alınabilecek ortam da sağlanmış" diye yazıyor.

"Bunlar da nereden çıktı?" demeden, Amerikan sistemi, durumu araştırmış. İşte bulguları: Üniversitelerde eskiden görülmeyen sıklıktaki müslüman öğrenci manzaraları, şu anda sayıları en az altı milyona ulaşan göçmen müslümanların çocuklarının yüksek öğretim çağına erişmesinden... 1990'da yüksek öğretime kaydolan öğrencilerinden sadece 0.4'ü kendilerini 'müslüman' olarak tanımlarken, bu oran, geçen yıl 0.9'a çıkmış (Aynı dönemde, yahudi öğrencilerin oranı yüzde 5.4'ten 2.8'e düşmüş).

Bir Batı ülkesinde 'farklı' olmak elbette kolay değil. Nitekim, NYT muhabiri, kayıtlara geçmiş bağnazlık örnekleri de sıralıyor haberinde. Üniversitelerden birinde, bir görevli, kütüphanede seccadesini yere sererek çıplak ayakla namaz kılan bir gencin ayakkabılarının içine tutkal sürmüş sözgelimi. Ortadoğu ile ilgili posterlerin yırtıldığı sıkça görülüyormuş. Bir profesör, dersinde, müslümanlardan 'terörist' diye söz etmiş… Ancak, bu tür örnekler hem sınırlı, hem de yetkililerin dikkatine getirildiğinde derhal üzerine gidiliyor.

Başını açmadan okumak isteyen müslüman kızlara, "Senin başındaki siyasal sembol" denmiyor lâik bir ülkede; Sarah İbrahim örneğinde görüldüğü gibi, "Ben bunu dini inançlarım sebebiyle yapıyorum" dediğiniz ve bu dediğinizi kanıtladığınızda, size 'imtiyaz' denebilecek imkânlar da sağlıyor sistem. Lâik sistem, birarada yaşamanın ön şartının 'birbirini anlamak' ve 'hoşgörü' olduğunun bilincinde…

Sonuç başarılı da. Örneği yine NYT haberinde okuyoruz: Hannover/New Hampshire'daki Dartmouth Üniversitesi'nde, müslüman ve yahudi öğrenciler için, ülkede ilk kez, ortak bir yemekhane açılıyor. Müslüman öğrencilere 'helâl', yahudi öğrencilere de 'kaşer' yemek sunmak üzere… Müslüman öğrenciler cuma namazından çıkarken, mescidin biraz ilerisinde, yahudi gençler de, 'şabat' hazırlığı yapmaktaymışlar.

Dartmouth'taki yahudi gençler derneği başkanı Jason Spitalnic, "Gözlerimi kapatıp dua ettiğimde, biraz ötemdeki Yusuf'un hangi duayı tekrarladığını dert etmem" demiş, okulun İslâm örgütü başkanı Yusuf Haque'ı kast ederek… İki örgüt, Ortadoğu barışı için ortak eylemler yapmış. Üniversite de, uyumlu eğitime katkısı olacağı düşüncesiyle, ortak yemekhane için 300 bin dolar ayırmış… Ahçılar, yahudiler için etle sütü karıştırmayan, müslümanlar için de alkolsüz yemekler hazırlayacakmış... Domuz iki dinde de yasak zaten. Muhabir, haberini, erguvan-beyazlı bir başörtüsü taktığını belirttiği Sarah İbrahim'in şu sözleriyle bitiriyor: "Farklı olmak bir kültür sorunu; burada, herkesin yaptığını yapmadığında daha 'cool' kabul edilirsin…"

Ah, bunu bir de ilahiyat fakültelerinde bile başörtüsü yasağı uygulayan bizimkilere anlatabilsek!


19.ŞUBAT.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...