YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Amerikan hegemonyası... Nereye kadar?

ABD, yalnızca kuzenleri İngilizleri arkasına alarak da olsa Irak'ı yeniden bombaladı. Yeni ABD Başkanı Bush, "bombalamanın, rutin olduğunu" söylüyor. Ama gerek Amerikan basınındaki yorumcular, gerekse ABD'nin müttefiki olan Batılı ülkelerin diplomatları, son bombalamanın "rutin bir bombalama olmadığı" kanısındalar.

Bombalamanın rutin olup olmadığı tartışması, bombalamanın zamanlaması ve amaçlarına bakılınca biraz "tali"; dolayısıyla "biçimsel" bir tartışma. Asıl önemli olan, tartışmanın "içerik" ve "içeriğe yüklenen anlam"lara kaydırılmasının zorunluluğudur.

Bombalamanın zamanlaması ile amaçları arasında yakın bir ilişki var. Kaldı ki, hiçbir amacınıza belli bir zamanlama yapmaksızın ulaşamazsınız zaten.

Zamanlama tablo'sunda yer alan görüntüler ilginç: İlk görüntü, gelecek hafta devreye girecek: ABD'nin yeni "melez" (zenci değil, melez) Dışişleri Bakanı Colin Powell, bu hafta Ortadoğu'yu ziyaret edecek: Programında Suudi Arabistan ve Mısır var; ama buna başka ülkeler de ilave edilebilir sonradan. Powell, bölgedeki ve dünyadaki gücünü, etkinliğini iyice pekiştiren bir ABD Dışişleri Bakanı olarak bölgeye gitmekten elbette ki mutluluk duyacak.

Zamanlama tablosundaki diğer fotoğrafta, son haftalarda Türkiye'nin Irak ve Suriye başta olmak üzere Balkan ülkeleri, İran, Sudan, Mısır, Pakistan ve Filistin'le kurduğu yeni ilişkiler var: Türkiye, bu ilişkilerle, dış politika haritasına, uzun bir süredir ihmal ettiği bölge ülkelerini de almak istediğini göstermek istiyor/du: ABD ve AB'nin türlü baskı ve talepleri karşısında bir anda köşeye sıkıştığını hisseden Türkiye, rasyonel bir dış politika manevrası yaparak, dış politikada potansiyel olarak zaten varolan diğer seçeneklerini devreye sokabileceğini göstermeye çalışıyor/du: Bu arada Amerikan yönetiminin iyice "cılkı çıkan" Irak'a uyguladığı ambargoyu yarabileceğini göstermişti. Belki de daha da önemlisi, Türkiye, son haftalarda "mekik diplomasisi"ni andırır bir şekilde gerçekleştirdiği "hariciye atağı"yla, ABD'den bütünüyle bağımsız olmasa bile, kendi çıkarlarını ve önceliklerini öne çıkararak gözle görünür bir inisiyatif kullanabileceğini kanıtlamaya çalışıyordu.

İşte ABD'nin, uluslararası yasaları da hiçe sayarak Irak'ı bombalaması, Türkiye'nin dış politikada inisiyatif geliştirme atağını boşa çıkarmayı amaçlıyor olabilir.

Zamanlama politikasındaki diğer fotoğraf da biraz ilginç: Son bir iki yıl içinde İsrail, sadece Ortadoğu'da değil, Kafkaslar ve Orta Asya'da da ABD'nin çıkarlarını "zedeleyecek" bir enerji ve dış politika diplomasisi atağı içine girmişti. Bu durum, Amerikan yönetimini kaygılandırıyordu. ABD'nin "Ortadoğu barış süreci" projesi ile Ortadoğu'da kurmak istediği, öncelikli olarak Amerikan çıkarlarını korumaya ve pekiştirmeye yarayan ve İsrail'in hareket alnını daralttığı hissedilen statüko'nun, "Lübnan Kasabı" Sharon'un İsrail'de işbaşına gelmesiyle birlikte tehlikeye düşeceğinden korkuyordu. Onun için ABD, Irak'ı bombalayarak İsrail'e de "ayağını denk al; inşa etmeye çalıştığım/ız statükoyu bozmaya kalkışma ve Kafkaslarda ve Orta Asya'da da fazla dolaşma" demek istedi.

Önümüzdeki yıllarda ABD ile İsrail arasındaki gerilim, ikisinin de izlediği, "güçlü olan'ın hakim olduğu" (survival of the fittest) ilkesine dayanan "darwinist politikalar" nedeniyle artacak ve sonuçta 10-15 yıl içinde ABD'nin de, İsrail'in de bölgedeki etkinliği (kaçınılmaz olarak gösterilecek tepkiler nedeniyle) azalacak. Bekleyelim ve görelim..

Zamanlama politikasındaki son fotoğraf, hepsinden de önemli görüntüler içeriyor: Amerika, izlediği "darwinist politikalar"ın ürünü olan son Irak "saldırı"sı ile "dünyanın tek patronu benim" demek istedi, bir kez daha.

ABD'yi biz, artık "kafasına estiği yeri vuran kovboy" imgesi ile tanımıyoruz. Biz ABD'yi daha çok, "insan haklarının, özgürlüklerin, Amerikan rüyasının ve demokrasinin beşiği" olan bir ülke olarak tanıyoruz. (Buna bir de "zavallı" Fazilet milletvekillerinin "gerçek laikliğin beşiği de Amerika" masalıyla nasıl avundukları notunu da eklemek gerekiyor, tabii ki!)

Yalnız burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu: ABD, sadece "insan haklarının, özgürlüklerin, Amerikan rüyasının, demokrasinin (ve gerçek laikliğin) beşiği" değil; aynı zamanda "bu evrensel değerlerin" bayraktarlığını yapan bir ülke de.

Peki siz, "kafasına estiği yeri vuran kovboy" imgesi ABD ile, sözümona "insan haklarının, özgürlüklerin, demokrasinin (ve gerçek laikliğin) bayraktarlığını yapan" ABD arasında bir alaka kurmak istemeyenlerden misiniz?

Burada bir tutarlılık, dolayısıyla bir alaka değil; tastamam bir tutarsızlık, bir "kelalaka" aramaktan başka seçeneğimiz yok. O halde, söylenebilecek tek şey kalıyor geriye: Amerikan hegemonyası, izlediği son derece tutarsız ve de vahşi ama baştan çıkarıcı (nasıl oluyorsa oluyor işte!) "darwinist politikalar"la nihai sonunu hazırlıyor. Bekleyin, göreceksiniz... Tabii sadece beklemeniz yetmiyor; daha adil, daha insancıl, daha barışçıl bir dünya kurmak için bir şeyler yapmanız gerekiyor... Zaten darwinist politikalar, bütün insanlığı, kendi rolünü oynamaya zorluyor ve daha da zorlayacak... O halde biraz daha zamana ihtiyaç var...


19.ŞUBAT.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...