T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Vural Savaş'ın bakışıyla...

Emekli Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, 28 Kasım 2001 tarihli Hürriyet'te, Emin Çölaşan'ın sütununda bir açıklaması çıktı. Mektup, ''Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, Türk mahkemelerinde yargılamanın yenilenmesi (iade-i muhakeme) nedeni sayılması"na ilişkin bir tasarının hazırlandığı ihtimali üzerine yazılmış. Vural Savaş, buna "Bu girişim Türkiye Cumhuriyeti'ne yapılmış en büyük kötülük olur" diyerek karşı çıkıyor ve şayet bu gerçekleşirse Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanabileceğini ve beraat edebileceğini iddia ediyor.

Vural Savaş'ın bu noktaya gelirken yola çıktığı gerekçe "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aslında alışılmış anlamda bir mahkeme değil, siyasi bir heyet olduğu" görüşüne dayanıyor. Emekli Başsavcı'nın bu görüşlerini buraya aynen almak istiyorum:

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aslında alışılmış anlamda bir mahkeme değil, bir siyasi heyettir. Böyle olduğu hem oluşumuna ve hem de verdiği kararlara bakarak kolaylıkla anlaşılabilir.

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne üye verecek her devletin hükümetleri üç aday belirlemekte, Avrupa Parlamentosu da bu üç adaydan birini adı geçen mahkemeye ''hakim (?)'' sıfatıyla seçmektedir.

"Elbette ki her hükümet, kendi ulusal çıkarlarını ve politikalarını en iyi koruyacağına ve uygulayacağına inandığı kişileri buraya önermektedir. Önerilen kişilerin çoğu, hayatında hâkim ve savcılık yapmamış, hatta bazıları hukukçu bile olmayan kişilerdir. Nitekim bizim şimdiki yargıcımız Rıza Türümen, emekli bir büyükelçidir.

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hakkında yapılan bütün araştırmalar, hiçbir hâkimin, kendi ülkesinin ulusal çıkarları ve hükümetlerinin ulusal politikaları aleyhine oy kullanmadığını göstermektedir.

''Kıbrıs'', ''Ege'' ve ''Güneydoğu'' sorunlarına ilişkin olarak bizim dışımızdaki tüm ülkelerin ulusal politikaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin aleyhinde. Ayrıca bu politikalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına da aynen yansıyor.

"Geçen yıl Yargıtay'da verdiği bir konferansta, deneyimli diplomat Kamuran İnan'a 'Kıbrıs, Ege ve Güneydoğu sorunlarımıza ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden lehimize bir karar çıkma olanağı var mı?' diye sordum. Cevabı 'Kesinlikle hayır' oldu.''

Şüphesiz bu değerlendirmeler ilginç.

Ama ben buradan yola çıkarak başka bir meseleye temas etmek istiyorum. Şu soru önemlidir, diye düşünüyoruum:

-Eğer sayın Başsavcı'nın bu değerlendirmeleri doğruysa, o zaman aynı Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin, gerek RP'nin kapatılması, gerekse başörtüsü, gerekse, TSK'dan re'sen ihraçlar konusunda Türkiye'deki uygulamayı onaylar biçimde verdiği kararlar da, yargı hüviyetinden ziyade "siyasi nitelikli"dir. Ve eğer Türkiye açısından bazı kararlar tartışmaya açıksa, başörtüsü vs. ile ilgili "yasağı koruyan" kararlar da tartışmaya açıktır.

Bu tesbit neden önemlidir: Çünkü Türkiye'de başörtüsü yasağından ve bu yasağa uymayanların eğitim özgürlüğünün ellerinden alınabileceğinden yana olanlar da, RP'nin kapatılmasını siyasî özgürlüklerin kısıtlanabileceği düşüncesine dayandıranlar da AİHM'nin bu yaklaşımı onaylayan tavrını gerekçe olarak gösteriyor ve "Bakın Avrupa İnsan hakları Mahkemesi de özgürlüklerin kısıtlanabileceğini onayladı" diyorlar. AİHM kararları, Türkiye'de yasakların gerekçesi oluyor.

Bunu bu sütunda sık sık dile getirdim. "Eğer AİHM'nin başörtüsü kararı doğru ise, yarın Kıbrıs'la ilgili kararına itiraz etme hakkınız olmaz" dedim. Vural Savaş ve onun gibi başörtüsü yasağından yana olanlar, AİHM'nin Kıbrıs, Abdullah Öcalan vs konusundaki kararlarını tartışmaya değer, siyasi nitelikli hatta Türkiye aleyhtarı bulurken bizim başörtüsü ile ilgili kararı tartışmaya değer bulmamızı nasıl yadırgayabilir?

Gayet açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz ki AİHM'nin gerek RP, gerekse başörtüsü ile ilgili kararları siyasî, yani siyasetin etkili olduğu kararlardır. Buradaki siyaseti de Ankara'nın tavrı üretmiştir. Ankara siyaseti ile AİHM siyasetinin, bir çok konuda çelişmesine rağmen bu konuda ortak noktada buluşmasına da Avrupa'nın İslâmî konulara biraz genetik karşıt duygularla, biraz ön yargılı, biraz ambargolu, biraz da cahilane bakması sebep olmuş olabilir. Türkiye Kıbrıs, Ege, Güneydoğu konularında AİHM ile çelişiyor. Türk halkının eğilimlerinin aksine, başörtüsü konusunda AİHM ile "siyasî" uyumunun ülke hayrına olup olmadığını da zaman gösterecek.

Burada şu soru her zaman sorulabilir:

-AİHM'nin siyasî karar verebileceği belli iken başörtüsü için neden oraya başvurulur?

Bunun cevabı da bellidir:

-Çünkü denize düşen yılana sarılır. Keşke bu ülkede hiç kimse temel insan hakları konusunda denize düşme duygusuna kapılmasa...


30 Kasım 2001
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED