T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R A M A Z A N
İki Ramazan arasında

Yapılan sosyal araştırmalar bu yıl (2000 Ramazanı) oruç tutanların, tutabileceklerin yüzde seksenine yaklaştığını göstermektedir. Bu, dünyada eşine az rastlanacak bir "toplumsal dini davranış, dine yöneliş" örneğidir. Din sosyolojisi ve psikolojisi ile meşgul olanlar bu vakıanın sebep ve sonuçları üzerinde durmalıdırlar. Siyasiler ile eğitimciler de din ile ilişkisi bu denli samimi ve yoğun olan bir toplum için nasıl bir kültür ve eğitim politikası uygulamak gerektiği, bugüne kadar yapılanların doğruları ve yanlışları üzerine eğilmelidirler. Allah, Kur'an'ı ve dolayısıyla İslam'ı koruyacağını vaad ediyor. On beş asırdır süregelen bunca yıkıcı ve bozucu faaliyete rağmen İslam, kitaptaki saflık ve sahihliği ile dimdik ayakta, öğreniliyor ve yaşanıyor.

İbadetler kullar içindir, Allah'ın ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Bir kutsi hadisde de ifade edildiği gibi bütün insanlar kâfir olsa bu Allah'ın büyüklüğüne zarar vermez, tamamı mümin ve itâatkâr olsalar bu da, O'nun büyüklüğüne bir şey katamaz. İbadetler beşerin, ilâhî plana uygun insan haline gelebilmesi için vasıtalar, vesileler olarak buyurulmuştur. Bedenin ve ruhun (zihin ve şuurun) iştirakiyle yapılan ibadetler insanı Allah'a yaklaştırmakta, bu yakınlıktan farklı bilgiler, inanç ve ahlak elde edilmektedir.

Ramazan'dan Ramazan'a oruç tutan, namaz kılan insanlarımızı âdeta paylayan, "Devamlı olmadıkça bu ibadetlerin faydası yok diyen" sözde din öğreticilerine katılmıyorum. Ömründe bir oruç tutan, bir namaz kılan insan bile bunu da yapmayan diğerlerine göre güzel bir şey yapmıştır. Ancak matlup olan ibadetin dengeli, düzenli, devamlı yapılmasıdır. Biyolojik olarak nasıl bedenimiz dengeli ve yeterli beslenmeye muhtaç ise manevi olarak ruhumuz da dengeli ve yeterli ibadete muhtaçtır. Düzensiz ibadet edenler, alaca bînamazlar sık sık perhizi bozan, bir gün spor yapıp beş gün bırakan, bulunca çok yiyip bulamayınca az yiyen insanlara benzerler. Allah Teâla ibadetleri, farzından nafilesine öyle düzenlemiştir ki, bunu programı aksatmadan yerine getirenlerin sonuç almaması imkansızdır.

İçinde yaşadığımız hareketli, gürültülü, maddî âlemi kadar manevî ve ahlaki âlemi de kirlenmiş dünyada ferdin, tek başına, yalnızca ferdi irade ve imanından güç alarak kulluk çizgisinden sapmaması veya kulluk vazifelerini aksatmaması âdeta imkansız hale gelmiştir. Bu konuda fertlerin diğerleriyle bir araya gelerek, birliktelikler, küçük cemaatler (dostluk, dayanışma, hayatı paylaşma grupları) oluşturarak yardımlaşmaları gerekiyor. Hz. Peygamber'in (s.a.v) cemaat üzerinde o kadar ısrar etmesini yalnızca "yirmi yedi kat sevap almaya yönelik bir tavsiye" olarak algılamak yanlıştır; o tavsiyenin sebebi, aynı zamanda sosyal olan dini yaşayabilmek için cemaatleşmenin zorunlu olmasıdır.


30 Kasım 2001
Cuma
 
PROF. DR.
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED