T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Fazilet'ten sonra ne olacak?

Bugünlerde en çok Fazilet Partisi (FP) kapatıldıktan sonra bağımsızlaşan milletvekillerinin nasıl bir strateji izleyecekleri, hareketin şimdiye kadar nispeten koruyabildiği "birlik ve bütünlüğü" koruyup koruyamayacağı gibi sorulara muhatap oluyorum.

Bu sorulara tatminkar cevap vermenin zorluğu ortadadır.

Bu konuda ilgili çevrelerde gözlemlenen temel eğilimler bize bazı ip uçları verebilir.

Öncelikle bir şeye dikkat çekmem gerekiyor. Bir hareketin olması gereken şekli ile olabilecek şekli arasında her zaman bir farklılık vardır. Bu bakımdan Türkiye'nin özgün şartları dikkate alınarak nelerin oldurulabileceği asla unutulmamalıdır. Hangi hareket olursa olsun eleştiriler yapılırken bu gerçek asla unutulmamalıdır.

Tecrübelerin önemi büyüktür...

Diğer bir husus FP hareketinin oturduğu çizginin otuz yıl içerisinde geldiği nokta ve bu zaman içerisindeki olup bitenlerin bir şey olmamış gibi görmezlikten gelinmesi mümkün değildir. Otuz yıl içinde Türkiye değiştiği gibi bu camia da büyük bir değişim geçirmiştir. Bu değişimi dikkate almayan bir yeni oluşum asla sağlıklı zemine oturamaz.

Bu hareketin kurmay heyetinin ciddi bir değerlendirme, eleştirme ve hareketi yeniden formüle etme çabası içerisinde olmaları gerekir. Yaşanan bunca tecrübelerin önemi büyüktür. Çok basit bir örnek vermek gerekirse bu harekette çok büyük emeği olduğu asla tartışılmayacak olan Sayın Erbakan'ın otuz yıl önceki gibi bugün de Milli Gazete'nin satış rakamlarını arttırmak için heyecanlı kitleyle sözleşme geleneğini sürdürmesinin ne gibi yararı olduğunun sorulması gerekmez mi? Otuz yıldır yapılan bunca ahitleşmeler hangi olumlu sonuç doğurmuştur? Bunca ahde rağmen neden hala Milli Gazete'nin tirajı belli bir marj içerisinde çakılıp kalmaktadır?

Bu sorularımdan asla Milli Gazete'ye yönelik bir sonuç çıkarılmasın. Sadece otuz yıldır sürdürülen bir davranışın ve stratejinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacına işaret etmek istiyorum.

Yine bu çerçevede bir şey olmamış gibi yeni partinin FP kurmaylarınca organize edilecekleri, Sayın Kutan'ın liderliğinde devam edileceği tezleri ağırlık kazanmaktadır. Muhtemelen bunda Kutan'ın yumuşak kişiliğinin, uzlaşmacı tavrının önemi büyüktür. Ama unutulmamalı ki bu dönemde FP içerisinde ciddi bir bölünme yaşanmış, nerede ise partinin yarısı yönetimden dışlanmış, delegelerin yarısının oyunu alan bir grup parti yönetiminde temsil edilmemiştir. Başlı başına bu gelişme bile gelecekteki oluşumlar için önemli bir tecrübe oluşturabilirdi. Ama anlaşılıyor ki bunun bile doğru dürüst bir değerlendirilmesi yapılmamaktadır.

Verili şartları dikkate almayan bir hareketin başarı şansı olamaz...

Bu camiada giderek keskinleşen gelenekçi yenilikçi çizgisi, iki farklı hareketin doğmasına zemin oluşturacak gözüküyor. Burada her iki grup temsilcilerinin irrasyonel ve olabilecek olanları dikkate almayan tutumlarının asla yarar getirmeyeceğini söylemek gerekir. Mesela yenilikçi grubun doğal liderliği pozisyonundaki Tayyip Erdoğan'ın bu hareketi kendi doğal tabanından uzaklaştırmak istemesi ve bu tabanla ilgisinin bulunmadığını zaman zaman söylemesi asla rasyonel bir tutum değildir. Eleştirileri ne kadar haklı olursa olsun bu gelenek içerisinde "fitne" gibi bir damga ile damgalanmak asla kendisine yarar getirmeyecektir. Kendi doğal zemininden kopmuş bir hareketin diğer gruplar tarafından ciddiye alınacağını beklemek de aşırı iyimserliktir. Bu konuda Türk siyaset geleneğinin temel dönüm noktalarına yeniden bakılmalıdır.

Herhalde bu noktada en rasyonel davranış bu camianın tüm renklerini içine alacak yeni bir yapılanmanın zeminini oluşturmakta yatmaktadır. FP 'nin son genel kurultayında yapılan hatadan ders çıkararak farklı eğilimleri meşru gören, bunların temsilcilerinin yönetimde temsil edildikleri, kuşatıcı ve gelişmelerden hareketle yeniden formüle edilmiş bir şemsiye altında toplanmak olmalıdır. Bunun gerçekleştirilmesinin kolay olmadığını biliyoruz. Ama bununu başarılması bir zorunluluktur.

Bir de şu unutulmamalı; Türkiye'nin yüz yüze bulunduğu sorunların asla herhangi bir partinin gücü ve çalışmalarıyla aşılması imkanı yoktur. Türkiye'nin sorunu partilerden çok siyaset kurumunun alanının iyice daraltılmış olmasındadır. Bunu aşmak temsile soyunmuş tüm partilerin ortak bir zemin ve program üzerinde ittifak etmeleri ve birlikte hareket etmeleriyle ancak mümkün olacaktır. Bunun farkında olmayan partilere yeni bir partinin katılması o kadar da önemli bir gelişme olmayacaktır.


5 Temmuz 2001
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED