T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyaset ustaları, dut yemiş bülbül oldu

Nasreddin Hoca ve ailesi yaşasalardı, mutlaka bugün Türkiye'de iktidar olurlardı..

Uzun hikayedir ama, sadece sonunu hatırlatalım..

Hoca'nın karısı, yoğurt alırken, satıcıyı aldatmak için, terazinin kefesine belli etmeden, altın ağırlıklar koymuş.. Birkaç gram fazla yoğurt almış, aynı ağırlıktaki altın karşılığında..

Akşam eve gelen Hoca'ya, marifetini anlatmış.. Hoca da keyiflenmiş..

- Sen içeriden, ben dışarıdan, evimizi gül gibi idare ediyoruz, demiş..

Bunlar da böyle işte..

İMF'ye bir takım sözler verip, altına imzalarını atmışlar.. İşin uygulanmasını da "Bahtsız" Kemal Derviş'e yüklemişler..

Karşılığında da, İMF, yapılan reformlara bağlı olarak, milyarlarca dolar dış kaynak vermeyi taahüt etmiş..

Ama dış kaynak için ön-şartlar belli..

Ekonomi rasyonalize edilecek.. İdare şeffaflaşacak.. Partizan pasta paylaşımı bitecek.. İflas edenler kurtarılmayacak..

Bu şartların somut göstergeleri de, kamu bankalarının özelleştirilmesi, TELEKOM'un partizan paylaşım alanından çıkartılması, ihale yasasının değişmesi, temizliğin yapılması, v.b..

Bunları her vesile ile, Amerikan Yönetimi sözcüleri de, İMF ve Dünya Bankası yetkilileri de tekrarlıyor..

Ayrıca, hem Amerika'nın, hem Avrupa'nın, Türkiye'yi aralarında "eşit bir ortak" görmek için koştukları, geniş içerikli bir ön-şart daha var!.

- Türkiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasi olmalı!.

Aslında, Amerika da, Avrupa da, İMF de, Dünya Bankası da hiç olmasa ve Türkiye, dünyadaki tek ülke olsa bile, bu şartları kendi-kendine zorlaması gerekmez mi?

Ama gelin görün ki, bizim iktidar koalisyonunu oluşturanlar, genlerindeki Nasreddin Hoca'dan kalma bilgileri silemiyorlar..

Dış kaynağın ilk taksidini alır almaz, efelenmeye başladılar..

- Kemal Derviş ajan mı?

- Telekom, milli haysiyetimizin bir parçasıdır!.

- Bize kimse karışamaz..

Mesut Yılmaz falan daha ileri gitti..

- Kemal Derviş teknokrattır.. Bakan olsa bile, siyasete karışamaz.. Biz aramızda, siyasi dengeleri kurarız, falan dedi..

Daha önce de, Tantan'ı görevden alıp, jandarma ve savcılarla kavga ederken de, siyaseti koruduğunu söylemişti ya..

Onun gibi bir şeyler söyledi, Derviş'in yetki alanı konusunda..

Peki sonuç ne?

İMF de, Dünya Bankası da, dış kaynak dilimlerini dondurdular.. Piyasa panikte.. Ekonomi, yeni bir kriz ihtimalinin ürkekliği içinde..

Hepsi, içlerinden söylene söylene, Ecevit'in Washington'daki Derviş'le yapacağı telefon konuşmasından çıkacak müjdeli haberleri bekliyor..

Mesut Yılmaz ve benzerleri, kendilerinin "siyasetçi", Kemal Derviş'in de "sorumsuz teknisyen" olduğu yolundaki açıklamalarını, yutmuş durumdalar..

Bu duruma, 65 milyon Türk, gülerek mi, yoksa ağlayarak mı bakacağını kestiremez şekilde, şaşkın bekliyor..

Bu arada, Borsa kapandıktan ve piyasalar tatile girdikten sonra, Ecevit'in kulağını incelettirmek için Başkent Hastanesi'ne gitmesi yönetimin alışılmış ritüeli oldu..

Yetmezmiş gibi, bu arada, bir de "Ana Muhalefet Partisi" kapatıldı..

Ona da hiç aldırmıyor, geride kalan "sözde" partiler..

Ve sanki, bütün bu olup bitenler, "dışarı"da hiç izlenmiyor.. Türkiye'deki yabancı temsilciler, olup bitenleri hergün özetleyip, başkentlerine göndermiyor..

Hani Nasreddin Hoca, eşeğinin yemini yavaş yavaş azaltıp, sonunda kesmiş.. Eşek açlıktan ölünce de "Tam açlığa alışacaktı, dayanamadı öldü" demiş..

Bunlar da bizi kendilerine alıştırırken, sonunda yok edecekler galiba..

ŞAKA

TELEKOM DEVLETİ!.

İMF'nin ve Dünya Bankası'nın TELEKOM konusundaki baskılarına dayanamazdım.. Ben olsam, TELEKOM'un bağımsızlığını ilan ederdim..

TELEKOM'un Cumhurbaşkanlığına Enis Öksüz'ü getirirdim..

Kimse bu yeni devleti tanımasa bile, ben tanırdım..

"Ana-KİT"in, "yavru-KİT"e bağlılığını, hep vurgulardım..

MİLLİYET BİLE

Herkes "tabloid" olmaya hevesli!..

Gazetelerin yazıişlerinde çalışanlar, acaba evli çiftlerin birbirlerinden ayrılması için neden çaba gösterir?

Dünkü Milliyet, bu çabayı daha da ileri götürüp, "Hülya Avşar-Kaya Çilingiroğlu"nun birbirlerinden kopmaları için, "kendince" araştırıcı gazetecilik yapmış..

Yok efendim Çilingiroğlu, yurt-dışı seyahatinde başka yere gittiğini söylemiş ama, aslında bir başka yerde bir mankenle buluşmuş..

Ne kadar ayıp değil mi?

Milyonlarca dolar sermaye, makinalar, kağıtlar, binlerce çalışan ve gelenekleri olan, itibarlı bir gazetenin manşetinin bir bölümü, bu "önemli haber"e ayrılmış..

Seçkin ve ağırlıklı bir gazetenin, "tabloid" olmaya böylesine heveslenmesi, insanı şaşırtıyor.. Gerçekten bir "marka" olan Milliyet'i, hem fiyat, hem de kalite olarak ucuzlatmak, hangi anlayışa sığar?

"Sabah"ın manşetindeki "İbrahim Tatlıses-Derya Tuna-Asena" üçlüsü ile ilgili haber, bizi pek şaşırtmadı.. Herhalde ekonomik duruma ve İMF krizine girecek halleri yok..

Ama, "aile birliği"ni hedef alan bu tür haberleri manşetlere taşımanın, Sabah için bile ayıp olduğunu, hatırlatmalıyız..


5 Temmuz 2001
Perşembe
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED