T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Jandarma, ABD büyükelçiliğinde

Ankara'daki Amerikan büyükelçiliğinin bahçesinde kurulan podyumda güncel parçalar çalan askerî orkestra gözüme yerli gibi görününce görevlilerden birine sordum. Doğruymuş; Amerikan milli günü için verilen dâvette konuklara iyi bir akşam geçirtme görevini üstlenen orkestra Jandarma Genel Komutanlığı'na aitmiş... Biri, "Jandarma sonunda ABD büyükelçiliğini de bastı" deyince, ben, "Ne de olsa" dedim, "Bu akşam burada bulunanların bir süre sonra jandarmayla tanışma ihtimalleri var. Birbirlerine ısınıyorlar..."

Amerikan milli günü, her yıl bu zamanların en önemli olayı kabul edilir. Öyle kabul edilmesinin sebebi, hükümetin, bütün partilerin, Ankara'da görevli diplomatların, bürokratların, işadamlarının tam takım bulunmayı ihmal etmemeleri yüzündendir. Tatile çıkacaklar bile, planlarını, 3-4 temmuz günlerinden sonrasına yaparlar...

Bu yılki resepsiyona Başbakan Bülent Ecevit geldi. DYP lideri Tansu Çiller, kapatılan FP'nin lideri Recai Kutan da oradaydı. Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, ikinci başkan ve üst düzey askeri erkân neredeyse eksiksiz katıldı resepsiyona. Bir çok ülkenin büyükelçisini de görüp konuşma fırsatı buldum.

Lütfullah Kayalar ilgi odağıydı. ANAP'ın Mesut Yılmaz'a göre dizayn edilmiş bir parti oluşu sebebiyle, adı 'aday' olarak duyulduğunda kimsenin şans tanımadığı Lütfullah Bey, son iki haftadır tabandan gördüğü ilgi sonucu dikkate alınıyor. Adana'ya gittiğinde kalabalık bir konvoyla karşılanmıştı; Edirne çıkartmasında kendisini 700 otomobil karşılamış... Bu hafta Samsun'da ve ANAP'ın o ildeki heyecanının zirvede olduğu Ankara'ya kadar ulaşan bir bilgi. ANAP yönetiminden bazı tipleri, "Bulunduğu yerde ne kadar ilgi görüyor?" sorusuna cevap ararcasına, Lütfullah Kayalar'ı uzaktan izlerken yakaladım...

Bir yabancı diplomat, sanki bende cevabı olabilirmiş gibi, "Bu ülke nasıl bu hale geldi?" diye sordu. Türkiye'yi avuçlarının içi gibi bildiğini varsaydığımız yabancılar bile, son zamanlarda yaşananları nasıl yorumlayacaklarını bilemiyorlar. Medyayı takip eder, kafa karıştıran ayrıntılara cevap bulurlardı; şimdi o kanal da kapalı. Bir yabancı diplomat, "İyi ki Yeni Şafak var" dedi. Biz Hikmet Çetin'le sohbet ederken yanımıza gelen bir büyükelçi, tanıştırıldığımızda, "Güne sizleri okumakla başlıyorum" iltifatını esirgemedi.

Tansu Çiller sanki daha bir ilgi görüyor. FP kapanınca DYP anamuhalefet partisi haline geldi; DYP yönetiminden parlak bir hukukçu olan Ahmet İyimaya ve arkadaşları, Meclis'ten alelacele geçirilen yasaları iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürmek üzere çalışmayla geçirecekler tatili. Tansu Çiller, benim, "Bu iktidarla işler yürümüyor, ama alternatifi de hâlâ yok" tespitime, "Önyargılarınızı bırakın, alternatif olduğunu göreceksiniz" cevabını verdi...

Partisi baraja takıldığı için Meclis'te bulunmayan tecrübeli bir politikacı, "Bütün kurumların yıprandığı, çözümden çok sorun üretilen böyle bir dönem yaşanmadı" dedi bana. "Çare ne?" sorumu da, "Toplumun umutlarını diriltecek yepyeni bir çıkıştan başka çare yok" cevabıyla karşıladı. Ona göre, sağ-sol ayrımı çoktan rafa kalktı ve insanlar dürüst olduğuna inandıkları, kendilerini iyi yöneteceğine güvenecekleri bir kadronun arkasında yer almak üzere hazır beklemekteler... Ben de aynı kanaatteyim.

Bu vesileyle, askerlerin, kapatılan FP etrafındaki tartışmaları dikkatle izlediklerini öğrenme fırsatı da buldum. Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının askerlerden icazet almak diye bir dertleri olduğunu sanmıyorum; bildiğim kadarıyla bu konuda herhangi bir girişimleri de olmadı. Ancak, önce Hürriyet "Tayyip Erdoğan iki askerle görüştü" manşetini attı, önceki gün de Star, "Tayyip'in aracısı Tayyar Altıkulaç askerlerle köprü olması için Kenan Evren'le temas kurdu" haberine yer verdi. Hürriyet'inki zorlama bir haberdi; kendisiyle ilgili haberi yalanlayan Altıkulaç da Evren'e "Aramızı yap" ricasıyla gitmiş değil... Ancak, galiba, bu haberler, komuta kademesini rahatsız ediyor... Önemli bir komutan, bir dostuma, "Bizden kimseye icazet yok" mesajını verdi. Askerlerin, 'gelenekçi' ve 'yenilikçi' farkı gözetmediklerini de bu vesileyle öğrendim...

Gözlediğim kadarıyla, bugünkü tıkanıklığı açacak bir fırsat olarak bakılıyor FP'den sonra meydana gelen gelişmelere... Amerikan milli gününe eşiyle birlikte gelen Başbakan Ecevit bir konuşma yaptı, ama sesini kimse duymadı. Anı defterine çiziktirdiği iki satır dakikalar aldı. Bir yabancı diplomat, kulağıma eğilerek, "Sizler için üzülüyorum" deyiverdi. Herkes, çıkış yolu arayışında ve ANAP'ta Lütfullah Kayalar'ın, FP'de 'yenilikçi' kadronun arayışlarına, kim ne derse desin, umutla yaklaşılıyor.

ATO başkanı Sinan Aygün, "Esnaf kan ağlıyor, insanlar aç" dedi. Bir dostum, Siteler'de açtığı büyük mobilya mağazasını, henüz bir yılını doldurmadan, kapatmak zorunda kaldı. Aygün, "Bir tane olsa neyse" dedi, "Kapatan kapatana..."

Tam ayrılırken, bir politikacı şunu sordu: "IMF ve DB ile olan ihtilâf Kemal Derviş'in mi, ABD'nin mi oyunu?" Güldüm ve "Kendini Derviş'in ve ABD'nin yerine koy, bu ortamda oyun oynamaktan kendini engeller miydin, bana onu söyle" dedim...

Ben ayrılırken Jandarma bandosu çalmaya devam ediyordu...


5 Temmuz 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED