AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kuzey Irak krizi...

Türkiye aldığı "yarı-pasifist" tavırla savaşa karşı doğru bir yerde duruyor. Bu duruş, ne sanıldığı ve iddia edildiği gibi Türkiye'nin ABD ile ne de AB ile ilişkilerini koparır. ABD, uzun vadeli stratejisinde Türkiye'ye dünden daha fazla ihtiyaç duyacaktır. AB ile ilişkiler sorunlu da olsa, mevcut yeni güç dengeleri içinde muhtemelen yeniden değerlenerek ilerlemeye devam edecektir.

Ancak her kritik gelişme, "Türkiye'nin kendi içinde kendi eliyle ürettiği sıkışıklıklar"ı yüzüne vuruyor. Yüzüne vurmakla da kalmıyor, daha da sıkıştırıyor.

Kıbrıs bunlardan birisi, şimdi de devrede Kuzey Irak meselesi var.

Kuzey Irak'a Türk askerinin girişi Türkiye'nin ABD, AB ve dünyanın geri kalanıyla ilişkilerini gerecek, Türkiye'yi kelimenin gerçek anlamıyla "yalnızlaştıracak" ciddi riskler içeriyor. Buna dair sinyaller hem ABD'den hem Batı'dan durmaksızın geliyor.

Türkiye'nin resmî tezleri ortada:

Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devleti savaş nedeni sayılıyor. Böyle bir devletin kurulma ihtimali belki çok az. Buna karşılık Saddam sonrası Irak'ın federe bir yapıya kavuşturulacağı ve özerk Kürt bölgesini de içereceği hem yapılan açıklamalardan hem genel eğilimlerden hem Irak anayasasındaki hükümlerden açıkça belli. Türkiye bundan da hoşnut değil, muhtemel bir Kürt bölgesinin petrol alanlarını içermesini istemiyor, ancak bu konuda ABD'den bir teminat da alamıyor. Bu durumda Kuzey Irak'a girmek, orada "güç bulundurarak savaş sonrası güç denkleminin içinde varolma"ya çalışmak istiyor.

Kullandığı iki kart var: Türkmenler ve göçmenler.

Türkiye'nin Türkmen politikası yurtdışındaki Türk kökenlilere yönelik bir ihya politikası olmaktan çok, onları Kürt unsuruna karşı denge olarak kullanma üzerine kurulu. Böyle olduğu oranda da değeri son derece düşük bir "koz", başka bir deyişle Türkmenler'e yönelik bir girişim olmadıkça pek kullanılamayacak, özellikle şu aşamada kullanılması hiç mümkün olmayan bir koz.

Aslında göçmen meselesinde durum aynı. Şu aşamada Türkiye'ye doğru bir göç akını yok, kısa vadede olması için bir neden de bulunmuyor. Bu durumda Türkiye'nin Kuzey Irak'a girip bir set oluşturmasının ne gerekçesi var ne de meşruiyeti...

Bu koşullarda Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin BM'yi, AB'yi ayağa kaldıracak olmasına şaşırmamak gerekir. Son derece kaotik bir görünüm çizen "savaş bölgesine bir ülkenin kendi gerekçeleriyle, keyfi olarak girmesi" hem kaosu artıracak, hem İran, Suriye gibi ülkeleri aynı girişime teşvik edecek, en önemlisi "uluslararası meşruiyet ilkelerini tümüyle ortadan kaldıracak bir adımı ifade eder".

Meseleye "güç ilişkileri açısından" bakıldığında da "benzer bir manzara" karşımıza çıkıyor.

Bir kere ABD Türkiye'nin Kuzey Irak'taki varlığına tümüyle karşı. Aylar süren askeri görüşmelerde Türkiye'yi Irak operasyonuna davet etmemelerinin ana nedeni bu. Ünlü tezkere çıksaydı bile, yapılan mutabakata rağmen bu politika ana hatlarıyla değişmeyecekti. Zira "bu ülkenin Irak'ta Türklerden çok Kürtlere ihtiyacı var". Bu ülke açısından "Kuzey Irak'ta çıkabilecek bir Kürt-Türk çatışmasının faturası kaldırılmayacak kadar ağır". Ve savaş sonrası dengelerin ne şekilde oluşacağı henüz belli değil.

Bu durumda, beğensek de beğenmesek de, ABD'nin olduğu, niyetlerini belli ettiği ve kuralları kendi çıkarlarına ve koşullara göre koyduğu yerde "Türkiye'nin geleneksel güç politikalarının iflas edeceği ve ettiği açıktır".

Düne kadar bu güç politikası tüm mantıksızlığına ve yanlışlığına rağmen mümkündü. Bugün ise hem mantıksız, hem yanlış, hem olanaksızdır.

Türkiye'nin yapabileceği tek şey Kürt politikasını değiştirmektir...

Nitekim bugün yaşanan sıkışıklık ne ABD'den ne bölge Kürtlerinden kaynaklanıyor. Sıkışıklığın tek nedeni Türkiye'nin kendisi, daha doğrusu "milli güvenlik tezleri"dir.

Türkiye kendi içindeki sosyal, kültürel ve siyasi bir sorunu, Kürt sorununu sınır sorunu meselesine dönüştürerek, bir iç meselesini dış politikaya tahvil ederek kendi kendisini sıkıştırmıştır. Bu tür politikalarla bu sorun hem iç hem bir bölge sorunu haline gelmiştir. Kısacası Türkiye Kürt sorununu demokratik yollardan çözememenin getirdiği gerilimlerle karşı karşıyadır.

Bugün aynı mantık sürüyor...

Türkiye Kuzey Irak'ta Kürt oluşumuna karşı çıkarken aslında kabul edilemez bir biçimde başka bir ülkedeki bir grubun kaderini tayin hakkına karışıyor. Bu oluşumun kendi "Kürtlerini tahrik edeceğini" iddia ediyor ve bunu iddia ettiği oranda buradaki Kürtleri tehlikeli ilan ederek onları toplumun geri kalanından ayrı tutuyor.

Şu artık görülmeli:

Irak'ta Kürt özerk bir birimin ya da devletinin demokratik bir Türkiye'yi korkutacak bir yanı yoktur.

Tayyip Erdoğan'ın son konuşmasının ve vaadettiğimiz "kriz yönetim meselesi'nin analizi ise yarına...



25 Mart 2003
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED