AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Alây-ı vâlâ ile direniş ve 'Bir hikaye de benden!'

Fransız TV 5'de aralarında Gilles Kepel'in de bulunduğu Arap dünyasını iyi tanıyan tartışmacılardan dinledim. ABD ve İngiliz kuvvetlerinin Irak savaşını "Güney"den başlatıp tahmin etmedikleri bir direnişle karşılaşmaları, Şii Arapların harekat öncesi bu kuvvetlere verdikleri bilgilerin doğru çıkmamasından kaynaklanmış. Irak muhalefetinin bir parçası olan Güney'deki Şii arapların önde gelenleri uzun bir dönemdir Irak'ta bulunmadıkları ve dolayısıyla havayı iyi "koklayamadıklarından", Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin Irak topraklarında ilerledikçe her gün artan bir "çoşkuyla" karşılanamayabileceğini, tam tersine halkın ciddi bir direniş gösterebileceğini tahmin edememişler... Yorum yanlış olmasa gerek; yoksa savaş başlamadan "bayrağı dikmek" için ABD yönetimi (ve bu arada medya) tarafından dile getirilen o "bir iki gün"lük çok kısa süreleri nasıl açıklarız?

Artık hepimiz görüyoruz ki, Irak'ın işgali "hırs"ından yanına yaklaşılmayan ABD ve ortağı İngiltere'nin tahmin ettiği kadar kısa sürmeyecek. ABD'nin savaş öncesi kurduğu hayaller de gerçekleşmedi: Iraklılar işgal kuvvetlerini âlây-ı vâlâ alkışlarla, çiçeklerle karşılamıyor. ABD'nin kendisine "kendi kendine" biçtiği "Kurtarıcı" rolü, kabul görmedi. Vatan'dan Birol Bayram'ın dün çizdiği gibi "Özgürlük Hareketi" yalanı, New york'daki Özgürlük Anıtı'nın "burnunu" giderek uzatmaktan başka bir işe yaramıyor... ABD açısından hiç beklenmeyen bir durum da, Iraklıların Saddam ile olan ilişkisi. Tamam, Saddam halkı için bir diktatör olmasına diktatör ama, savaşta işler böyle yürümüyor ki... Saddam artık aynı zamanda "İşgale direnen Irak ordusunun başkomutanıdır" da...

Bu çerçevede ABD'nin Irak savaşını eskinin "sömürge savaşları"na benzetenler de haksız değil. Yani aşağı yukarı şöyle bir savaş: Büyük bir "medeniyet"in taşıyıcısı olan sömürgeci devlet "barbarlar"ın yaşadığı bir ülkeyi "kurtarmaya" geliyor. Ve istiyor ki, bu savaş mümkün olduğunca az zararla kapansın, çünkü savaş sonrası o da orada kalacak ve medenileştirme işinin başına geçecek... Yani bugün yaşanan savaşla ilişkisini kurarak söyleyecek olursak: 1- Irak'ın bütünlüğü bozulmasın. 2- Siviller, askerler (çünkü savaş sonrası onlar da lazım) ve altyapısından üstyapısına ülke mümkün olduğunca az zarar görsün...

TV 5'deki tartışmada söz haliyle Türkiye'ye, daha doğrusu "Kuzey Irak ve Türkiye"ye de geldi. Konuşmacılardan birisi Türkiye'nin aylardır sürdürdüğü Irak politikasını "tam bir sinizm" olarak niteledi. Türkiye'ye bu sıfatın yapıştırılmasına gücenmedim değil doğrusu... Ama ne yaparsınız, bizim "tutarsızlık" olarak nitelediğimiz politikaya eloğlu "sinizm" diyor... Türkiye'nin Kuzey Irak'a olan ilgisi tartışılırken, dikkat ettim, konuşmacılar bu meseleyi hep "Türk Ordusu"nun adını anarak yorumluyorlardı. Yani onlara bakacak olursak, Türkiye'nin Kuzey Irak'a ilgisi, "Türk Ordusu"nun ilgisinden başka bir şey değildi... Kendi kendime "Acaba bu işe de mi gücensem?" diye sorduğumu iyi hatırlıyorum. "En iyisi" dedim kendi kendime, "sen bu işi bir daha düşün bakalım!" Şimdi düşünüyorum:

AKP iktidarının Irak politikasının başından beri nasıl "zikzaklar" çizdiğini –belki hatırlarsanız- ben de belirtmiştim. O günden bugüne zaten hangi televizyon kanalını ya da gazeteyi açsanız herkes AKP iktidarını bu açıdan (da) topa tutmakta. Ancak burada -Fransızların dediklerini de hatırlayarak- "yapboz"un tamamlanması için şu soruyu da sormak icabetmez mi: Bütün bu süreç boyunca acaba "Türk Ordusu" ne düşündü, neye çabaladı? Bu sorunun "meşru" olduğunu düşünüyorum, çünkü hepiniz gibi ben de biliyorum ki, Türkiye'de hele de konu "güvenlik" olunca "Türk Ordusu"nun fikir beyan etmemesi ve hatta fikrini hayata geçirmemesi mümkün mü? Yani şöyle bir durum:

Üçüncü "tezkere" için herşey yolundayken, bu yönde önce Genelkurmay Başkanı (açıklamasını hatırlayın), sonra "Çankaya zirvesi" ve bu arada tabii ki Hükümet hemfikirken, ne oldu, neler oldu da ABD ile "Kuzeyden girilmesi" de dahil olmak üzere "Türkiye'yi ferahlatacak" olan adımlar atılamadı? Ben de biliyorum, bazıları "İş çok uzayınca ABD vazgeçti" diyorlar ama bu açıklama ne derece doyurucu? ABD'nin 6 milyar dolar gibi bir savaş durumunda lafı bile edilmeyecek parasal bir yardımdan "tutumlu" davranmayı seçerek vazgeçtiğini hiç söz konusu etmeyeceğim, çünkü böyle bir "tez" hepten mânasızdır.

Peki bu durumda işler şöyle sonuçlanmış olmasın: ABD'yi her bakımdan memnun edecek nitelekteki "ücüncü tezkere" için herkes (Genelkurmay, Çankaya, Hükümet) uzlaşmışken ve "tezkere" yoldayken, ABD son günlerdeki sıcaklığın da etkisiyle "Herşeye evet, ama Kuzey Irak'a girmenize hayır!" deyiverince, sözü Genelkurmay alarak "Biz girmiyorsak, siz de girmiyorsunuz, bu kadar!" diyerek işe noktayı koyuverdi....

Bu hikayenin gerçek olması gerekir; "mantıken" gerçek olması gerekir. Eğer biz Türkiye'de yaşıyorsak ve Genelkurmay'ın bu gibi konularda bugüne kadar "Takdir siyasi iradenindir" diyerek kenarda beklediğine hiç şahit olmamışsak, bu hikayenin gerçek olması gerekir...

Peki bu ülkenin televizyon ve gazetelerinde hiçkimse işe bu açıdan niçin bakmıyor? Tamam anladık, sonuç itibariyle ya da "son kertede" son dönemde yaşadığımız "tutarsızlıklar"ın sorumlusu birinci dereceden Hükümet'tir. Ve onu yeterince eleştirdik, eleştirmeye de devam edelim... Ama insaf, bu ülkede tek "muktedir" o mudur?


25 Mart 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED