AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Olmaz, olmaz, olur...

Türkiye'nin en çok satan gazetesi hangisiyse işte o gazetenin genel yayın yönetmeni, önceki akşam, benim de tartışmacıları arasında bulunduğum televizyon programına telefonla katıldı. Neden stüdyoya gelmedi de telefonun soğuk tellerine sığındı, bilemiyorum. Konuşması sırasında, tam üç kere şu cümleyi kullandı: "Türk toplumu karakter sınavında sınıfta kaldı..."

İsterseniz filmi başa sarayım da o 'dehşetengiz' cümlenin hangi arka-planda söylendiğini daha iyi anlatabileyim: Televizyon stüdyosunda altı gazeteciyiz... Gazete yönetmeni telefonla tartışmaya katılıyor ve şu cümleyi sarf ediyor: "Stratejik müttefikimiz olan Amerika'ya söz verdik; Meclis ikinci tezkereyi çıkarmadık ve toplum olarak karakter sınavında çaktık..."

Beyefendi, "Karakter sınavında çaktığına" inandığı bir topluma gazete çıkarıyor... Ve, çıkardığı gazeteyi "Türkiye'nin en çok satan gazetesi" olarak tutabiliyor... Aynı gazete, ülke nüfusu şimdikinin yarısı olduğu dönemlerde şimdi sattığından bir misli fazla kişi tarafından okunuyordu. Sâye-i âlilerinde, 'en çok satan gazete' çıtası 400 bine kadar düştü... O başka tabii...

Katılımcılardan bir meslektaşla programdan önce beraberdik... Esprisever meslektaşımız, bir gazete ismi vererek, "Yarınki manşetini biliyor musunuz?" dedikten sonra ekledi: "Bağdat'a girdik..." Hep beraber güldük... Yeni Şafak için uygun gördüğü manşet de şuydu: "Geldikleri gibi gittiler – M. Kemal Atatürk."

Gazeteyle ilgili 'yakıcı' esprinin altında Türk medyasının şu sırada kendini içine düşürdüğü 'işbirlikçi' manzara yatıyor. Kendilerine özgü sebeplerle, bazı gazeteler, "Savaşta yer almalıyız" deyip durdular haftalarca; şimdi de "Savaşta yer almadığımız için öldük, bittik" hayıflanmasındalar... Arada olan, TBMM'nin ikinci tezkereyi reddederek Washington'un savaşında Türkiye'nin yer almayacağını dünyaya ilân etmesi... Amerikan askerleri bir gün Bağdat'a girerlerse, gazetelerine, gerçekten "Bağdat'a girdik" manşetini atarlar mı? Herhalde atmazlar...

Bir dostum, "Bu kadar yandaşlık meccanen olmaz" inancında. Ben ise, biraz eski kafalı olduğum için, "Yok canım, olmaz" inadındayım... Türkiye'nin ikinci çok satan gazetesi, birinci çok satan gazetesi için, "Tezkere çıkıp Amerikan ordusu ülkemizde konuşlansaydı, patronları, askeri araçlara benzin satacaktı" iddiasını dillendirdi. O habere de, "Yok devenin başı" tepkisini verdim...

O tepkiyi vermemin sebebi şu: Bir patron, orta ve uzun vâdede ülkesine zararı dokunabilecek bir savaş macerasına, sırf kendi cebi biraz daha fazla para görecek umuduyla, destek verir mi? İşte bunu ben anlayamam. Anlayamayacağım bir başka nokta da şu: Hadi, diyelim patron 'kara vicdanlı', gencecik vatan evlâtlarının ölümüyle sonuçlanacak da olsa savaşın çıkmasını istiyor, bunu gazetelerinin genel yayınına nasıl yansıtabilir; "Benim cebimi düşünün arkadaşlar" dese, yayın yönetmenleri onu dinler mi? Bir başka itiraz noktam daha var: Yayın yönetmeni, anlayamadığım bir sebeple, "Galiba bu savaşta patronumun çıkarı var, gazetemle Amerika'ya destek çıkayım" kararına varsa bile, bunu, gazetesinin yazar kadrosuyla nasıl paylaşır?

Görüyorsunuz, işbirliğini "Patronun maddî çıkarı için" gerekçesine bağlamak akla pek yatkın değil...

Encak, aklımı kurcalayan yine de bir konu olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Geçen gün, bana, "Ben neymişim be abi" başlıklı Kulis'i yazdıran en önemli sebep, "Türk toplumunun karakter sınavında çaktığını" ileri süren yayın yönetmeninin takıntısıydı. Sevgili yönetmen, birkaç gün üst üste, hiç sektirmeden, okuyanların beni kast ettiğini çıkardıkları târiz yazıları yazdı. Ben yazıp söylemişim, Ak Parti yönetimi dinlemiş ve bu yüzden ikince tezkere çıkmamış... Bir daha okumanızı istediğim yazımda cevap verdiğim bu mantık-dışı târizin sebebi aklımı kurcalayıp duruyor...

Beraberce düşünelim: Türkiye'nin en çok satan gazetesinin yayın yönetmeni, ancak şimdilerde 100 bin okur tarafından takip edilen bir gazetenin bir yazarı için, "Türkiye'yi savaşa sokmayan adam" gibi mantık-dışı iddialarda neden bulunur ? Bir gün de değil, birkaç gün üst üste aynı iddiayı niçin tekrarlar?

Patronunun dolar cinsinden yüklü bir borcu olsa, doların Türk lirası değerindeki artış ve faiz oranlarında yükselme uyku kaçırır; bu tamam. Ancak, hangi patron daha iyi durumda ki?

Bir dostum, "Belki de, ikinci tezkerenin geçmesinin de içinde bulunduğu komple bir paket anlaşmanın tarafıdır" dedi bilgiççe... Birileri böyle bir anlaşma yapmış olsa bile, herhalde medya grupları buna âlet olmazlar... Bu sebeple, duyar duymaz reddettim bu ihtimali...

Benim aklıma gelen daha basit bir sebep: "Belki de" dedim bir dostuma, "Derdi benim etkilemem değil de kendisinin siyaseti etkileyemez hale gelmesi... Yıllardır attıkları manşetler ve yazdıkları yazılarla istedikleri sonucu almaya alışmış insanlar bunlar... Bu defa da, günler boyu ikinci tezkerenin neden geçmesi gerektiğine dair yazılar yazıp manşetler attılar, ama başarılı olamadılar... Bunu itiraf etmek kişisel sebeplerle zor geldiği için, benim üzerimden 'mâzeret' üretiyorlar..." Bu izah dostuma da mâkul göründü...

Bir de, "Türk toplumu karakter sınavında sınıfta kaldı..." cümlesinin neden söylendiğini bir anlayabilsem...


25 Mart 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED