YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Dizi

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 


RUMELİ


BİR AYRILIK YARASIDIR

Tuna kıyısındaki akıncının gurbetini anlatıyor Estergon türküsü. Ama, türküdeki 'Sinsi firak' şimdi çocuklarına Kur'an öğretmek için yasal zemin arayan Osmanlı torunlarını vuruyor

'Şu aşağıdaki, derin kavislerle akıp giden, Tuna Nehri midir acaba?' "Tuna, biraz daha büyük olmalı. Tuna'nın kollarından biri olabilir." "Hangisi? Sava mı? Drina mı?"

Bu konuşmalar uçağın içinde dolaşıyor. Eyüp Belediyesi'nin mehter takımı da uçakta. Mehterciler, 'Tuna' lafını duyunca havaya giriyorlar. Mehterbaşı, uçaktaki mehtercileri göz hareketleriyle organize ediyor. Mehteran, biraz sonra, "Tuna Nehri Akmam Diyor"u söylüyor. Ardından "Estergon Kalası" başlıyor.

"Estergon Kalası bre dilber aman
Su başı durak
Kemirir gönlümü bir sinsi firak"

Fetih ruhu ve ayrılık yarası

Bu marşlar, bu türküler, birçok kimsede "fütuhat" duygularını tahrik edici etkiler meydana getirebilir. Ben, tarihi "kendime yontarak" yorumlamayı faydalı bulmuyorum. İşin aslı, fütuhat, fetih ruhu falan değil. Bu yaklaşım, benim üstün olduğumu, benim büyük olduğumu varsayıyor. Bence işin aslı, insanı tepeden tırnağa saran, yüreğini sızım sızım sızlatan ayrılık yarası...

Tuna kıyılarındaki bir akıncının gurbetini dile getiriyordur belki Estergon türküsü. Ama, türkünün içindeki "Bir sinsi firak" şimdi bizleri, küçük çocuklarına Kur'an öğretecek 'yasal' zemin sağlama uğraşı içinde olan Osmanlı torunlarını vuruyor.

İşte o ayrılık yarasıdır, "Bir sinsi firak"ın açtığı, tazelediği yara.

Bu sevgiye paha biçilemez

Yeşil gözlü, sarı saçlı bir adamın, Sarayevo'da, ya da Balkanlar'ın adını sanını bilmediğiniz başka bir köşesinde, ıssız bir dağ başında yerin ve göğün sahibi olan Allah'a secde etmesine, Peygamberimiz'i sevmesine, o secdeyi ve o sevgiyi beş yüz yıl, başından geçen onca savaşa, onca yıkıma, onca acıya rağmen taşımasına paha biçebilir misiniz? O secdeye ve o sevgiye eşdeğer başka bir şey söyleyebilir misiniz?

Sarayevo'nın etrafı dağlarla çevrili. Karşıda bir dağ var. Belki odur İgman Dağı. Gidip, köşede etrafı kolaçan eden Boşnak polisine soruyorum. "Hayır, o değil" diyor. Tam ters istikamette, daha yüksek bir dağı gösteriyor.

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'nın, bölge ile tarihi bağlarımızı tazelemek, kardeşliği pekiştirmek amacıyla düzenlediği ve Türkiye'den yaklaşık 150 kişinin katıldığı gezinin ilk durağı, savaş sırasında Boşnaklar'ın kontrolünde olan ve Sarayevo'nun korunması açısından büyük stratejik önem taşıyan İgman Dağı.

Buradaki orman örtüsü, Abant yöresini andırıyor. Kış olimpiyatlarının düzenlendiği dev tesisler de burada. Yemekler yeniliyor, kahveler içiliyor, namazlar kılınıyor. Birazdan, otellerimize yerleşmek üzere Sarayevo'ya gideceğiz. Akşama şiir gecesi var.

Türk-Boşnak Koleji'nde düğün

Otelden çıkıp Ilıca istikametinde biraz yürüyorum. Yolun sağında bir okul binası var. Okulun bahçesi kalabalık. Bu arada, Nurettin Yaşar da otelden çıkıyor. Birlikte soruyoruz. Bir tören mi var?

Kapıdaki delikanlı, sorumuzu Türkçe cevaplandırıyor. "Matematik öğretmenimizle İngilizce öğretmenimiz evleniyor."

İçeriye haber gönderiyoruz. Müdür Yardımcısı Mahmut Bey, 149 öğrenci mevcutlu Türk-Boşnak Koleji'ni bize gezdiriyor. Temiz, bilgisayarları, laboratuarları, derslikleri ve diğer tesisleriyle güzel bir okul. Yeni evlileri selamlamaya fırsat bulamıyoruz ve taksiye binip Başçarşı'ya gidiyoruz.

'Türk kaldırımı'

Başçarşı, eski Sarayevo'nun kurulduğu yamacın bitiminde, iyi restore edilmiş tek katlı ahşap dükkanlardan oluşan dünyanın incisi bir çarşı. Gazi Hüsrev Begova Camii de burada yer alıyor. Birkaç medrese, birkaç güzel çeşme, sebiller ve camiler. Sokakları Arnavut kaldırımı. Süleyman Gündüz böyle kaldırımlara burada Türk kaldırımı denildiğini söylüyor.

Boşnaklar, Sırp ve Hırvatlar'la aynı dili konuşuyorlar. Yani dilleri Türkçe değil. Ama, Osmanlı, Sarayevo'yu nakış nakış işlerken insanlara kendi uygarlığından, kendi dilinden armağanlar sunmuş. Buradaki insanlar, sunulan o güzellikleri sevgiyle, aşkla bugünlere taşımış. Başçarşı'daki sokak isimleri bunun en dikkat çeken göstergelerinden biri. Abaciluk, Kunduraciluk, Kazanciluk, Bakırciluk gibi sokak isimleri, İstanbul'un Yeşildirek ve Mahmutpaşa semtlerindeki sokak isimlerini çağrıştırıyor.

 
2. Bölüm: Düzce'deki müezzinler gibi
3. Bölüm: Sarayevo: Yaralı şehir
4. Bölüm: Horasan'dan Rumeli'ye


 



Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED