YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Dizi

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 


Horasan'dan Rumeli'ye

Sarı Saltuk'un izleri var buralarda. Bir insanı Horasan'dan koparıp Anadolu'nun, Rumeli'nin ücra köşelerine sürükleyen aşk, beş yüz yılda bitmez elbet

Mostar'dan ayrılalı çok olmadı. Mostar havaalanından üç kilometre ileride, çok özel bir mevkideyiz. İnsanlar, burayı 8-9 bin yıl önce keşfetmiş. Eminim, kuşlar çok daha önce keşfetmiştir. Bu kayalıklarda 170 çeşit kuş tespit edildiği söyleniyor. Tarihçiler, burada Milattan önce 6-7 bin yıllarına ait yerleşim izleri bulmuşlar.

Buna Nehri kıyısında, geniş bahçeli bir restaurant. Burada bir alabalık ziyafeti var. Blagay Tekkesi de, hemen şu Karagöz Begova köprüsünü geçince, bir kaç yüz metre ileride...

Hakan Albayrak'la birlikte hafif bir öğle yemeği yiyoruz. Hava çok sıcak. Su ve sade gazoz içmek, alabalık yemekten daha çok işimize geliyor.

Hakan, fazla kalabalık olmadan tekkeye ulaşmak, oranın havasını sükunet içinde teneffüs etmek istiyor. Biraz sonra ben de o tarafa yürüyorum.

Bu, olağanüstü bir şey! Dağın bu tarafa bakan yüzü yekpare kaya. Birkaç yüz metre yüksekliğinde bir uçurum. Uçurumun dibinde bir mağara. Buna Irmağı bu mağaranın içinden çıkıyor.

Sarı Saltuk'un makamı

Hemen sol tarafta, nadide bir yüzük taşı. Beyaz, pırıl pırıl.

İşte bu, Blagay Tekkesi.

Blagay Tekkesi ve bu tekkenin kuruluşu hakkında çok efsane var. Tekkeyi ilk olarak 16. Yüzyılda Bektaşiler'in kurduğu söyleniyor. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Mostar Müftüsü Ziyaeddin Ahmed İbn Mustafa'nın Blagay'da bir halveti tekkesi inşa ettiğini yazıyor. 19. yüzyılda Kadiriler'e evsahipliği yapan tekkenin bugünkü sakinleri, Nakşibendiler.

Efsaneye göre, Horasan erenlerinden Sarı Saltuk (13. Yüzyıl), ölümünden sonra 8 tabut yapılmasını ve bu tabutların hepsinin ayrı ülkelere götürülerek defnedilmesini vasiyet etmiş. Bu tabutlardan sadece birinin içinde Sarı Saltuk'un naaşı bulunuyormuş. Blagay Tekkesi içindeki iki sandukadan biri, Sarı Saltuk'un makamı. Bir diğerinin ise, Aşık Paşa'ya ait olduğu söyleniyor.

Bu mevkinin, gerçekten insanı saran ruhani bir havası var. Misafirlerin hepsinin yüzünde bu havanın verdiği 'sürur'u görmek mümkün.

Birkaç saat burada kalıyoruz. Namazlar kılınıyor, dualar ediliyor. Sevgili Kenan Kocaman'ın getirdiği çaylardan içiyoruz. Osman Sak'ın talimatıyla, mehteran misafirlere Rumeli havalarından bir konser veriyor. Bu mini konseri, Mısırlı BM askerlerinden bir grup da ilgiyle izliyor.

Ve muhteşem final:Ayvaz Dede şenlikleri

Sabahın erken saatleri. Sabah namazından hemen sonra yola çıkıyoruz. Yaklaşık iki buçuk saatlik bir yolumuz var. Önce Travnik'e, oradan da Ayvatoviça'ya gideceğiz.

Ayvaz Dede, Sarı Saltuk'la birlikte, irşad maksadıyla bölgeye gelen Horasan erenlerinden biri. Boşnaklar her yıl Haziran'ın son pazar günü hem Bosna Hersek'in fethini kutluyorlar, hem de Ayvaz Dede'yi anıyorlar. Bugün, fethin 537. yılını kutlayacaklar.

Boşnaklar, -komünist rejim dönemini saymazsak- bu şenlikleri yüzyıllardır sürdürüyor.

Aşağıda, Ayvatoviça'daki caminin çevresinde hareketli bir kalabalık var. Avluda 30-40 civarında sancak. Belki Bosna Hersek'teki tüm sancaklar buraya toplanmış.

Müftü Efendi, mikrofondan her yörenin sancağını anons ediyor. Dini kisveye bürünmüş sancaktar imamlar, birer birer yola diziliyor.

Dualar ve tekbirlerle, yürüyüş başlıyor.

'Merhamet kıl ya kerim'

Kortejin içinde, yaşlı bir adam, elindeki kağıttan el yazısıyla yazılmış duaları okuyor. Kalabalık, duaları tekrarlıyor.

Ne okuduklarını anlamak için aralarına karışıyorum. Yaşlı adamı dinliyorum. Yine o aşina kelimelere yakalanıyorum.

"Bendelerun Rahmet eyle merhamet kıl Ya Kerim."

Bir cümle daha var. Bu cümleyi tam olarak yakalayamıyorum. Ama o cümle de Türkçe ve aşağı yukarı şöyle bir şey:

"Ya Rabbi, bizim isyanımıza bakma, sabi ve sübyanımıza bak ve bize merhamet et."

Yaklaşık 2 saat kesintisiz tırmanıyoruz. Atların sulanabileceği, insanların yemek yiyip su içebileceği bir konaklama yerinde bir süre konaklıyoruz. Hakan, bu molanın, Ayvaz Dede'ye zinde çıkmak için verildiğini söylüyor. Ayvaz Dede'ye ulaşmak için yarım saat daha tırmanmamız gerekiyor.

Bu yokuşu bizimle birlikte tırmananların sayısı, 5 binden fazla. Yakıcı yayla güneşi yüzünden, insanların çoğu geniş çimenliği çevreleyen ormanda gölgelenmeyi yeğliyor. Yine de, ortadaki açık alan yarı yarıya dolu.

Her yaştan, kadın erkek, rengarenk insanlar. Aralarına girip konuşmaya çalışıyorum. Bazıları Türkçe biliyor. Sarıklı bir ihtiyar "Ben Hacca giderken İstanbul'a uğradım. İstanbul'u biliyorum" diyor. Bir başkası, Türkçe'yi Almanya'da çalıştığı sırada Türk komşularından öğrendiğini söylüyor. Bazılarının İstanbul'da, Bursa'da akrabaları var.

Yüzler, Anadolu'daki, Rumeli'deki şehirlerimizden, kasaba ve köylerimizden, aşina olduğumuz, tanıdığımız kadın ve erkek yüzleri.

Öğleye doğru, Müftü efendi, alanın kıble tarafında hazırlanmış platforma çıkarak halka hitap ediyor. Ardından, Reisü'l Ulema Mustafa Efendiya Çeriç, uzun bir konuşma yapıyor.

Ve binlerce insan, sabah tırmandıkları dağdan aşağıya doğru yürüyüşe geçiyor.

Yüz kadar atlı. Beyaz üzerine kırmızı çizgili gömlek giymişler. Başlarında fes, sırtlarında yelek. Eski günleri yeniden yaşamak ve yaşatmak için, küçük bir ordu gibi, coşku ve heyecanla, arada tekbirler getirerek dönüyorlar. Onlarla birlikte biz de dönüyoruz.

 
1. Bölüm: RUMELİ BİR AYRILIK YARASIDIR
2. Bölüm: Düzce'deki müezzinler gibi
3. Bölüm: Sarayevo: Yaralı şehir



 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED