T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kendi kendine sömürgeleşme

Şeb-i Arus haftası nedeniyle her yıl sahneye konan içeriği boşaltılmış bir Mevlana duyarlılığı iyice bıkkınlık vermeye başladı. Mevlana'nın "ne olursan ol gel" sözü "Müslüman olma da ne olursan ol" anlamına gelecek bir çarpıtma-yorum süzgecinden geçiriliyor. Resmi aydınların prizmasında kırılmaya tâbi tutulan bu sözler aslında garip bir tarih yorumunu yansıtıyor. Geçmişi ve bu toplumun ait olduğu kültür birikimini "tiksinti verici" bulan bir tarih ve kültür anlayışının, Mevlana gibi isimlere sahip çıkma biçimleri; tam bir anlamsızlaştırma operasyonuna dönüşüyor. Batılılaşma adına ucuz Şark kurnazlığı...

Mevlana'nın, asıl muhatabı olan Müslümanlar'a karşı hoşgörüsüzlüğe dönüş/türül/en sözlerinin arkasında yapılan hoşgörü edebiyatı resmi aydınlar elinde arabesk boyut kazandı. Özellikle bu yıl Mesnevi'nin global politikalara alet edilmesi arabesk bir görüntü verdi.

Türkiye'nin en önemli ayrıcalığı, Batı-dışı toplumlar içinde kolonizasyon deneyiminden geçmemiş olmasıdır. Ve bu özelliği ile tek sayılabilir. Ancak yine Türkiye, kültürel anlamda kendi kendini kolonileştirebilmiş tek ülkedir.

Resmi olarak Şeb-i Arus Haftası'nın kabul edilen şu günlerde, tarihe sığınılarak yaşanan tarihsizleştirme örneğine Milli Eğitim Bakanlığı'nın millî olmayan bir kararı eklendi. Eklektik tutumla Farsca yazan Mevlana'ya sahip çıkan(!) resmi tutum, Fuzuli'yi, Baki'yi, Şeyh Galib'i hafızamızdan silecek yeni karar almış. Edebiyat tarihi dersi kaldırılıp, Divan Edebiyatı yok sayılacakmış. Zaten eski Türk edebiyatını, Türk şiirini sevimsizleştirmek için yeterince soğuk olan okul müfredatıyla şimdi de kültürümüze, tarihimize, geçmişe ait ne varsa her şeyi yeni neslin hafızasından silmeyi amaçlıyor.

En ilkel kabile devletlerinin, toplumlarının bile kendine tarihi geçmiş yakıştırmaya çalıştığı bir dönemde tarihi ile tüm bağların atılmasının bu toplumu zihnen köleleştirilmekten başka ne sonucu olabilir?

Doğu Divanı'nı yazan ve Hafız âşığı olan Goethe'nin beni sarsan bir sözü var. "Sürekli değişen dillere ölümsüz bir eser emanet edilemez".

Kültürünü inkar eden, tarihini hafızalardan silen bir topluma kim, ne emanet edebilir?

Türkiye'de sadece ekonomik ve siyasi kriz yaşanmıyor. Kültürel bir kriz yaşanıyor. Tarihi çeşmelerden tuğrayı kazıyan zihniyetin kafalardan geçmişin izini silme girişimidir bu tavır. Shakespeare'siz bir İngiliz edebiyatı, hatta Sheaskpeare'i okuyup anlamayan bir İngiliz lise öğrencisi düşünülebilir mi?

Zihninde Fuzuli'ye yer olmayan bir Türk aydınını kim ciddiye alabilir. Medeniyet değiştirme projesi adına dilimizi bir aşiret diline indirgeyen, toplumu ilkel kabileler gibi hafızasızlığa mahkum edenler ne kendi toplumu adına ne de insanlık adına evrensel bir eser/değer üretemezler.

Kültür zenginliğimizin kurutulması ile ülkenin ekonomik ve siyasal potansiyelinin heba edilmesi arasındaki ilişkiyi görmeden ayağa kalmanın imkanı yoktur. Kültürel sömürgeleşmenin sonucu ekonomik ve siyasal sömürge haline gelmektir.


20 Aralık 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED