T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa ve İslâm

Son üç aydır yaşadıklarımız bir gerçeği değiştirmediği gibi daha da önemli hale getirmiş bulunuyor: İslâm, dünyanın en çok sayıda bağlısı bulunan inanç sistemi bugün... Geçen yüzyılın emperyalist uygulamaları ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden inşa hamlesi, milyonlarca Müslüman'ın eski kıtaya taşınmasını sağlayarak İslâm'ı Avrupa'nın ikinci büyük dini yaptı. İslâm orduları Tours kapılarından döndü (732), ancak o seferin hedeflediği 'fetih' bugün Avrupa sınırları içerisinde yaşayan 13 milyon Müslüman'la, farklı bir biçimde de olsa, gerçekleşmişe benziyor.

Avrupa Birliği eğer gerçekten Türkiye'yi içine almayı düşünüyorsa, bunun fiili sonucu Avrupa nüfusunun yaklaşık dörtte birinin İslâm inancına sahip insanlardan oluşacağıdır.

Tahmin edilebileceği gibi, Avrupa, bu 'yeni gerçek' karşısında zorlanıyor. Çoğunluğu Fransa ve Belçika'ya yerleşmiş Kuzey Afrika kökenli Müslümanlar, Hollanda'daki Uzak Doğulular yanında değişik ülkelere yayılmış Türkler, Avrupa'yı kendi durumunu yeniden gözden geçirmeye zorluyor. Bir çok Avrupa ülkesi, mevzuat değişikliğiyle kendisini yeni şartlara kolayca uyarlarken, Almanya gibi vatandaşlığı 'kan bağı' ile açıklayan, ya da Fransa gibi 'militan lâik' ülkeler, biraz bocaladıktan sonra, aynı kervana katılma eğilimi gösteriyorlar. Avrupa'da yaşayan 13 milyon Müslüman'ın bütünü, bir kaç yıl içerisinde, yaşadıkları ülkelerin vatandaşları haline gelecekler.

11 Eylül uğursuz eylemleri, Avrupa kamuoyunu, içlerinde yaşayan Müslümanlar konusunda hayli tereddüde sürükledi. Buna şaşmamak gerekiyor. ABD yönetimindeki bir 'çelik çekirdeğin' eylemleri farklı amaçla kullanma kurnazlığına sapması ve dünya kamuoyunu etkilemek için elden gelen gayreti göstermesi kaygıları büyüten bir etki yaptı. Sisler dağılırken, Avrupa ülkelerinin de, krizi yeniden değerlendirme sürecine girdikleri görülüyor. Tabii, Avrupa kamuoyu, henüz bütünüyle rahatlamış sayılmaz.

Bu noktada, görev, öncelikle Avrupa'da yaşayan İslâm inancına sahip insanlara düşüyor. Yabancı bir ülkeyi, siyasi sistemine katılıp ekonomik başarısında rol oynayarak, 'kendi ülkeleri' olarak benimseyebileceklerini ancak o insanlar gösterebilirler. İslâm'ın, bir inanç sistemi olarak, bu süreci kolaylaştıracak yönleri hayli fazla. Avrupa ülkeleri de, aralarında yaşayan Müslümanlar'ın hayatlarını rahatlatacak tedbirler alarak bu deneyimi başarıya ulaştırabilirler. Avrupa, önyargılardan arındırılmış, din ve vicdan özgürlüğüne dayalı bir anlayışı, Müslümanlar'ı da içine alacak yeni bir 'vatandaşlık' kavramı ile uygulamaya geçirebilir.

Bu yönde ciddi çabalar gösteren ülkeler olduğu biliniyor: Hollanda'da çoğu Türk olmak üzere tam yedi Müslüman milletvekili parlamentoda görev üstlenmiş durumda. Avrupa'nın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip İngiltere'de iki Müslüman Parlamento'ya girebildi. Almanya'da Türkler epeydir siyasi hayatta aktifler ve her dönemde kendi aralarından milletvekili çıkartabiliyorlar. AB üyesi olmada en şanslı durumda olan ülkelerden Bulgaristan'da Türkler'in Haklar ve Özgürlükler Partisi koalisyon ortağı...

Müthiş bir etkileşimi fitilleyen Avrupa'daki bu yeni gelişme, AB yolunda ciddi adımlar atmaya kararlı Türkiye'nin getireceği farklı boyutla 11 Eylül'ün karıştırdığı zihinleri bayağı rahatlatabilir. Bunun asgari şartı şu: Avrupa'da beliren terör ile İslâm arasına mesafe koyma ve kendi topraklarında yaşayan Müslümanlar'a sahip çıkma iradesini, Türkiye, kendi vatandaşlarına da yansıtmalıdır.

Ülkemizin bunu başarması için herkes elinden geleni yapmak zorunda. Bu topraklarda yaşayan insanlar, asırlar boyu, başka inançlara hoşgörülü davranmayı bildiler; yakın siyasi tarih ise, şiddet kullanarak sonuç almanın mümkün olmadığını herkese gösterdi. Var olan ihtilâfların çözümü, devletle vatandaşlar arasındaki bağın yeniden tanımlanmasına ve herkesin demokrasi zemininde buluşmasına bağlı. Sorunları, yasaklarla, baskılarla, dayatmalarla çözme dönemini geride bırakmalıyız.

Amerika, 11 Eylül şaşkınlığını hâlâ üzerinden atamadı ve içindeki 'çelik çekirdek' ipleri bir süre daha gevşetmeyeceği sinyallerini veriyor. O kendine gelene kadar, Avrupa, içindeki Müslüman varlığını kalıcı bir barış için fırsat olarak değerlendirebilir. Türkiye'deki Müslüman kitlenin de yardımlarıyla...

Biz bayram yaparken Belçika/Laeken'de toplanan Avrupalı liderlerin verdikleri mesaj, bunun, onlar tarafından da arzulandığına işaret ediyor.


20 Aralık 2001
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED