T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Yeni Dünya Düzeni" bu defa kuruluyor!..

Biz Hollywood senaryolarından ve casus romanlarından, "asıl suçlu"yu aramayı sürdürürken, "Yeni Dünya Düzeni"ne dönük kaderin ağları örülüyor.

Aslında bu "Yeni Dünya Düzeni"nin belirlenmesi, 10 yıl gecikmeli gerçekleşiyor..

1990'ların başında, Körfez Savaşı ertesinde, Sovyetler Birliği'nin de çöküp dağılması ile, Baba Başkan Bush "Yeni Dünya Düzeni" için ilk adımları atmıştı..

Tek süper-güç olarak ortada kalan ABD, bölgesel kriz konularının temizlenmesini istiyordu.. Çünkü Sovyet-Amerikan dehşet dengesi varken, bölgesel krizler bloklar içinde çözülüyor ve büyük savaşlara dönüşmüyordu..

Sonunda Sovyetler Birliği ile Amerika biraraya gelip, bölgesel krizlerin, bloklar-arası gerginliğe dönüşmesini önlüyorlardı.. Gerekirse, kendi blokları içindeki disiplinsiz devletleri cezalandırıyorlardı..

Ama tek süper-güç olarak ortada Amerika kalınca, durum değişti.. Neticede, her anlaşmazlığa Amerikan askerleri, "dünyanın jandarması" konumunda müdahale etmek durumundaydılar..

Amerikan vergi mükelleflerinin, seçmenlerinin evlatlarının kanı, çok uzak coğrafyalarda akabilirdi..

Böylece Baba Başkan Bush, "Yeni Dünya Düzeni"nin (veya Global Pax-Americana), ilk adımlarını attı..

Bizim bölgede, Ortadoğu Barış Süreci hızlandırıldı.. Türk-Yunan anlaşmazlığının temel maddesi olan Kıbrıs konusunda, "iki taraf"ı iknaya dönük ciddi adımlar atıldı..

Sonra, Somali'ye "Barış Gücü" gönderildi..

Bu arada "Serbest Piyasa Ekonomisi" ve "Demokrasi", Yeni Dünya Düzeni'nin yükselen değerleri olarak sunuldu..

Ne var ki, Baba Başkan Bush, Körfez Savaşı'nı, seçim zaferine dönüştüremedi.. 1992'de seçilen Bill Clinton, farklı bir dünya görüşüne sahipti..

Clinton da, globalleşmeyi sürdürdü..

Ama Cumhuriyetçi Bush gibi, kuvvet kullanmayı sınırsız düşünmedi..

Saddam'ın Irak'ına ambargo devam etti.. Uzun tereddütler sonunda Yugoslavya topraklarındaki iç savaşlara müdahale edildi.. İsrail-Filistin meselesinde, mekik diplomasisi ile uzlaşma arandı..

Ve Clinton, görevinin son döneminde, Atina ve Ankara'yı ziyaret etti.. Türkiye'yi Helsinki Zirvesi'ne ve Avrupa Birliği yoluna taşıdı..

Ama sonra Başkan Bush, babasının ve Cumhuriyetçi Parti'nin dünya görüşünü taşıyarak, Beyaz Saray'a geldi..

Ve kaderin cilvesi, 11 Eylül terörist saldırısı ile, Amerika "Yeni Dünya Düzeni"ni, gerekli yerde kuvvet kullanarak yeniden kurmaya başladı..

"Körfez Savaşı"nda kalınan yerden, şimdi Amerika, yola devam ediyor..

Artık Amerika sabırsız, tahammülsüz ve çok sert..

Bakın, Körfez Savaşı'nda, Saddam'ın yanında görünenler, bu defa Afganistan konusunda nasıl Amerikancı oldular?

Çünkü herkes biliyor ki, bu defa Amerika'nın şakası yok..

Afganistan'dan sonra sıra Yemen'e, Sudan'a, Somali'ye ve Irak'a gelebilir..

ABD Dışişleri Bakanı Powell, açık ve seçik "Saddam'ı devirmek için her yolu deniyoruz" diyor..

Powell'in yardımcısı Wolfowits, diplomatik kuralların dışına çıkap, "sırada" hangi ülkelerin olabileceğini söylüyor..

O kadar ki, Amerika gerekirse "Suudi rejimi"ni bile gözden çıkartabilir..

El Kaide'ye veya Usame Bin Ladin'e sığınak olabilecek ülkeler, bombalanabilir..

Özetle, biz Türkiye olarak dış politika sorunlarımızı bu dönemde çözmek zorundayız.. Denktaş'ın falan, 25 yıllık kriz politikasını bırakması, aklın ve dünya gerçeklerinin gereğidir..

ŞAKA

Bravo yani!..

Başbakan Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit'in hayali, gerçek oldu..

Bir kar yağışı sonunda, Türkiye'nin bütün kentleri ve tüm sath-ı vatan, büyük bir "köy-kent"e dönüştü..

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi şehirler de, birer "kent-köy" oldular..

İşte ben buna vizyon derim!

İKLİM KRİZİ

Bırakın, böyle dağınık kalsın!..

Tabiat şartları bastırınca, en zengin ve gelişmiş ülkeler bile çaresiz kalıyor.. Hortumlar, tayfunlar Amerika'yı, Japonya'yı vurunca, onların da nasıl teslim olduklarını görüyoruz..

Ama gelişmişlikle gelişmemişlik arasındaki fark, "Hazırlıksızlık" konusunda ortaya çıkıyor..

Bugün "Meteoroloji", en kesin bilgileri önceden verebilen müspet bilim halinde.. Kar mı, yağmur mu, fırtına mı gelecek, üç gün önceden biliniyor..

Gelişmiş ülkeler de, bu bilgiye dayalı tedbir alıp, insanların mallarını ve canlarını kurtarıyorlar..

Bir de bize bakın..

Büyük kentlerde her yağmurda dereler taşıyor, evleri su basıyor, insanlar boğuluyor..

Şu son karda, İstanbul'u gördük..

İstanbul'un Belediye Başkanı Gürtuna, dağa-taşa adını ve resmini kazıttığı kadar, kentin ana yollarına tuz döktürebilseydi, bu rezillik yaşanır mıydı?

Ya İzmir? Bu, ilk yağmur ve sel değil ki? İzmir'in Priştina'sı, hangi önlemi alabildi?

Karayolları, bu karın şiddetini öngörüp, Trakya'ya gideceklere önceden müdahale edemez, uyaramaz mıydı?

Neyse.. Yine anlamsız bir yazı bu..

"Ekonomik kriz"in sorumlularından hesap sormadan, "İklim Krizi"nin hesabını soruyoruz..


20 Aralık 2001
Perşembe
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED